Düşünmek için paket mi lazım!..

[ A+ ] /[ A- ]

Misak TUNÇBOYACI

“Demokrasi, karar almak için (ki gerçekleştiği ender görülür) bir öneride bulunmaktır; seçim kampanyalarıyla pek bir ilişkisi yoktur. Demokrasi, siyasi kararların yönetilenlere danışıldıktan ve onların fikri alındıktan sonra verileceği vaadinde bulunur.

Bunun gerçekleşmesi için yönetilenlerin, söz konusu meseleler hakkında yeterince bilgilendirilmesi, karar mercilerinin onları can kulağıyla dinleyecek ve önerilerini dikkate alacak yetenekte olması gerekmektedir. Demokrasi, iki seçenek arasında tercihte bulunma “özgürlüğü”, kamuoyu araştırmalarının yayınlanması ya da insanların istatistiklere tıkıştırılması ile karıştırılmamalıdır. Bunlar demokrasinin sahte göstergeleridir.

Bugün gezegenimizde giderek daha ağır bir şekilde çekilen gereksiz acıların sebebi olan en hayati kararlar, kimseye açıkça danışılmadan ya da kimsenin dahli olmaksızın, tek taraflı olarak alınmaktadır.

Gerek askeri, gerekse iktisadi stratejistler medyanın hayati bir rol oynadığının artık farkında – halihazırdaki düşmanı bertaraf etmekten ziyade isyanları, protestoları ya da firarları önlemede. Herhangi bir despotun medyayı yönlendirme çabası korkularının ifadesinden başka bir şey değildir. Günümüzün despotu ise dünyanın içine düştüğü çaresizliğin korkusuyla yaşıyor. Öylesine derin bir korku ki bu, çaresizlik sıfatı -tehlikeli anlamına gelmedikçe- kullanılmıyor.” John BERGER – Kıymetini Bil Herşeyin Kitabı – Neredeyiz? Bölümünden.. http://www.metiskitap.com/catalog/text/63202

Soluklaşan bir resmin hep aynı yörüngesinden, hep görünmeyeninden her şart ve koşulda halının altına süpürüleninden bahsedermiş gibi buluyoruz kendimizi. Naçar konulan, biçar bırakılan, nadasa terk edilenin neredeyse yıllar yılıdır değişmezliğini tescil eden bir vesikadan bir diğer vesikaya arşınlıyoruz. Utanç vesikaları boylu boyunca yanı başımızda serpilip büyütülürken eylenen kötülükler normal olan gibi atfedilip de gözümüzün önünde yinelenirken sanki yetersiz kalıyormuşuz gibi hissediyoruz. Yetişemeyeceğiz gibi bir endişe hasıl oluyor. Yetişip de bunca kötülüğün eylendiği bir yerde dur artık demenin nasıl bir şey olduğu, olabileceğini unuturuz diye korkuyoruz. Kim bilir yarın neler getirecek diye beklerken, düşünüp taşınırken, belki nefes alırken boynumuza geçirilen / geçirilecek yeni sicimlerin hangi mesnetsizlikler ile örüleceğini bildiğimizden, az çok fark ettiğimizden endişe bir hal tavır olmaktan öte ayrışmazımız haline dönüşüyor.

Bu yerde, bu zaman diliminde yani şimdi eylenenler topyekün bir karede rastladıklarımız Berger’den aldığımız, notun derinlerine işlemiş olan parametreleri görebilmenin gerekliliğini hatırlatıyor. Tasvir olunanlar ile gerçekliğin nasıl birbirlerinin sınırlarını çoktan geçtiğini, hemhal olduğunu biz sıradan olanlar için bu karar alma mekanizmalarının nasıl aleyhimize şekillendirildiğini ve bunun adının halen demokrasi olarak savlanageldiğini yineleyen bir bildirgeç karşımızda duruyor. Yaşam zorunlu kılınmış tecrübelerden ibaret bir şema olup dönüp dolaşılıp yinelenesi tavırlardan ibaret bir şeye indirgenip, sıkış tıkış daraltılırken bir kere daha düşünmelidir yol nereye çıkacak diyerek. Her dem yaptığımız sorguların işitilebilirliği değil bambaşka şeylerle yolu kestirilmekte olan yadsınmasının, olmayan bahislerin gündeliğin gereği kabilinden gündeme dahil edildiği bir yerde asgari müştereğin her ne olduğunu hatırlayanımız var mıdır? Hala kalmış mıdır?

O yaraların bunca aralıksız çoğaltıldığı yerde yaşadığımız kara parçasında ya sonrası demek için daha ne gerekmektedir. Nasıl bir fecaat bütün bu bahislerin birbiri ardına sıralandığı gündeliklik içerisinde seslendirilirken ara vermeksizin bir şeylerin tersine gittiğine nihayet uyandıracaktır. Az buz değil, latife olsun diye değil mübalağa hiç değilken kötülüğün sirayet ettiği alan, anlık değişimlerle her yeri kapsamı altına alırken düşünmek bu kadar zor mudur? Düşününce günaha mı girilmektedir, nedir allasen? Yordam derman bulabilmek için sözü işitmekten, ortaklaştırmaktan geçmekteyken halen şüphelere rehin kalınmasının, akıl tutulmalarının ve daha pek çok etmenin sağlayabileceği yegane şey sabitliğin artmasıdır. Kör kuyular dediğimiz şeyin, bataklık olarak adlandırdığımız meselenin özü her yeri kapsamasıdır. Her hücremizi işgal etmesidir. Dün o olmaz bugün bu yapılmaz denilirken, yapılan edilenler, söze katılanlar, on bir yılda peyderpey gerçeklik olarak tasvir olunanlar, cismanileştirilenler bütün bu anlatımı özetleyecek olandır.

Bütün bu satırlar vasıtası ile kurmaya çalıştığımız hasbıhalde meramın ne olduğunu ortaya çıkartacaktır. Görmek için imtina etmeden, yadsımadan, amalar ve fakatlara denk düşmeden, üşenmeden, yılmadan, sözü savunabilmek bu çağrı silsilesi ile yeni bir tahayyüle ulaşabilmek muktedir düzeninde gerçeğin ne olduğunu sorgulamaktan geçmektedir. Anlatılanlar ile yaşananın arasındaki farkın özniteliğini keşfederek, umursayarak, çuvaldızın ucunu ete batmasına gerek olmadan hissederek, önemseyerek mümkün olacak bir meseledir. Üstünlük taslayan bir kuram değildir. Her nerede ve hangi şartlarda yaşadığımızın, malumun ilamı içindir. Ortak tahayyülün çıkartabileceği şey ülkeye özgü bir durum değildir. Demokrasi denilegelenin, o edimin hangi hallerde olduğunu da pekiştirecek bir sonuca ulaştıracaktır. Janjanlı paketlemeler, bir dolu boş sözle avaz koşulanları yan yana dizdiğimizde haddizatında nerede olduğumuz ve ne halde olduğumuz anlaşılacaktır. Anlamlandırılabilecektir.

Fakatlara girişilmeksizin ülke dediğimizin kolluk kuvveti olarak istihdam edilmiş şüphelerinin asla tükenmeyeceğinin, şiddetlerinin asla kesilmeyeceği, nefretlerinin asla körelmeyeceği artık alenen ifşaa olunan bir makama terkinin -hepimiz için önümüzdeki günleri nasıl bir korku deryasına evireceğinin tamı tamına eksiksiz bir okumasını ortaya çıkartacaktır. İçerisi ile dışarısının arasındaki farkın minimumla sabitlenerek kotarıldığı bir cezaevi “opsiyonel”imiz kılınmaktadır. Budur. İstenilen tasvirler, istenildiği kadar laf ediledurulsun ortaya çıkan görünen esas resim bu tahrifatçılığın aralıksız düzenlemelerinden ibarettir. Paketlerle sunulacak olanın behemehal devreye konulacak olan önlemlerin, daha müreffeh daha özgür bir yer daha çok söze karışılan bir yer değil, tam tersine atfedildiği gibi cezaevi özelliğini koruyan bir yurt tahayyülüne prangalanmasıdır amaçlanan.

Devlet dediğimiz hiçbir zaman halkın sözünün sesinin yahutta derdinin aslında ne olduğuna kafa yormayan bir mekanizmaydı. Halkla pek de yüz göz olunmayan, seçim süreçleri haricinde pek de itibar edilmeyen bir doğrultuda yönü şekillendirilmekteydi. Geldiğimiz bugünkü seviye, sözüm ona dün ile hesaplaşmaya girişildiği duyurulan erk-muktedir-iktidarın ol bahiste dem vurulanlar ile kendini yeniden harman etmesidir. İçselleştirmesidir. Topyekün tek kelimeyle anlatabilmek yaşadığımızın neye tekabül ettiğini sanırız bu bahis bile yeterli gelecektir. Durmaksızın aynı sözcüklerin, yazı akarlardan geçip duran büyük vecizlerin spotlar, kameraların kayıt ışıkları söndükten sonra hiçbir şeye dönüşmeyen ulaşmayan, ilerlemeyen hali bunu daha da pekiştirecektir. Adaletin beton bloklarda işitilmez, anlaşılmaz bir mesel haline dönüştürülmesini de ilave edebiliriz. O soğuk yapılar içerisinde, dünyanın en kadük halinin ince işçilikli seremonileri, trajediyi ortaya çıkartacak müsamereler sahnelenmektedir çünkü. Devlet eliyle açılmış yaraların yapılmış kıyamların nice tecavüzün hesabının hiç sorulmadığı meskenlere dönüşmektedir çünkü beton grisi kalıtlar. Ya da emeğin haddizatında kalakaldığı hallerde görünenler bir şeylere uyandıracaktır bir ihtimal. Türk Hava Yolları emekçilerinden Kardelen Tekstil, Aksa, Feniş, Hey Tekstil vd. gibi pek çok mücadele noktasında haklarını talep edenlere reva görülenler zulmü meydana çıkartmaktadır. Eğer yan çizmezseniz. İfade özgürlüğünün topyekün yalan edildiği bir yurt dahilinde bir tabii ki hakların tam ve noksansız tanzimi bir ütopya kalmaya devam edecektir. Devletualimiz ne biliyorsa, ne eyliyorsa en iyisini yaptığından! sürekli olarak “sözde” takısını kullanarak her şeyi, her yeri, her bireyi fişlemekte bir kötü ya da fenalık görmemektedir. Sorgulamaların birbiri ardına gerçekleştirilmesi ses çıkartılması demokrasinin olağanıdır çoğu zaman.

Bahsettikleri bu sınırlı cümleler dahilinde deneyimledikleri savundukları yahutta önemsedikleri maalesef yurt sınırlarında değil yurt dışında caka satmak için kotarılan pespaye lügat parçalamalarındandır. İşin orası kesin ve teyitli bilgidir. Basit suallerin, neticesinde hepimizi etkisi altında tutma kısmını zor kullanarak ceberrut devlet aklına sahip çıkarak kotarıldığı bir yerde ileri demokrasinin demokratikleşme pakedi de bütün bu handikapları gözardı etmeyecek birlik ve bütünlüğümüzü hiç bozmayacak şamarların / pardon düzenlemelerin ardı arkasına icraasını mümkün kılacak düzenlemelerden mürekkep olacağı artık bellidir. Meydandadır. Her kusur bulunduğunda, bir yerlerde ses eden olduğunda gözdağının en alakasız makamdan verilmesi payesini en önde kotarıldığı, her defasında kapatılan Gezi park’ından bunu fark edebilmek mümkündür. Teyit edilen, belleğe kazınmış olan devlet refleksinin nasıl ve hangi şartta yahut koşullar ileri sürülerek kendi yurttaşına eylediği kıyamın aralıksız konulması, illa bir şeylerin buna vesile teşkil etmesidir. Hatalar zincirleme sürdürülürken adı anılmayan çaresizlik halkın aklına mıhlanmaya v kaçarınız yok elimizde rehinsiniz tavrı mütemadiyen kotarılmaya devam edildiği bir yerde demokrasi kitabi bir figürden ötesi olmayacak, gerçekliği bir türlü tamamlanmayacaktır. Derdimiz buradadır. Yanımızda. Engellerle donatılmış aşılmaz ve yolundan alıkoyulmaz levhalarıyla tenkitin biteviye tekrar ediledurduğu, devamlılığın ölümü gösterip sıtmaya razı getirerek ortaya konulduğu, sürdürülebildiği alametler belimiş olsa da kopartılacak yeni kıyametlerin izlerinin yollarının kolaçan edildiği, yaratılmasına vesile olunan bütün bu hezeyanların üzerinden yeni bir ülke tanımının yinelendiği, bunun halen yapıldığı bir yerdeyiz.

Söylemlerin bütün bu cümleleri haklı çıkartmak adına bile isteye kötülüğün nasıl da önemsendiğini halka karşı etkin bir caydırıcı olarak, halen ol bahisten medet umulduğunu kesintisiz bir biçimde aktarmaktadır. Halkın sözü, tahayyülü başka şeyleri gösterse de, talep etse de sıklıkla yinelese de her durumda karşılaşılan cismanileştirilip ayrışmazımız kılınmış olan kötülüktür. Kötülüğün düzayak kılınması, yapılan hataların zaman zaman değil her zaman kaale bile alınmayacak ufak pürüzler olarak değerlendirilmesinden, birlik ve beraberlik için setler kurmalıyız, lafazanlıklarıyla birebir sıklıkla zikredilip yola devam seçeneğinin tercih edilmesinden ileri gelmektedir. Formüle edilmiş, kitabına uydurulmuş, doğrusu budur diye onanmış ve olur bildirilmiş nice konuda karşımıza çıkartılan budur. Bu bahisten türetilenlerdir. Yaşamın kendi doğrularını tecrübe edip deneyimleyip kotarmasının önü bu deneklik silsilesi, deney laboratuvarı haline dönüştürülen bu ülkede abesle iştigal etmektir. Her çağrıyı, sesi veya sözü bununla ilintilemek ve had bildirmek ise iktidarın işlevlerinden, önceliklerinden birisi olarak anılmaktadır. Pekiyi de nereye kadar. Ambalajı değişmiş, janjanlanmış, yenilendiğinden bahis açmakta herhangi bir beis, hicap duyulmayan kimseyi ettiği fenalıktan da alıkoymayan halen bunun sürdürülebilirliğine uğraşılıp, didinilen bir yerde hayat ne yandadır. Muasırlaştıkça, fenalıkların olumlanmasından gına gelmemiş midir? Artık yetmemekte midir ortaya çıkan kapkaranlık tasvir, nedir? Her günü içinden çıkılamayacak karabasanlarla tıka basa doldurulan bu ülkede gördüklerimiz az şey midir? Bir duruşma salonunda yalnızlaştırılan Sarısülük Ailesi’nin karşısına dikilen yığma siviliyle çeviğin yahutta adını kestirmedne söyleyelim kolluk kuvvetinin varlığı, tehditleri ve tacizlerinden başlamalıyız. Kasten öldürmenin can almanın polis elinden çıkageldiğinde nefsi müdafa olarak değerlendirilmesinin gayretinden, peruka, hakim heyetinden daha sonra bu trajik halleri / gözdağının devamı olarak evde eylenenlere kadar peşpeşeliği, tehditlerin barizliği, hiddet ve hıncın halka karşı, halka rağmen kullanımından hiç çekinilmediğini, eksik konulmadığını göstermektedir.

Kötülük sıradanlaştırılmakta, devletin hedef bildiği nefret ettiğine karşı alttan alta sürdüğü hemen her şey artık alenen kotarılmaktadır. Fecaatin böylesinin farkında mısınız? Müsamere düzeninden ayrışmayan, adil olmayı bir kenara çoktan bırakan bu kör tarafgirlik, devlet neylerse güzel eylerin kaçıncı tekzipidir sormalıdır. Yedi sene sonra hakkındaki iddialar için yalan, yalan, yalandan gayrı cümle kuramayan, yanıtım budur diye ortaya koyamayan zenginliğimiz, mozaiğimiz, kardeşliğimiz söylemlerini bir kere daha geçersiz bir türetmeye eviren içişleri bakanının sözlerini ne yapmalı nasıl etmelidir? Yasa saygının esamesinin okunmadığı, katledişten bu yana geçen sürede sorumluların, kalın enselilerin, karanlığı kotaran cerahatin değil, tetikçilerin basit bir şebeke gibi yutturulmaya çalışıldığı Hrant Dink davasının bu müsamereliği çok değil midir? Fazla değil midir? Gözlerin içine bakıp bakıp hala yalana sığınılması, ben yapmadım tavrı neyi günyüzüne çıkartmamak içindir. Adaletin talebinin, aranması gayretinin özellikle sakınılması gereken bir mefhum, hakkı ve hukuku kuralsız ve kaidesiz bir biçimde limiti olmaksızın zapturapta teslimiyet, özgürlükleri ise bildiğimiz polis devleti jargonuyla her yeri ve herkesi kovuşturulabilir olarak değerlendiren yaklaşım mıdır paketimizin! müjdeleyicisi, habercisi. Bir fezleke, iki iddianame, üç varolmasalar da olur örgüte havalesine / iliştirilmesine, bu ve benzerlerinin insafına terk edilen bir ülkede hayat nedir? Anayasal güvence altına alındığı söylenip durulan hangi edim, hangi hakların bu bahsettiğimiz yalın, apaçık kesintisiz ve doğrudan gördüğümüz ile sağlanmaktadır bu nasıl hayat nasıl bir ülkedir? Gezi Direnişi’nin nihayetlendirilmesinden, mağrur bir zafer elde edildiğinin duyurulmasından sonra gösteri hakkından, söz söyleme hürriyetine grev hakkından siyasetle ilgilenmeye söz söylemeye varan bir dolu şeyde engellemeler, tehditler bunca çokken halen geçerli olan muktedirin ağzından dökülenler iken nasıl bir hayattır?

Fikri sabitliğin eylediği sadece böylesi bir kısıtlandırma değil örgütsüz bile olsa aralıksız ses eden, söze karışan, hakkını arayan, muhalefet edene lincin temellendirilmesidir. Sözün unufak edilip dört duvarın arasına sıkıştırılmasıdır!. Açık toplum, ifade özgürlüğü, anadilde eğitim hakkı ve ileri demokrasi bahsi gibi nicesinde ne hallere koyulduğumuz ortadadır. Kötülük olağana veyahutta normale dönüştürüldükçe tum bu atfettiğimiz insanlığın hak ve hukuk sınırlarında memleket olarak halen sınavımızı veremediğimiz, sınıfta kalmaya devam ettiğimiz kalıcılaşmakta, netice olarak önümüze çıkmaktadır. Açık ve seçik. Hezeyanlar öylesine körlemesine, öylesine yaptık oldularla denk getirilip hayata karıştırılmakta, dahil edilmektedir ki bu bahsini eylediğimiz, denk getirdiğimiz söz dizini bir hakikate evrilmektedir. Hem de hiç ayrışmazımız olan cinsten.

Suskunlaştırma bireyden başlayarak toplumun geneline nüfuz ettirildikçe tahakküm alelade kotarılan bir durumdan fazlasına dönüştükçe faşizmin soluğu üzerimize çöreklenmektedir. Halimiz az biraz, sıkıntımız epey fazla bu gayretin! hemen sonraki evrelerinde yapılacaklardandır. Erk muktedir iktidarın diliyle yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır sözü bile kendi başına anlatmaktadır her şeyi. Düşünmenin, sorgulamanın, soru sormanın, hakkını aramanın adalet talep etmenin dar koyaklara sıkıştırıldığı bir ülkede böylesi teminatlar, seslenişler varolan karanlığın süreğenleşmesini sağlamaktadır. Bunu günden güne artan bir biçimde kolaylaştırmaktadır. Devletin tenkit ve tehditleri varolan görüngünün bir cezaevi imgesinden hemen hiç ayrışmamasının sağlamasıdır. Gözaltı, soruşturma, ispiyonlama, baskı kurma çabaları ve provokasyonlar ve fazlasında gördüğümüz tam olarak bunlardan mürekkeptir farkında mısınız?

Ak parti sözcüsü olan vekilin dilinden eksik etmediği demecindeki “yanlış yapanın kafasını koparıyoruz!”un ne demek olduğunun aynalayıcısıdır. Son sözüdür. Kötülüğün sözlük anlamı birer ikişer eksiği gediği olmaksızın karşılığını her gün bulmaktadır umursar mısınız? Janjanı değiştirilen, bolca şatafatla süslenip püslenen dünün açılımı bugünün paketi ile demokrasinin bütün bu hezeyanları tek seferde aşmak için yeterli gelmeyeceği muhakkaktır. Gözümüzün önünde cereyan eden, vakıa olarak belleğe kazınan pek çok şeyde kötülüğü yücelten ve onu içten içe sahiplenen bir devlet aklıyla karşı karşıyayız. Temel hakların, karşılığı bulunabilir taleplerin, eylemlerin her şartta birlik ve bütünlüğe karşı bir tehdit unsuru olarak dillendirenlerin mekanındayız. Söz eylemenin, derdi tasvir etmenin, yol aramanın, yön tayinin hiç ama hiç şimdi ve şu andaki fenalıklarına tanık olmayanlar için bile cerahat meydanda, söz yitimi, hedef gösterme ve linçler canlı yayındadır.

Tahakküm kendini dönüştürürken akıl nadasa mı bırakılasıdır? Her şey bu kadar ehvenken bunca insanın sözü sesi ve meramı bir paketle geçiştirilebilecek, çözümlenebilecek bir şey midir sorarız? Yeknesak makamda nefreti hicaz güftelerin aralıksız yaftalama, sindirme hiçbiri olmadıysa bir biçimde süründürme, bütün bunlar korkutmuyorsa tenkit ve tehditleri sokağa yayma, hınç alma operasyonlarından sonra bu ülke bir demokrasiye haizdir diyebilir miyiz, sorarız. Neredeyse kesintisiz bir biçimde, demokrasi ve ona bağlı edimlerin belki de doğrudan seslendirilmesi yıllar sonra bu korku eşiklerinin aşılmasındandır kastınız, sorarız ve sorgusundayız. Ülke dediğimiz ona ayrı, buna ayrı hukuki, siyasal yahutta sosyolojik tavırların takınıldığı, iktidara kim geçerse onun borusunun öteceği bir yer midir, öyle mi kalacaktır sorarız. Derdi görünür kılmak adına atılan adımların bir başlangıç olduğuna uyanmak ne zamandır?

Her taraftan cenderelenmiş, dört yanda gözetleyenlerin olduğu, kırmızı çizgileri aşıyorlar diye her an vavelyanın kopartıldığı bir yerde paketlerin gerçekliği ne ölçüde sahicidir, lafazanlığın değil icraatın kendisi ne zamandır. Sözü işitmek bunca gün sonra halen devletlu insiyatifinde, dilinden dökülecek, lütfedeceklere mi bağımlıdır. Kötülüğün yüceltimi hiç ara verilmeksizin itibarımız, haysiyetimiz, memleketimiz sözleri birer ikişer sığınılacak liman diye bilinerek, oradan türetilen tasvirlerle normalleştirilmeye çalışılıyor. Normal olarak bellenmiş şeyler erkin dilinden düşürmediği yaftalarla belirginleştiriliyor. Yaşam, laf ebeliğinden tutun gammazcılığa, yandaşlığa vesair bağlaç / eksenlerde vicdan tahrifatına devletçe sınırsız bir kredi verilerek daraltılıyor.Ya öyle ya böyle selamet için sürgünler, hakkaniyet için göz yummalar, adalet için perukları sineye çekmemiz iletiliyor. Daraltılan sözcükler değil, muhteviyatıyla hiçbir şekilde iktidara tabi olmayanlara hayatın zindanlaştırılmasıdır. Zindanımızdan güneş görünmüyor!. Çürüme yayılmadan bunca bed, fena ve kötülük setini / engelini aşmak için sözü ortaklaştırmaya kaç var.. Onun için de paket mi bekleyeceğiz…