Ermeni Emval-i Metrukeleri Üzerine – 2

[ A+ ] /[ A- ]

Sait ÇETİNOĞLU
Birikim Dergisi

1910 – 1918 yılları arasındaki dönem boyunca 103 Ermeni gazete ve haftalık dergi yayınlanmıştır. Sadece İstanbul’da 1910 yılında 80 günlük gazete ve 15 dergi yayınlanmaktaydı. Bunların dışında çeşitli hayır kurumları, sosyal, bilimsel ve kültürel kuruluşlar bulunmaktaydı ki, bunların sayısı da yüzleri bulmaktadır.

Tarihçilerin ve antropologların araştırmalarına göre Türkiye tarafından işgal edilen Ermeni topraklarında Ermeni halkına ait 1639 kilise ve manastır bulunmaktaydı. Bu kiliselerin çoğunluğu, sahip oldukları zengin kültürel özelliklerinden dolayı Ermeni dinî mimarisinin özgün belgeleri olarak kabul edilmekteydiler. [Kilise veya manastirlarda bulunan el yazması İncil veya dini kitapların yanında kiymetli resimler ve kutsal eşyalar tarihi kıymet ifade etmekteydi. Kiliselerde bulunan tunç, gümüş ve altın karışımlı eşya ve kaplamaları İstanbul’a getirildikten sonra eritmek için Almanya’ya götürülmüştür.[27] Ayrıca her bir okul, kilise ve manastırın kendine kar temin eden ekili tarla, orman ve arazileri gibi gayrimenkulleri vardı]

Türkiye yönetimi tarafından bu paha biçilmez hazineleri çalındı, geri kalanı da dinamitle yok edildi. Güvenilir istatistiklere göre Türkler binden fazla kiliseyi tamamen yıktılar. Geri kalanlarını da 1915 – 1922 yılları arasında ambar, depo, kışla, garnizon ve tavlaya çevirdiler. Türk hükümeti, o zaman uluslararası üne sahip bazı kiliseleri ise yıkamadığı için, bu abidevi eserleri yabancı turistlere Hıristiyan Türkler tarafından inşa edilmiş Türk mimarisinin örnekleri olarak sunmuştur. Bu tarihi abidelere ilişkin Türk resmi politikası şöyle ifade edilebilir:

Ermeni kelimesi Türkiye’de hiçbir anlam ifade etmemelidir. Bu dünyada Ermenilerin hatırlanmaması, Ermeni mimarisinin, binalarının, hatta onları çağrıştıran hiçbir eserin gündeme gelmemesi ve hepsinin bu dünyada unutulması ve yok edilmesi, Türk kanunlarının ve adetlerinin gereğidir”[28]

Dr. Rıza Nur hatıralarında, Doğu Karadeniz’deki etnik temizlikten ve bu ‘temizliği’ gerçekleştiren Topal Osman’dan bahsederken: [Maliye Bakanı] Ferid, Osman Ağa’yı halkı soyuyorsun diye azarladı. Osman Ağa şu cevabı verdi: ‘Beyefendi evet para topluyorum, fakat bir Müslümanın bir habbesini almamışımdır. Aldığım hep gavur malıdır. Benim başımda binlerce haşarat var. Bunlar kanlı katil, eşkıya. Dağlarda dolaşıp millete zarar vereceklerine toplayıp düşmanla harp ediyorum. Bunlar yiyecek, giyecek ve harçlık istiyor… Bu Rumlar bize neler yapıyorlar. Paralarını, canlarını almak helaldir… Türküm, Müslümanım. Evet Türküm, dini, gavurlardan kurtarmak için çalışıyorum.’ Mükemmel şey.

Sonra bilfiil büyük cesaretle harpler ediyor. Yanıma çağırıp oturttum. Ve kendisine: ‘Ağa! Sen Ferid Bey’e bilmem kime bakma! Yaptığın yanlış değil. Tamamiyle doğrudur. Haklısın vatana büyük hizmetler etmişsin. Bildiğin yolda devam et dedim’…’Ağa Pontusu iyi temizle’ dedim ‘temizliyorum’ dedi. ‘Rum köylerinde taş üstünde taş bırakma’ dedim. ‘Öyle yapıyorum ama, kiliseleri ve iyi binaları lazım olur diye saklıyorum’ dedi. ‘onları da yık, hatta taşlarını uzaklara yolla, dağıt. Ne olur ne olmaz, bir daha burada kilise vardı diyemesinler’ dedim. ‘Sahi öyle yapalım. Bu kadar akıl edemedim’ dedi.”[29]

Katliamların ve el koymaların nasıl ve kimlerle yapıldığını anlatan Topal Osman, Giresun Belediye Başkanı ve Mustafa Kemal’in Muhafız Kıtası Komutanı, Rıza Nur ise Bakandır. Bakanın talimatı gereği Doğu Karadeniz’de Hıristiyanlara ait bir iki tane kilise dışında bu kültüre ait hiç bir şey kalmamıştır. Aynı tavır Ermeni bölgesinde de söz konusudur.

Sadece Doğu Anadolu’da Mahmut Kamil Paşa’nın sorumlu olduğu bölgede kültürel jenoside ilişkin olarak, Keshishian: “Ermeni topraklarında Ermeni halkına ait 1639 kilise bulunmaktaydı. Bu kiliselerin çoğunluğu, sahip oldukları zengin kültürel özelliklerinden dolayı Ermeni dini mimarisinin özgün belgeleri olarak kabul edilmekteydiler… Bu baha biçilmez hazineleri çalındı, geri kalanı da dinamitle yok edildi. Güvenilir istatistiklere göre Türkler binden fazla kiliseyi tamamen yıktılar. Geri kalanlarını da 1915-1922 yılları arasında ambar, depo ve tavlaya çevirdiler. Türk hükümeti, o zaman uluslararası üne sahip bazı kiliseleri ise yıkamadığı için, bu abidevi eserleri yabancı turistlere Hıristiyan Türkler tarafından inşa edilmiş Türk mimarisinin örnekleri olarak sunmuştur. Bu tarihi abidelere ilişkin Türk resmi politikası şöyle ifade edilebilir: ‘Ermeni kelimesi Türkiye’de hiçbir anlam ifade etmemelidir’. Bu dünyada Ermenilerin hatırlanmaması, Ermeni mimarisinin, binalarının, hatta onları çağrıştıran hiçbir eserin gündeme gelmemesi ve hepsinin bu dünyada unutulması ve yok edilmesi, Türk kanunlarının ve adetlerinin gereğidir.”[30]

Gostan Zaryan 1922 yılındaki günlüğünde; “Kayıplarımız öylesine büyük ki bunun hakkında yazmak bile korkunç”[31] Sözleriyle olanlar hakkında düştüğü not etnik türdeşliğin gerçekleştirilmesinin gayr-i Türk unsurlara nelere mal olduğunu ifade ediyor.

Savaş yıllarında anonim şirketlerde olağanüstü bir patlama yaşanmıştır. Meşrutiyetin ilk beş yılında (1908-1913) kurulan anonim şirketlerde yabancı ve gayrimüslim unsurlarla ortaklığa gidilmiş, şirketlerin çoğunda yabancı sermaye ağırlığını korumuştur, savaş yıllarında (1914-1918) faaliyete geçen anonim şirketlerin büyük çoğunluğu Müslüman-Türk eşraf tarafından gerçekleştirilmiştir.[32] Bu kaynak nereden bulunmuştur?

Zafer Toprak’ın incelemesinde 1908 ve 1913 arasında ki beş yıllık savaş öncesi dönemde faaliyete geçen anonim şirket sayısı toplam 113’tür, bu şirketlerin sermaye toplamı 10.596.562 Osmanlı Lirasıdır, savaş yıllarında ki dört yıllık dönemde (1914-1918) kurulan şirket sayısı 123’e yükselirken sermaye toplamı da 18.545.000 Osmanlı Lirasıyla neredeyse iki katına çıkmaktadır.[33] Şirket sayısı yükselirken Türk sermayeli şirketlerin sermayesi savaş döneminin başındaki yılın bütçesinin yarısını da aşıyordu. 1914 yılının Bütçesi 35.329.950 Osmanlı lirasıdır.

Bu sayılara yine Zafer Toprak’ın 1919 öncesinde kurulmuş ancak yukarıda zikredilen taramaları sırasında AŞ olarak rastlayamadığı ve 1927 yılında faaliyet gösteren (bunların 1918 sonrası anonim şirkete dönüştüğünü düşünmektedir) 15 adet AŞ’nin 2.294.000 liralık sermayesini de[34] eklediğimizde rakamların daha da büyüdüğünü görürüz.

Bu rakamlara İttihatçıların 1918 yılında 19 milyon Osmanlı lirası devlet tahvilini savaşın son yılı olmasına rağmen iç piyasada satabilme başarısını da ekleyelim. Ki Osmanlı ilk kez iç piyasaya tahvil ihraç etmiştir. Burada, bu değirmenin suyu acaba nereden gelmiştir? Sorusunu sormadan geçemiyoruz.

Bu rakamları karşılaştırabilmek ve bize bir fikir vermesi açısından, Osmanlı bütçesinin 1913-14 yılında 35.329.950 Os. Lirası, 1914-15 yılında 57.841.339 Os. lirası, 1916-17 yılı bütçesinin ise 82.980.780 Os. lirası[35] olduğunu da belirtelim. [36]

Beşikçi Ermeni mallarına ne oldu sorusunu sorarak verilecek cevapları ve incelenecek konuları sıralar: 1915’de yaşama geçirilen soykırımdan sonra, pek çok taşınmaz mal ortada kaldı. Bu Ermeni mallarının akıbeti incelenmeye değer bir konudur. Ermenilerden kalan evler, dükkânlar, atölyeler, tarlalar, bağlar, bahçeler, am­barlar, değirmenler, ağıllar, mandıralar, tarımda ve sana­yide kullanılan, karasaban, kağnı, araba, örs, vs gibi üretim araçları vs. ne oldu? Büyükbaş hayvanlar, koyun sürüleri ne oldu? Bu konuda şöyle bir değerlendirme yapılabilir.

Bir defa, soykırım sırasında tetikçi olan, Kürtlerin, Kürt ailelerin olması mümkündür. Bu Kürtler, bu aileler, ağalar­dan, şeyhlerden, aşiretlerden vs. olabilir. Ermeni soykırımı­nın planlanması, organize edilmesi, yaşama geçirilmesi, elbette İttihat ve Terakki Fırkası’nın eseridir. Ama bu gibi işlerde Kürt tetikçilerin kullanılması Türk egemenlik siste­minin üzerinde özenle durduğu bir konudur. O zaman bu tetikçiliklerinin bir ücreti olarak, bu taşınmazlardan bir kısmı onların denetimine, istifadesine sunulmuş olabilir. Bu ilişkiler, 1915’den hemen sonra, yaşanmamış olabilir. Zaten savaş vardı, alt­üst olma durumu vardı. Bu ilişkiler, 1915’den sonra, 1920’lerde, 1930’larda, 1940’larda, 1950lerde, daha sonra­ki yıllarda, ailelerin devletle işbirliği yoğunluğuna göre, zamana yayılmış bir şekilde, gelişmiş olabilir. Kürtler arasında bir ailenin çocuklarının, yani kardeşle­rin, farklı farklı soyadları olduğu izlenmektedir. Bunun da Ermeni mallarının yağmalanmasıyla ilişkisi olduğu varsayılabilir. Eğer bir aileye bir parça mal verileceği belirtilmişse, kardeşlerin farklı farklı soyadları almaları sağlanarak, aile daha çok mala el koymuş olabilir. Bunun, soykırımda, Kürtlerin yaygın tetikçiliğinin bir ücreti olduğu da düşünü­lebilir.

İttihatçılar, Ermenilere karşı kullanılmak üzere, cezaev­lerindeki tutuklularla ve mahkûmlarla da pazarlık yaptılar. Eğer Ermenileri yaşadıkları yerlerden, bir daha oralara dönemeyecekleri şekilde uzaklaştırırlarsa, onlardan kalan taşınmaz malların bir kısmının, büyükbaş hayvanların, koyun sürülerinin vs. kendilerine verileceği söylenmiştir. Uzaklaştırma işine kitlesel öldürmeler de dahildir. Eğer Ermenilere karşı bu tür operasyonlara girişirlerse, serbest bırakılacaklar, savcılıklardaki veya adliyedeki dosyaları kapatılacaktır. Ödülün büyüklüğü karşısında pek çok Kürt bu operasyonlarda rol almış olabilir. İşte Ermenilerden kalan taşınmaz malların bir kısmının da bu tür kişilere, ailelere verilmiş olması mümkündür.

Çevredeki Kürtlerden bir kısmı, Ermenilerden kalan ta­şınmazlara fiilen sahiplenmiş olabilir. Bunların, ileride, tapuya geçirilmesi sürecinde, devletin bu Kürtlerden, bu ailelerden istediği, herhalde, devlete sadakattir. Devlete karşı bir tutum saptandığı zaman, bu ailelerin, bu Kürtlerin elinden taşınmazlarının alınacağı herhalde, kendilerine söylenmektedir.

1915’de soykırıma uğrayan sadece Ermeniler değildi. Asuri-Süryani ve Keldani halklar da soykırım yaşadılar. O zaman, onlardan kalan taşınmazları akıbeti üzerinde de durmak gerekir. Bütün bunların, Ermeni ve Asuri-Süryani soykırımlarının, Kürt coğrafyasında, toprak-insan ilişkile­rinde, toprak mülkiyeti yapısında çok önemli değişikliklerin yarattığı kabul edilebilir. Ekim 1918’de, Süryani Patriği Mar Şamun’un, Simko tarafından suikastla öldü­rülmesi, Eylül 1924’de Nasturi ayaklanması sürecinde yaşananların bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir. Şu veya bu şekilde yerlerini yurtlarını terke zorlanan Asuri-Süryanilerin taşınmaz malları ne olmuştur?

Örneğin, bugün, 1915’den önce, Ermenilerin veya Süryanilerin yaşadığı köylerde, koruculuğun daha kolay bir şekilde örgütlendiği söylenebilir.

Şöyle bir durumu da varsayabiliriz: canını kurtarmak için Müslümanlığı kabul etmiş Ermeniler, Ermeni aileler de olabilir. Bunlar, mallarını-mülklerini, bunların en azından bir kısmını korumuş olabilirler.[37]

Bu konuda özgül bir örnek Urfa’dan verilebilir. İttihad’a yardımcı olan Ermeniler tehcir’den istisna edilerek, ihtidalarına [din değiştirmelerine] izin verilerek malları iade edilmiştir:[38]

Dahiliye Nezareti Aşair ve Muhacirin Müdiriyeti Umumiyesi
Dahiliye Nazırı Tal’at Beyefendi namına Müdir-i Umumi Şükrü [Kaya] Beyefendiye,
Maliye Nazırı Vekili Ta’lat Beyefendiye
Tezkere
Urfa Hadisesinde cihet-i askeriyeye klavuzluk etmiş olmaları ve kaffe-i mahalli kumandanlığının tensibi [uygun bulması] üzerine sevkleri istisna edilmiş [gönderilmelerinden vazgeçilmiş] ve bi’l-ahire ihtida etmiş [sonradan din değiştirmiş] olan ondokuz şahsın bulundukları mahallerde ibka [bırakılma] ve mallarının kendilerine iade ve ita edilip edilmeyeceğini müstezin [izin isteyen] Urfa mutasarrıflığının telgrafnamesi ol babda 28 Teşrin-i evvel 331 [10 Kasım 1915] tarihinde bi’l-umum vilayata [bütün illere] ve elviye [sancaklar] ve gayri mülhaka [bağımsız sancaklar] ile olvakt tasfiye komisyonları vazifesinde bulunan Emval-i Metruke idare komisyonlarına ta’mimen tebliğ kılınan ta’limatname suretiyle birlikte leffen [zarf içinde] takdim kılınmıştır. Mezkur [söz konusu] ta’limata ve eşhas-ı mezkurenin [sözü edilen şahıslara] hidemat-ı vakıa [olaydaki yardımlarına] ve ihtidalarına nazaran ibkalarıyla mallarının iadesi muvafık [uygun] bulunmuş olmakla mahalline ol babda cevap tasdiri menut- rey-i Samileridir. Ol babda
Hülasa: Urfa’da istisna edilen ondokuz kişiye olunacak muameleye dair.

İmza
13 Haziran 332 [26 Haziran 1916]
Bütün bu ilişkileri mikro düzeyde incelemekte yarar vardır. Örneğin bu ilişki Lice’de, Silvan’da, Bismil’de, Kara-koçan’da, Kiğı’da, Hınıs’ta, Digor’da, Derik’te, Muradiye’de, Kızıltepe’de, Başkale’de, Bitlis’te, Muş’ta, Çukurca’da vs. nasıl gelişti? Konusunun ayrıntılı bir şekilde, zengin olgusal dayanaklarıyla incelenmesi gerekir. Bu satırların yazarı yüzyıl önce Hıristiyanların yaptığı sulama kanallarının hiçbir değişiklik olmadan Çukurca’da halen kullanıldığına şahit olmuştur.

Bu olaylar, mikro düzeyde incelenebileceği gibi, makro düzeyde de incelenebilir. 1915’de bazı Kürt aileler, Ermeni­lere karşı geliştirilen operasyonlarda, Ermenilerin sürülme­sinde rol sahibi olmuş olabilir. 1990’lardaysa, bu Kürtler, devlet zorlamasıyla yerlerinden-yurtlarından sürülmüşler­dir. Yirminci yüzyılın başlarında ve sonlarında meydana gelen bu iki olgunun irdelenmesi, artık tarih felsefesinin alanına girmektedir.

Milli Gü­venlik Kurulunun Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne gizli bir yazı göndererek Osmanlı tapu arşivlerinin Türkçeleştiri­lip bilgisayara aktarılmasına karşı bu sorulara cevap bulunmasın diye karşı çıktığı açıktır. MGK Seferberlik ve Sa­vaş Hazırlıkları Planlama Daire Başkanı- Tuğgeneral Tayyar Elmas, 26 Ağustos 2005’de ‘gizli’ ibareli görüşleri açıklayıcıdır:

“Osmanlı Devleti dönemine ait söz konusu defterle­rin içerdiği bilgilerin etnik ve siyasi (asılsız soykırım, Osmanlı vakıfları ve benzeri) istismara malzeme olabi­leceği ve ülkemizin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında, kısmen ya da tamamen çoğaltılarak dağıtılmamalarının, genel arşiv çalışması yapılan merkezlere devredilmemelerinin, dolayısıyla bulundukları Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nde muhafaza edilmelerinin ve kullanılmasının ülke menfaatleri açısından sınırlı tu­tulmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.”

Osmanlı dönemi tapu kayıtlan konusunda, yukarıda sözü edilen Genelkur­may uyarısını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Emval-i metrukeler ile ilgili bu karartma önemlidir. Çünkü bu talana herkes katılmıştır. Talan açığa çıkacaktır. Bu bakımdan iktidarın endişeleri anlaşılır bir şeydir. Kemalist rejimin ilk yıllarında Kemalist mebuslar da bu yağmanın içindedirler. 1926 yılında hiçbiri değil Ankara, Anadolu kökenli olmayan Kemalist mebuslar muhtemelen emval-i metrukeden (Ankara’da savaş öncesi Hıristiyan nüfus oldukça fazladır) edindikleri gayrimenkulleri elçiliklere satarlar. Aşağıda tesbit edebildiklerimizi veriyoruz:
Çankaya semtinde Mardin mebusu Yakup Kadri’ye ait olan bağın satın alınarak Fransız sefaretine tahsisi 25.5.929/3634 (mebus Yakup Kadri, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur)[39]

Kavaklıdere de Tunalı Hilmi Beye ait arsanın satın alınarak İran sefaretine tahsisi 18.7.26/3797, (Tunalı Hilmi Makedon kökenlidir, ve Bolu ve Zonguldak mebusluğu yapmıştır.)[40]
İtalyan sefareti inşaası için lüzumlu ve Siirt mebusu Mahmud ve Başbakanlık özel kalem müdürü Necmeddin Sahir’e ait arsanın satınalınarak adıgeçen sefarete tahsisi (mebus Mahmud, Mahmut Soydan’dır İktidarın borazanlarından Milliyet Gazetesi sahibidir, M. Kemal’in yakın çevresindendir. Necmeddin Sahir, Necmeddin Sahir Silan’dır ve daha sonra Tunceli mebusluğuna getirilir)[41]
Bozok mebusu Salih’e ait arsanın satınalınarak ingiltere sefaretine tahsisi (mebus Salih, M. Kemal’in yaveri Salih Bozok’tur, sofradandır, M. kemal öldüğünde teessüründen intihara kalkıştığı söylenir)[42]

Ankara Çankaya yolunda, aşağı ayrancıdaki eski Nafıa Vekili Süleyman Sırrı ile cumhurbaşkanlığı yaveri Rusuhi beylere ait arazinin hükümetçe satın alınıp Mısır Elçiliğine temliki 21.3.26/3341 (Süleyman Sırrı, Süleyman Sırrı Day’dır. Trabzon mebusudur. kendisiyle ilgili şöyle bir anekdot anlatılır: ‘seçim’ daha doğrusu, M. Kemal’in mebusları atama öncesidir. S. Sırrı Dolmabahçe’de M. Kemal’i ziyeret etmek için gider, bir rivayet, görüşemez sadece deftere imza atar, dönerken arkadaşları sorarlar: Seçim bölgene ne zaman gideceksin? S. Sırrı cevap verir: Oradan geliyorum. Yaver Rusuhi de, Rusuhi Savaşçı Bandırma vapurundan beri M. Kemal’le birliktedir)[43]
İtalyan sefarethanesi inşaatı için Siirt mebusu Mahmud beye ait arsanın… alınması (Mahmud Bey’e ilişkin bilgi yukarıda verilmiştir)[44]
Mal sahibi, mülk sahibi, hani nerde ilk sahibi? sözünün tam da sırasıdır…..

[1] Levon Vartyan, Ermeni 15’i ve Ermeni Emvali Metrukeleri, Beirut 1970 s. 46.
[2] Age., s. 106.
[3] BCA 272 10 1 1 20
[4] BCA 272 10 1 2 18/2
[5] BCA 272 10 1 2 18/1
[6] BCA 272 12 36 9 7/3
[7] BCA 272 12 36 9 7/2
[8] BCA 272 12 36 9 7/1
[9] Nazır Talat’ın fiili uygulaması, Yusuf Hikmet Bayur tarafından “Görüldüğü gibi Dahiliye Nezareti, yani Talat Bey, Meclis-i Vükela’dan karar almadan ve bu işle ilgili kanun-u muvakkat çıkarttırmadan Ermeni tehcirine başlattırmıştır ve bu ağır sorumluluğu tek başın almaktan kaçınmamıştır” şeklinde değerlendirilmiştir Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkilâbı Tarihi, cilt: III-kısım: III, Atatürk KDTYH Türk Tarih Kurumu Yayanları, 3. baskı, Ankara-1991, sf. 38 Aktaran Nevzat Onaran,Osmanlı’da ve Cumhuriyet’te Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi, Yakında Belge Uluslar arası yayıncılık tarafından yayınlanacak
[10] www.maliye.gov.tr/Mayem/new/sx/Etkinlikler/konferans/tehcir/Slaytlar,pps-
[11] Nevzat Onaran, Osmanlıda ve Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi
[12] Osmanlı Belgeleri, sf. 30-32’de BOA. Meclis-i Vükela Mazbatası, 198/163 Akt. Nevzat Onaran.
[13] Nevzat Onaran, Osmanlıda ve Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi,
[14] Age.

[15] Beşikçi İsmail Bilim-İdeoloji Devlet –Demokrasi ve Kürt Sorunu Yurt 1991 s 234
[16] Fuat Dündar, Modern Türkiye’nin Şifresi, İletişim Yayınları, 2008, s 57-58
[17] Halil Menteşe, Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe’nin Anıları, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul-1986, s. 165-166 Aktaran Nevzat onaran, Osmanlı’da…
[18] Taner Akçam İnsan hakları ve Ermeni Sorunu İmge, 2002 s. 192
[19] 1914 yılında ve 1915 sonuna kadar 1 Osmanlı Lirası = 22,8 Fransız Frangı değerindedir. Ancak 1916 ve sonrasında büyük miktarlarda basılan Osmanlı kağıt parasının kur değeri hızla düşmüştür (Şevket Pamuk)
[20] Taner Akçam İnsan… s. 192
[21] Çavdar Tevfik Türkiye Ekonomisinin Tarihi İmge 2003 s. 124
[22] Age., s. 101
[23] İsmail Beşikçi Bilim-İdeoloji … s. 234-235
[24] Patrik Zaven’in Exterminator listesi Belge Uluslar arası yayıncılık tarafından yayına hazırlanmaktadır
[25] Ermenilerin kayıplarıyla diğerlerinin kazanımları arasındaki ilişki aşağıda ayrıtılandırılmıştır.
[26] Alexander Keshishian, El-Menakiş ul-´Arabiye Ve el-Mejazir ul-Ermeniyye (Arap katliamı ve Ermeni Soykırımı) Arapça, Aleppo 1994 s. 248-254
[27] Patrik Zaven’in “Patriklik Hatralarım” s. 290 (Ermenice 1947 Kahire) Yakında Belge Uluslararası yayıncılık tarafından yayınlanacak
[28] Alexander Keshishian, Age s. 248-254
[29] Dr Rıza Nur Hayat ve Hatıratım C. 3 işaret 1992, s. 163-164
[30] Aleksander Keshishian Arap Katliamı s. 248-254
[31] Peter Balakian, Kaderin Kara Köpeği Çev . Argun Ateş Belge y. 2005 s. 81
[32] Zafer Toprak Türkiye’de Milli İktisat, (1908-1918) Yurt Y. 1982 s. 58
[33] Age., s. 358-365
[34] Age., s. 365
[35] Tevfik Çavdar Türkiye Ekonomisi Tarihi s. 124
[36] Daha Geniş bilgi Sait Çetinoğlu, Sermayenin ‘Türk’leştirilmesi, Resmi Tarih Tartışmaları -2, Ed. Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı, 2005
[37] İsmail Beşikçi, Sunuş, Resmi Tarih: Kürt sorununda Temel Sorunlar, Resmi Tarih Tartışmaları-6 , Özgür Üniversite Kitaplığı 2009, s 13-15,448-450
[38] BCA 272 11 8 8 10
[39] BCA . 030.18.1.1/19.34.14
[40] BCA. 030 18.1.1/ 19.42.18
[41] BCA. 030.18.1.1/16.70.14
[42] BCA 030.18.1.1/16.67.10
[43] BCA. 030.18.1.1./18.19.19
[44] BCA.030 18.1.1/ 18.24.4