Siroseğan*

[ A+ ] /[ A- ]

Bu yazı, Nor Zartonk Bülteni’nin Eylül-Ekim sayısında yayımlanmıştır.

siroseğanyeryüzüsofrasıFotoğraf: Nazım Serhat Fırat

Gezi Direnişi, siyasal hayatımıza yeni bir dil ve çeşitli direniş, itiraz ve muhalefet etme yöntemleri kazandırdı ve kazandırmaya devam edeceğe benziyor. Direnişin en dikkat çeken aktörlerinden biri kuşkusuz Antikapitalist Müslümanlar’dı. Kitleler üzerindeki en güçlü manipülatif araçlarından birisi din olan AKP iktidarı karşısında emekçilerden, ezilenlerden, sömürülenlerden yana bir din yorumunun yeşerme ihtimali sol/sosyalist çevrelerce temkinli bir heyecanla karşılandı. Yine bu çerçevede Ramazan ayında alıştığımız klasik iftar organizasyonlarından çok daha farklı ve yeni bir eylemlilikle tanıştık. Ramazan´ın ilk günü İstiklal Caddesi üzerinde Galatasaray’dan Taksim Meydanı’na kadar kurulan ve park forumları aracılığıyla tüm Türkiye’ye yayılan ‘Yeryüzü Sofraları’, herkes için yeni ve sarsıcı bir deneyimdi. Özünde dayanışma ve paylaşma olan iftar sofraları el ele kuruldu, beraber yenildi, içildi ve sofralar beraber toplandı. Bu dayanışma, lüks iftarlar düzenleyip bunu kendi tepeden inmeci politikalarını perçinlemek üzere kurduğu siyaset alanına dönüştüren muhafazakâr iktidarlara ve destekçilerine oldukça anlamlı ve sarsıcı bir cevaptı. Bu sebeple Yeryüzü Sofraları, çoğu zaman polis tehdidi ve zaman zaman da şiddeti altında kurulabildi.

İnsanları bir araya getirip topluluklar oluşturmaya zorlayan motivasyon dayanışma ve yardımlaşma ihtiyacıdır. Dayanışma ve paylaşma ruhundan uzak kalmak bir toplum için yok olmanın başlangıcıdır. Türkiye Ermenileri ne yazık ki bireyi kutsayan kapitalizmin pençesinde her geçen gün dayanışma ve yardımlaşma duygusundan uzaklaşmakta ve çözülmektedir. Kuşkusuz Yeryüzü Sofraları deneyiminden sadece iktidar değil, Ermenileri de kendine pay çıkarmalıdır.

Siroseğan, vakıflarımızın uzun geçmişine dayanan geleneksel bağış toplama yöntemi olarak bugünlere taşınmıştır. Bütçe açığı olan vakıflar her yıl tertip ettikleri yemekli bir organizasyon ile görece varsıl vakıfların temsilcilerinden ve bağışçı varsıl Ermenilerden bağış toplar ve bu yolla bütçe açıklarını kapatır. Bağış yapma işi çoğu zaman bir şova dönüşür ve gecenin sonunda zengin hâlâ zengin, yoksul ise hâlâ yoksuldur.

Ermeni halkı, artık varsıl vakıfların ve bireylerin, ‘yoksul vakıflara büyük yardımlar yapıyoruz’ şovunu seyretmeyi bırakmalı, rant ve sadaka kültürünün yerine dayanışmayı koymalı, yoksulluğu ortadan kaldırmanın mücadelesini yükseltmelidir. Mevcut tükenmişliğin en çarpıcı sonuçlarından biri Toros Batak’ın vefatıdır. 2012 Şubatı’nda Fransa Parlementosu’nun Ermeni Soykırımı’nın tanınmasına dair bir yasa yapması üzerine çalıştığı ve yaşadığı handan kovulan, parasız ve evsiz kalan Toros Batak, soğuk bir kış gecesi son çare olarak sığındığı Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin kapısından kovulmuş, o gece soğuktan ve açlıktan hayatını kaybetmişti. Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı, Toros Batak’ın parası olmadığı için soğuktan ve açlıktan ölmesine göz yumabiliyorsa bunu sürdürülmeye çalışılan düzenin iflası olarak görmemiz ve bu ölümdeki sorumluluğumuzu kabul etmemiz gerekir.

Gezi Direnişi ve Yeryüzü Sofraları bizler için bir dönüm noktası, ilham ve motivasyon kaynağı olmalı. Artık Türkiye Ermenileri olarak kibrimizi bir tarafa bırakmalı, kendimizi ve sistemi sorgulamalı, örgütlenmeli, eğitim ve sağlık başta olmak üzere her alanda dayanışmayı yükseltmeliyiz. Bu bağlamda tüm vakıflarımızı şeffaflaştırmalı, bütçelerini ortaklaştırmalı, yönetimlerini katılımcı bir hale getirmeli ve bütün Ermeni halkını tabiri caizse bir Yeryüzü Sofrası’na dönüştürmeliyiz.

* Erm. sevgi sofrası. Ermeni vakıflarının her yıl düzenlediği yemekli organizasyon

NOR ZARTONK / ՆՈՐ ԶԱՐԹՕՆՔ