Toprakları versek refah alabilir miyiz?

[ A+ ] /[ A- ]

Aris Nalcı

Toprak, emek, bilgi, data ve insan paylaşım savaşı hala devam ediyor.

Kendi iç barışlarını sağlayamayan ülkeler refahı hep dışarıda arıyorlar. ABD nasıl Irak’ta Afganistan’da ve daha birçok yerde aradığı iç refahını arayıp bulamadıktan sonra askerlerini tam çekilmeye hazırlıyor.

Kendi mutluluğunu ve refahını Libya’da, Karabağ’da, Ukrayna’da, Suriye’de, Irak’ta hatta Afrika ülkelerinde arayan Türkiye ise henüz umutsuzluğunun farkında değil.

Mısır’da “U” dönüşü yapıp “aynı masaya oturmayız” dediğiniz liderlerle şimdi “biz birbirimizden ayrılamayız” naraları atan Türkiye gün gelip gerçeğin farkına varabilecek mi acaba?

ABD Başkanı Joe Biden’ın 24 Nisan’da soykırımı tanımasının ardından daha önce gösterilerin tepkilerin 10’da biri bile kadar ses çıkaramazken nedir olan biten?

24 Nisan’dan sonraki süreçte artık dünyada soykırımı tanımak isteyen diğer ülkeler için fişek çakılmış oldu. Avrupa’dakilerin altı kuruydu zaten. Birçoğu ya parlamentolarından ya da senatolarından geçirmişti bu kararları. Ama şimdi artık inkarcılığın önüne geçmek için bir adım ileri gidecekler.

Çünkü inkar şu anda dünya liderlerinin önündeki en büyük engel. Hatta onların ardına sakladığı koca bir duvar.

Hatırlarsanız ABD’nin bir önceki başkanı Donald Trump bir şeyi söyledikten iki dakika sonra “hayır demedim” diyordu.

Birçok lider de onun gibi yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da. İki gün önce bağırdığı, aşağıladığı isimlerle iş tutuyor.

Siyasettir her türlü taktiksel işbirliği yapılır diyebilirsiniz.

Doğrudur yapılıyor olabilir.

Ama halklar unutmaz.

Karabağ’a gönderdiğiniz Suriyeli cihatçı askerler işleri bittiklerinde maaşlarını alamadıkları için Suriye’de, Türkiye sınırında veya Türkiye’de sizin barındırdığınız hücrelerden çıkıp şehirlerinizde protestolar yapacaklardır.

Siz maaş vermeyi unutabilirsiniz ancak Libya’ya gönderdikleriniz unutmaz.

Pandemi önlemlerini zamanında almadığınızda çalışırken ölen işçileri adlarını siyasetçiler unutabilir, ama halk asla unutmaz.

Hani bir haleti ruhiye vardır.

Biri ya da bir iş sizi o kadar bıktırır ki “Al herşeyi al! Al da git!” dersiniz.

İkizdere’de “Cengiz borunu al git!” diyenlerin ısrarı gibi.

106 yıl soykırımcısın diyen diasporalı Ermeniler gibi.

106 yıl boş yere bu insanlar inkarı lanetleyip, soykırımı savunmadı.

Onlara bu geçmişi unutturmak istediğinizin çok iyi farkındaydılar.

Bu yüzden bugün dünyanın her büyük üniversitesinde bir “Ermeni çalışmaları Kürsüsü” var.

Azerbaycan’ın parasını bastırıp aldığı UNESCO ödülleri veya kütüphanelere gönderdiği Azerbaycan’da basılan tarih kitapları gibi değil. Ermeniler gittikleri ülkenin akademisyenlerini, araştırmacılarını yalan söylemediklerine inansınlar diye “gelin çalışın” dediler.

Onlar da çalıştı. Baktılar buldular. Ve kendi ülkelerinin bu işteki parmağı da dahil olmak üzere bugüne kadar Uluslararası alanda itibar gören birçok insanlık suçunu ortaya çıkardılar.

Onlar yalan söylemediler. Onlar var olanı görmelerini istediler yeni kök saldıkları ülkelerde.

Ama siz göremediniz.

Diasporalı Ermeniler bu ülkenin koca bir tarihini sizler için yurtdışında yazdılar.

Çünkü sizler Türkiye’de nefret ve kin tohumları ekerken okullarınızda, sizin geleceğinizin temellerini attığınız çocukların bir gün büyüyüp gerçekleri öğrenmek isteyebileceklerini öngördüler.

Sizin nesiller nesli inkar ederek bir gün unuturlar diye beklediğiniz günler gelmedi.

Unutmadık.

Çünkü hala yaşıyor ve kök saldığımız bu memleketlerde yaratıyoruz.

Üretiyoruz.

Türkiye iktidarın baskısından ve nefretinden nefes aldığı ilk andan itibaren toplumsal bir genişlemeye gitmiştir hep. 2013’e kadar böyle değil miydi?

Türkiye’de soykırım anabilir hale gelmiştik.

Yurtdışındakiler gelip de Türkiye’deki anma etkinliklerine katılıyorlardı.

O yüzden korktular.

İyi şeylerin içerisinde kendilerine yer bulamayacaklarını bilir kötüler.

O yüzden de iyi şeyler olmasın isterler.

Olmadı.

İyi şeyler olur arada.

Karabağ’da olanlar

Karabağ’da olanlar da yazılıyor. İki taraftan da bir nesil bunları en derinden hatırlayacak ve anlatacak. Bu savaş bizim tanıklık zamanımıza rastladı.

1850’lerden itibaren başlayan Anadolu’dan Hristiyan kimliğini temizleme operasyonunun aslında hiç son bulmadığını bu kez 21. yüzyılda. İletişim yüzyılında her yer gördü.

Bir gün gelip de sosyal medya veya internet yok olunca ya da yerine başka bir şey gelince bu kez orada devam edecek bu tarih yazımı.

Sıvaların arkasından kabaracak gerçekler

Ama unutmamamız gereken bir gerçek var.

Biz unutsak da yıktığınız kiliseler unutmayacak.

Biz unutsak da camiye dönen kiliselerde sıvaların arkasından kabaracak gerçekler.

Yıkılan Ermeni Rum mahallelerinin altından fışkıracak tarih.

Keban’ın suları çekilecek ve altındaki onlarca kilise, bir o kadar tarihi ev ve anı çıkacak ortaya.

Kaynak: Yeni Yaşam