Kolombiya – Bir insan neden diğerinin kendi kendini yönetmesini istemez?

[ A+ ] /[ A- ]

Aykan Sever

Belki özleyenler vardır, eskiden bazı gazeteciler taksi muhabbetlerini yazarlardı. Tabii aralarında özköşk’ün de olduğu bu şahısların bazıları için “ne yazarlardı ama…” diyemiyorum maalesef. Her neyse ben de yaşadığım ülkede geçenlerde “meraklı” bir şoföre denk geldim. Onun bilgi açlığını karşılıksız bırakmak olmazdı. Bir dünya turu attık. Çin, Filistin, Kolombiya fır dönerken sıra bizim memleketin kronik açmazına geldi. Ben özerklik falan diyecek oldum fakat vatandaş bu sözcüklere tahammül edemedi “dur orada…” dedi. Halbuki bir kaç bin kelime ve kilometre ötede halklar barış içinde yaşasa ona ne zararı olacaktı? Olur mu? Onun ülkesinin de böyle tecrübeleri vardı, sonra başka şeyler olurmuş, bağımsızlık falan derlermiş ama Türkiye çok güçlüymüş, çözermiş…Nasıl diye sordum, yanıtı yoktu ama “güç” deyince cevabın ölümle, baskıyla yani tıpkı yapılmaya çalışıldığı gibi olduğu yüzünden de okunabiliyordu. Ama bunun da sanıyorum hiç bir işe yaramayacağının farkındaydı. Çünkü kendi ülkesi yıllardır çürümüş aynı milliyetçilik sakızını çiğnemeye devam ediyordu.

Bunun Kolombiya ile alakasını kuramadınız mı? Bir deneyelim. Geçen haftaki yazıda(1) Kolombiya’da gelişen isyanın kimi yanlarına değinmiştim. Bu hafta sürece dair köklü değişiklikler olmadı. Hafta içi Ulusal Grev Komitesi ile görüşen iktidar herhangi bir uzlaşmaya açık olmadığını bir kere daha gösterdi. Bunun üzerine ülke tekrar genel greve gitti. Geniş katılımlı greve ve sonrası da devam eden gösterilere karşı iktidar çoğu zaman çıplak şiddete başvurmayı tercih etti. Şu ana kadar 48 kişinin polis saldırıları sonucu öldüğü doğrulanırken yaklaşık 600 kişi ise kayıp. Bunlardan maalesef bir kısmı da devlet terörü sonucu hayatını kaybetmiş olabilir. Binlerce yaralı, polis tecavüzü kurbanı insanınsa maalesef hesabı bile tutulmuyor. Ayrıca devlet terörü sadece sokaktaki eylemcilere karşı değil eski FARC-EP üyesi silah bırakmış barış imzacıları ve sosyal liderlere, insan hakları savunucularına karşı da devam ediyor. Geçtiğimiz hafta içinde yerli lideri Arvey Garcés Casamachin’in öldürülmesi ile barış anlaşmasından bu yana katledilen eski FARC-EP savaşçısı sayısı 273’e ulaştı. İnsan hakları savunucusu Cecilia Valderrama’nın öldürülmesi sonucu ise barış anlaşmasından bu yana katledilen sosyal liderlerin sayısı 1179 oldu. Uribe-Duque iktidarının bu saldırganlığı karşısında devletler sessiz.(2) Olay BM için tiwiter notlarından ibaret.

https://www.youtube.com/watch?v=9lNCLQF5cPc&t=3s

Kokain kartelleri ve paramiliter örgütlerle içe içe geçmiş hükümetin kabinesi ise pek dirençli çıkmadı. Maliye bakanı Carrasquilla’dan sonra bu hafta Dışişleri Bakanı Blum da istifa etti. Cuma günü alınan karara göre ise bugün tekrar hükümet Ulusal Grev Komitesi ile bir araya gelerek muhtemelen biraz da kaçınılmaz olan tavizlerle hareketi sönümlendirmeye çalışacak. Ulusal Grev Komitesi’nin en azından gösteri hakkını güvenceye almadan geri adım atma olasılığı zayıf. Duque yönetimininse bir taraftan diyalog çağrısı yaparken asıl derdinin sokaktaki direnişi sonlandırmak olduğu görülüyor. Hem de bunu polise her tür şiddet serbestisini tanıyarak. Meşruiyetini önemli ölçüde kaybetmiş olan iktidarın hükmünü başından beri şiddete dayalı olarak sürdürdüğü fazlasıyla bilinen bir gerçek . Yeni olan direniş sayesinde dünyanın bunu görmesi oldu. Sahi “ben, yapılan barış anlaşmasını bozacağım” vadiyle iktidara gelen bir hükümet halkın çoğunluğunun desteğini alsa da bütün dünyanın gözü önünde sürdürülmüş, desteğini almış olan müzakere-barış sürecini (2012-2016) yıktığı koşullarda (ki yıktı) meşru kabul edilebilir mi?

Duque, Amerikan sermaye çevrelerini kendine daha fazla destek için Biden yönetiminin üzerine salarken nihayet ABD Kongresi’nde en azından 55 vekilin aklına Kolombiya’daki polis şiddetine karşı tavır alması için ABD Dışişleri Bakanı Blinken’a bir mektup göndermek geldi. Bu Biden yönetiminin tıpkı Netanyahu yönetiminin saldırganlığını destekleyen tutumu karşındaki uyarılara benziyor. En azından Kolombiya polisine yapılan yardımı keselim, silah-teçhizat satışlarını durduralım ve Kolombiya polisi şiddet kullanmaya son versin çağrısı yapılsın dediler. Biden yönetimi bu çağrıya kulak verecek mi bilmiyoruz. Mektup tabii hiç yoktan iyidir ama o kadar. Kongre üyelerinden ABD’nin Kolombiya üzerinde kurduğu yüzyıllık hegemonya daha doğrusu derin suç ortaklığını (3) sorgulamalarını elbette beklemez ama Lukaşenko konusunda dile getirilen “kaygılar” Uribe-Duque ikilisi için neden getirilmedi acaba? Yoksa bütün mesele “bana bizim oğlanlar suç işliyor dedirtemezsiniz…”den mi ibaret?

Faşizme karşı karnavalla savaşanlar

Kolombiya’da sokağa çıkan gençler faşizmin “ölüm”üne karşı elbette “yaşam”ı ön plan çıkarıyorlar. Gösterilerdeki karnaval, eğlenme halinin yanı sıra K-pop ögelerini etkin-alaycı bir biçimde sosyal medyada kullanarak iktidarı madara ediyorlar. İktidarın kontrol etme yeteneği bu alanda henüz çok zayıf. Bu yanıyla Kolombiya’nın muhalefet kültürünün de yavaş yavaş yenilendiği görülebilir.

Fakat muhalefetin ana eksenini devlet terörü nedeniyle elbette ki sokaklardaki direniş oluşturuyor. Buralarda da doğal olarak gençlerin ön plana çıkıyor. Polisin katlettiği insanların da büyük çoğunluğunun genç olması bunun bir göstergesi olmalı.

Yerlilerin ise Minga adını verdikleri bizdeki imeceye benzer direniş-dayanışma kültürün bir parçası olarak kentlerde çekilen yiyecek sıkıntısına karşı halka kendi ürettikleri ürünleri taşımaları bir tür insani koridor kurmaları dikkate değer. Ayrıca silahlı gruplarıyla yer yer protestocuları koruyorlar. Bunu sadece elbette yerliler dayanışma amacıyla yapmıyorlar. Ülkede sürdürülen direnişi kendi sorunlarının da çözümünde bir anahtar olarak görüyorlar. Karşı karşıya kaldıkları ırkçılık ve ayrımcılığın yanı sıra yerli liderlerin katledilmesi, artırılmaya çalışılan vergiler, sağlık alanındaki özelleştirmeler ve mevcut iktidarın güya koka ekimiyle mücadele için havadan püskürttüğü glifosat da büyük sorun onlar için. Çünkü bunun doğayı ve kendilerini zehirlediğine birebir kendileri tanık. Ayrıca FARC-EP ile yapılan barış anlaşmasına devletin uymasını istiyorlar. Bunu kendileri için hayati önemde.

Peki bu gidişten bir çıkış bulunabilecek mi? Süreç birçok olasılığa gebe. Muhalefet iktidarın başvurduğu Goebbels vari yöntemlerin farkında. Mesela Sosyal demokrat Gustavo Petro “Uribe’nin siyasi projesi, her faşist proje gibi, iktidarda kalmak için korkuya ihtiyaç duyuyor.” diyor. Bunun karşısında şiddetten uzak durmayı öneriyor. Ya sonra ? Orasını bilmiyoruz. Geçtiğimiz hafta Kolombiya basınına yansıyan bilgilere göre ülke de toplamda 15 milyon civarı insan 28 Nisan’dan bu yana olan eylemlere katılmış. Bu neredeyse ülke nüfusunun üçte biri. En azından bu insanlar için durumu bu iktidar tarafından yönetilmek istemiyorlar, seçimlerini sokakta yapmışlar, oylarını her gün canlarıyla kanlarıyla vererek kendi demokrasilerini kurmaya çalışıyorlar…

Başlıktaki soruyu biraz değiştirerek yazıyı bitirelim : Bir topluluk neden diğerlerinin bırakın kendi kendi kendini yönetmesini siyasi soykırım uygulayarak bu konuda düşünmesine dahi izin vermez? Bu soru sadece Kolombiya’ya mı ait, mesela, Myanmar, Filistin, memleket…?

(1) https://artigercek.com/yazarlar/aykan-sever/arayis-umut-ve-isyan

(2) Taa oralara gidip Kolombiya’nın geleceği ile ilgili duyulan kaygının bir eseri olarak okul falan açan (gerçi bu kokain ithalatı için Ekvador’da liman kiralamaya ön ayak olmaya pek benzemiyor ama olsun) TC-fail şahıs kombinasyonundan (İsrail’in saldırganlığı konusunda Duque yönetimiyle ters bir pozisyonda görünse de) Kolombiya’da olanlar hakkında henüz bir açıklama gelmedi. Tabii bu işin şakası, yoksa en son gördüğüm videosunda neredeyse “hakkınızı helal edin…” diye tipik Yeşilçam filmi veda sahnesine işi bağlayan fail şahısın pek öyle sağa sola bir şey diyecek halinin kalmadığı gözüküyordu. Ne diyelim, sahnenin devamını dört gözle bekliyoruz…

(3) Kolombiya oligarşisinin 2. Dünya Savaşı’nın ertesinde başlamak üzere ABD ile yakınlaşması bir çok alanda ülkenin Washington’un denetimine girmesine yol açtı. Bugün de bu “iş birliği” başta “uyuşturucu ve terörle mücadele” olmak üzere çok yönlü olarak sürüyor. Mesela şu aralar Kolombiya yönetimi yakalanan üç ( Henry Trigos, Yamit Picón ve José Gabriel Alvarez) Ulusal Kurtuluş Ordusu-ELN üyesini ABD’ye vermeye hazırlanıyor. Sonuçta Kolombiya’da oligarşi tarafından sürdürülen iç savaşın en önemli ortağı ABD’dir dolayısıyla işlenen suçların da.