Gülşen İŞERİ
BirGün Gazetesi
19 yıl… Ne adalet yerini buldu ne de acılar dindi… Haklarımız gasp edilirken en hukuksuz süreci bugün de yaşıyoruz. Bu ülkede çok ölüyoruz; işçiler ölüyor, öğrenciler tutuklanıyor, gazeteciler hapiste, sendikacılar yaka paça gözaltına alınıyor… Grev hakkımız engelleniyor, Toplu İş ilişkileri yasasıyla 12 Eylül yasakları devam ettiriliyor, sendikal hak ve özgürlükler sınırlandırılıyor… İktidar yaşam hakkımızı elimizden alıyor… Bu ülkede çok ölüyoruz… 19 yıl önce de öldük…
Ne olmuştu 1993’te! İnsanlığımızı mı kaybettik, vicdanlar mı köreldi. 93’te Sivas’ta ne olmuştu! Madımak öteli sarılmıştı, önce otel sonra insanlar tutuştu…
93 karanlık mıydı? 8 saat alevler karartmıştı içimizi… Korlar arttıkça karanlığa teslim olduk, korlar arttıkça kaybettik hayata dair ne varsa. Karanlıklar da aradık bir tutam ışık, semaha durduk yine de karanlıkların içinde…
İnsanlık o gün orada ölmüştü! Peki bugün? İnsanlığımızı, vicdanımızı yeniden diriltebilir miyiz?
“Yiğitlik midir emanet cana kıymak” diye başlayan şiirlere sığındık… 35 can diri diri yakıldı. Düşleri çalınan Koraylar, geleceği yangınla kül olan gençler, daha türkülerimiz vardı diyen ozanlar, daha güzel bir dünya için semaha duran umut insanları…
İnsanlık ayıbıydı ya Sivas… Hiçbir kitap da yazmazdı elleri kolları bağlıyı yakmak. Yakıldı 35 kişi, aydın yazar, sanatçı, çocuk… Yakılmakla da kalmadılar yakanlar ödüllendirildi!
Sivas Katliamının 19. Yıldönümü yarın… 19 yılda kat edilen yola bakıldığında adalet arayışları hala sürerken Madımak oteli de yanmaya devam ediyor, yanıyor çünkü Sivas davası zamanaşımına uğradı, yanıyor çünkü gözümüzün içine baka baka katiller salıveriliyor, yanıyor çünkü bu ülkenin başbakanı yakanların sırtlarını kendi eliyle sıvazlıyor!
Daha fazla ölmek, yanmak istemiyoruz diyenler, Vicdanına soranlar, insanlığını sorgulayanlar, müzisyenler, aydınlar, yazarlar, milletvekilleri, siyasi parti liderleri, oyuncular, yönetmenler, psikiyatrılar… Ve elbette canlarına o aleve verenler, aileler BirGün’e konuştu…. Herkesin söyleyecek bir çift sözü vardı.
YAŞAR KURT (Müzisyen)
Bu tur suçlar insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamına alınmalı. Zaman aşımından dosyanın düşmesi toplum vicdanında adalet duygusunu zedeliyor.2 Temmuz yüreğimizde aşılmaz bir yaradır ve hala kanamaktadır. Katledilenler fikir ve Düşünce insanlarıdır. 2 Temmuz bu ülkedeki potansiyel vahşetin bir ibret tablosudur. Elbette ki 2 Temmuzda Madımak otelinin önünde olunmalı ve haykırmalı: Unutmadık, unutturmayacağız.
LEMAN SAM (Müzisyen)
Bu ülkede gündem ışık hızıyla değişir, insanımız da unutmaya pek gönüllüdür. Savaş, yok yere ölen ergen bile olamamış çocuklar, aptal trafik kazaları, kanalizasyon çukurlarında kaybolan insanlar, tren kazaları, çocuk tecavüzleri, kadına şiddet, piknik mangalı yüzünden veya terör yüzünden çıkartılan orman yangınları, hayata dönüş diye utanmazca adlandırılan katliam vd.. Sayısız örnek verebilirim ancak 2 Temmuz Madımak faciası tam bir aydın soykırımdır. Ancak daha da utanç verici olanı, yüzlerce yobazın gerçekleştirdiği bu ortaçağ katliamının, devletçe neredeyse üstü kapalı bir şekilde onaylanmasıdır. Uğursuz yıldönümü yine yaklaştı, anma ve kınama için yürüyüş yapmak isteyen gruplar, yine valilik tarafından engellenecekler. Çok üzücü ve umut kırıcı günler bizleri bekliyor yazık ki…
MELİKE DEMİRAĞ (Müzisyen)
Sivas’ta insan insanı yaktı. Yürekler paramparça oldu. Her zaman olduğu gibi, kötülük yapanın yaptığı yanına kar kaldı. Daha da acısı, zaman aşımı denen akıl almaz uygulamayla bu insanlık suçu, davalar mezarlığına gömüldü.
Yakışmadı insanlığa, yakışmadı Türkiye’ye.
MİRCAN KAYA (Müzisyen)
2 Temmuz 1993… Üzerinden çok da zaman geçmemiş. Olayı duyduğumda beynimden vurulmuşa dönmüş, aylarca etkisinden kurtulamamıştım. Kızımı yenidünyaya getirmiştim. Oğlum ise 2 yaşındaydı. Ateşe verilen oteldeki isimlerin arasında bildiğim çok sevdiğim insanlar vardı. Çok sevdiğim şair Metin Eloğlu’nun şiir kitabında örneğin Asım Bezirci’nin giriş yazısı vardı. Asım Bezirci oteldeydi. Aziz Nesin, Nesimi Çimen bildiğim diğer isimlerdi. Ağlamaklı bir şekilde sürekli şunu söylüyordum: dünyanın neresinde görülmüştür böyle bir şey! Nasıl olabilir! Bu kadar değerli, bu kadar zor yetişen, ömürlerini okumakla, iyi şeyler yapmakla geçiren aydın insanlar nasıl olur da cahil insanlarca bu şekilde, bir otele tıkılıp yakılabilirler, öldürülebilirler. Bir süre sonra da nasıl bir ülkede çocuk dünyaya getirdiğimi düşünür olmuştum. Böyle bir ülkeye, emek sarf edip, iyi yetiştirip aydın çocuklar mı verecektim? İleride ya kafirlikle suçlanacaklardı , ya faşistlikle , ya komünist olmakla ya da şu veya bununla….
Bugün ise şunu düşünüyorum: İnanç, mezhep veya ideolojik nedenlerle böyle bir katliama yol açan böylesi bir kolektif delilik ve çılgınlığın, Nazi Almanya’sını yaratan kolektif narsisizmden hiç bir farkı yoktur. Dehşet verici, insanlık dışı, inanç dışı bir vahşettir. Ha özel fırınlarda insan yakmışsınız, ha bir otele tıkarak insanları yakmışsınız. Buna çanak tutanlar, susanlar, engel olmayanlar da baş suçlulardır ve sözde inançları uğruna yaptıkları bu katliam nedeniyle kendi inançlarına uygun bir şekilde cehennemde sonsuza dem yanmayı hak ediyorlar. Kendileri de biliyorlar ki hiç bir inanç sistemi böyle bir canavarlığı haklı göstermez ve bu vahşetin tek faili her şeyden üstün gördükleri kendi yüksek egolarıdır ve bu aç egonun tatmin edilmesi ihtiyacıdır (benim düşüncelerim, bizim düşüncelerimiz, bizim dinimiz, bizim mezhebimiz, bizim milliyetimiz, biz, biz, biz, en iyi ve üstün olan ve her şeyin en iyisini bilen biz! ) Yoksa bunun, ne tanrı, ne bir din, peygamber veya mezhep ile ne de her hangi bir kitapla ilişkisi olamaz. Kendi hasta egolarına paravan yapıyorlar inançları.
Geçen yıl, üniversite öğrencisi olan oğlum otobüs durağında bir afiş görmüş: bacadan çıkmaya çalışan bir Noel Baba ve çıkamasın diye tepesine balyozla vuran bir el. Afişi söküp yırtmış. Bunu duyunca şöyle bir tepki verdim: sen ne biçim bir ülkede yaşadığımızı biliyor musun ! Bu ülkede bir sürü aydın bir otele tıkılıp yakılmıştır! O afişi söktüğünü görseydi birisi, örneğin onu oraya asan kişi, ne yapardı biliyor musun! Evet, durumumuz bundan ibarettir. Beş dil bilen ve hemen her din hakkında derin bilgisi olan oğlum bir kör kara cahilin saldırısına uğrayabilir.
Türkiye’nin çok geliştiğini iddia edenler, bir daha böyle insanlık dışı , hiç bir inanca sığmayacak katliamların yapılmayacağının garantisini vermelidirler. İşte o zaman biz gelişmiş oluruz.”
SEYFİ YERLİKAYA (Müzisyen)
Tarih yakanları asla unutmayacaktır. Zaman aşımı mahkeme tutanaklarında olur ama vicdanlarda asla. Ve tarih tutanakları değil vicdanları sorgular. İnsanlık suçlarında zaman asımı utançtır.
YAVUZ BİNGÖL (Müzisyen/Oyuncu)
Zaman aşımı bekliyorduk. Bu zulme göz yumanlar ilk değildi. Yüzyıllardır süre gelen bir zulmün son olması umuduyla…
VEDAT YILDIRIM (Bajar-Müzisyen)
Üç tane sembolik dava çok önemli. Madımak davası, Hrant dink davası ve Uludere katliamının aydınlatılması Türkiye’deki hak adalet yolunun mihenk taşları.
Etnik ve inanç ayrımcılığının kesiştiği, aslında özü itibarı ile aynı yaranın farklı bedenlerdeki acısı… müsebbibi de malum Türk-İslam tipi toplum mühendisliği…
Bu davaların çözülmesi bu tekçi taarruzdan vazgeçilmesi, çoğulculuğa saygı gösterilmesi anlamına gelecektir. Lakin pek öyle bir iklime halen tanık olamadık. Tek çare memleketteki bütün mağdurların bir araya gelip seslerini yükseltmeleri, dayanışmaları…
FERYAL ÖNEY (Kardeş Türküler-Müzisyen)
Sivas” denince, Sivas’ı görünce aklıma gelen tek şey, 2 Temmuz Sivas Katliamı… Ne zaman gitsem, sadece içim kararır ne yazık ki.. Öncesi, sonrası olmayan bir şehir artık Sivas.. On dokuz yıl geçti üzerinden ama vicdanı olan insanların bu katliamı unutması mümkün değil.. Unutulmaması lâzım zaten.. İnsanlık suçunun ‘zaman aşımı’ olur mu? Yaşanan şey “aşım” değil, “aşınım” olarak adlandırılabilir sadece: “adalete olan / olmasını hâlâ ümit ettiğimiz inancın aşınımı”.. Zaman nasıl mağdurların, babasız, kocasız, sevgilisiz, kardeşsiz kalmışların yarasını sarmadıysa, faillerin yaptığı caniliğin üzerini de örtmedi.. Bu dava sonuçlanmadıkça, bu insanlık suçunu işleyenler rahat yataklarında uyudukça, huzur içinde bu dünyadan göç ettikçe bizlere huzur yok…
AHMET SAY (MÜZİSYEN)
Ancak karabasanlarda görülecek bir canavarlığı simgeleyen “Sivas Katliamı”nın üzerinden 19 yıl geçti, yangın hâlâ söndürülemedi. Tarihinde böylesi bir utanç yaşamamıştır ülkemiz. Bilinmelidir ki,
Madımak Oteli yangını, kendiliğinden köpürüp gelen bir galeyanın sonucu değil, talimatlara göre planlanarak “taammüden” yapılmış bir kıyımdır. Devlet ise bu kıyıma göz göre göre seyirci kalmıştır. Bunu unutamayız ve unutturmayız. Çünkü siz varsınız arkadaşlar! Yurdumuzu omuzlarda taşıdığınız gibi, acılarımızın hesabını soracak da sizsiniz. Unutmayız, unutturmayız…
LEVENT ÜZÜMCÜ (Oyuncu)
Dünyanın en büyük haksızlığı yapıldı. Bu sessiz kalış niye? Bir kesimden söz etmiyorum, insan yakan insanlar cezasız kaldı bu ülkede. Ceza almadılar! Dünyanın neresinde cezasız kalır bu insanlar! Bir tane değil ki… Bir tane olsa dersin ki oldu bitti ama o kadar çok ki bu ülkede haksızlık, adaletsizlik.. Hala da devam ediyor. Çok üzülüyorum kendi adıma, ülkem adına çok üzgünüm.
Ama bir gün yemek yediğiniz restoranda nasıl hesap ödüyorsanız bir gün bunların da hesabı ödenecek… Bunca haksızlığın hesabı sorulur, bu böyle süreceğini zannetmesinler. Çünkü bununla yaşamak çok zor artık…
ORHAN ALKAYA (Oyuncu)
Sivas ’93 Türkiye’nin vicdanıdır. Maraş’la, Malatya’yla, Çorum’la hesaplaşamamış bir ülkenin, adı sânı olan Alevî yurttaşları yerine adı sânı belli entelektüelleri öldürüldüğünde ayağa kalkan vicdanı olması, bizi yaralayabilir. Olsun. Yaralarımızla yaşamayı da öğrenmeliyiz.
Ben Behçet’in, Metin’in yokluğuna alışamadım ama onlar olmadan yaşamayı da öğrendim.
Yalnız öfkeli değil, bir o kadar sakinim. Kimse bize gülistan vaat etmemişti. Biz soyunduk memleketimizi bir gül bahçesi yapmaya. Bugün de devam ediyoruz.
Hiçbir avukatı müvekkili üzerinden suçlayamayacağım için, Bülent Arınç’ı da anlayışla karşılıyorum. AKP ise Sivas değildir ama Sivas’ın şalıdır.
ORÇUN BENLİ (Yönetmen)
İnkâr, talan, katliam üzerine kurulan tarih ve o tarihin savunucusu AKP. Her ne kadar resmi ideoloji ile çelişkileri olduğunu düşündürmeye çalışan bir AKP varsa da gerçek böyle değildir. Konjonktüre uyarak bazı değişimler geçirmesi gerçekleri değiştirmez. Yavuz Sultan Selim’den, Dersim katliamına… Maraş, Çorum katliamlarından Sivas’a katledenler hep aynı zihniyettir. Unutturulmaması gerekir, unutulmaması gerekir çünkü;
– Katliam gerçekleşmeden 10 gün önce “hicret koşusu” düzenleyip katliam için şehir dışından gelenleri otellere yerleştiren Sivas valisini unutmadık.
-Katliamdan 15 gün önce “Gerçek Müslümanları savaşa çağıran” bir bildiriyi yerel gazetelere faxlayan emniyet genel müdürlüğünü unutmadık.
– Katliam gerçekleşirken buna seyirci kalan garnizon komutanlığını unutmadık.
– “otelin çevresindeki vatandaşlarımıza zarar gelmemiştir” açıklaması yapan dönemin başbakanı Tansu Çiller’i unutmadık
– “çok şükür güvenlik güçleriyle halk karşı karşıya gelmemiştir” diyen Süleyman Demirel’i
Ve daha dün zamanaşımı kararına ‘Hayırlı Olsun’ diyen başbakanı unutmadık
Ama şunu da unutmadık; katliam gerçekleşirken SHP’nin iktidar ortağı olmasını ve seyirci kalmasını…
Tıpkı Maraş katliamında, Gazi’de kahve kurşunlanmasında iktidar ortağı olduğu ve Dersim katliamında katliam emrini veren parti olduğu gerçeğini unutmadığımız gibi…
CEMAL DİNDAR (Psikiyatr)
İki yıl önceki anmaydı, sanırım. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın otobüsüyle gitmiştik. Toprağı bol olsun, Hulki Aktunç’un dizeleri vardı giydiğimiz tişörtlerde: “Yangın kavmindeniz/ Ne giysek alev.”
Esnafın büyük çoğunluğunun üzerimize boca ettiği hor görüyü hatırlıyorum ve emniyet güçlerinin gruba bakışıyla birebir örtüşüyordu, bakışları. Camlarda aileden meraklıları içeriye gir diye uyaran ebeveynleri hatırlıyorum, bir de. Bizler, dışarıydık; hem zamansal hem de mekânsal olarak, sanki başka bir alemdenmişiz gibi, dışardan. Esnaftan biri TYS kortejine bakıp yanındakine sordu: “Ne kavmindenmiş bunlar?” Anlayıp, ironi yapmak değildi o. Tişörtteki dizelerde öfkenin bir sonraki adresini arayan bir soruş tarzıydı.
Niye mi, gidilmeli 2 Temmuzlarda Sivas’a. Yas ancak yaşanarak atlatılabildiği için. Keşke, gelecekle ilgili ortaklık için 1 Mayıs alanına gelen Müslüman gençlik yası bölüşmek için de Sivas’ta olsa!
Bir de, bir yüz hatırlıyorum, yürüyüş korteji yol alırken… Balkonda epey yaşlı bir nene, ömrün son deminin hesapsızlığıyla, uzun korteje biteviye el sallıyordu. Gözleri dolu dolu…
İçerde olanların, şehirde olanların o duygusunu elsiz ayaksız komamak için de gitmeli…
TURGUT ÖKER (AABKF Başkanı)
Yüzleşme kültürünün Türkiye’de yerleşmesi, yeni kuşakların bu tür katliamlarından uzak tutulması, egemen güçlerin maşa olarak kullanılmasına karşı, bu tür katliamları unutturmamak yeni katliamların önüne geçmek için bir garanti… Toplumsal duyarlılığı artırmak, Anadolu topraklarındaki, farklı din, kültür, düşünceye sahip insanların bir daha katledilmemesi için 2 Temmuz’da Madımak’ ta olacağız
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (BDP Eşbaşkanı)
Toplumların toplumsal hafızaları ve toplumsal belleklerinde travma yaratan olaylar vardır. Türkiye’deki toplumsal hafızalardaki ağır Travmalardan biri de 2 Temmuz Sivas katliamıdır… Bu tür travmalar devlet tarafından gerçekleştirilen baskı ve korku yaratan travmalardır. Bu travmaları atlatmak, bu korkuları atlatılmadığı müddetçe halk bir bütün olarak bu baskı ve düzene karşı durması çok zor.
O yüzden tarih bütün Alevi katliamına karşı çıkmak, bu katliamların üzerine gitmek, bu travmaların atlatılması için önemlidir. Bu nedenle 2 Temmuz 1993 nasıl ki sadece Alevi katliamı değilse, insanlığı ve toplumu teslim almaya yönelikse 2 Temmuz’da bu katliamı lanetlemek ve bu katliamı teşhir etmek gerekir. Hele hele AKP faşizminin zirve yaptığı 2 Temmuz çok daha büyük bir anlam kazanmıştır.
Bu yüzden 2 Temmuz’da Sivas’a, sadece Aleviler değil bütün toplumun korku duvarlarını yıkmak için alanlara meydanlara çıkmalı. Aynı zamanda Alevi toplumunun sahipsiz ve yalnız olmadığını bu vesiliyle de göstermiş olalım. Ben de 2 Temmuz’da Sivas’ta alanlarda olacağım.
VELİ AĞBABA (CHP Malatya Milletvekili)
Sivas Katliamı, sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde insanlık tarihinin en utanç verici günlerinden biridir. Zalimin yaktığı devletin baktığı o günü sadece acılarla ve üzüntülerle anmak yeterli değildir. Sivas katliamı sadece yıldönümlerinde hatırlanıp takvim eylemlerine bağlanacak bir gün değildir. O kara günü bilince çıkarmak, bütün acılarına rağmen kavramak toplumsal ve siyasal bir görev olarak omuzlarımıza yüklenmiş durumdadır. Sivas, bir daha yanmasın diye, insanlarımız karanlığa, cehalete, nefrete kurban gitmesin diye, çocuklarımız sadece tarih kitaplarından okusun diye omuzlarımızdaki bu görevi ciddiye almak zorundayız. Barışın, demokrasinin ve insanlığın yükünü taşımanın bilinci ve sorumluluğuyla geleceği örmeliyiz. Sivas katliamı sadece yıldönümlerinde hatırlanıp takvim eylemlerine bağlanacak bir gün değildir.
ALPER TAŞ (ÖDP Eşbaşkanı)
Dün bütün kiniyle katliamı gerçekleştiren, bugün katliamın sorumlularını aklayan gerici zihniyetle hesaplaşmanın yolunu yine Sivas tarihinin içinde gizlidir. Derisi yüzülen Hallacı Mansur, dara çekilen Şeyh Bedrettin ve tarumar edilen Maraş hepsi Sivas‘ın tarihi içerisindedir. Sivas bu yüzden güzelden yana olanlara reva görülen ateş nehrinin devamıdır. Sivas’ta sesleri ateşle ve dumanla boğulan kardeşlerimiz umut türküleri söyler ve kardeşlik şiirleri okurlardı. Onlar sayesindedir ki biz bugün daha inançlı ve kararlıyız. 2 Temmuz’da karanlığına karşı bu ışığı büyütmeliyiz.
MEHMET BEKAROĞLU (HAS Parti İstanbul İl Başkanı)
Türkiye’nin yakın tarihinde çok sayıda karanlık olay; provokasyon, katliam, faili meçhul var. Bunlardan biri de 2 Temmuz Sivas olaylarıdır. Türkiye bu olayları aydınlatmadan önüne aydınlık bir gelecek koyamaz.
Bu olayların üzerine cesaretle gitmeliyiz; 2 Temmuz’da Sivas’ta ne oldu bilmeliyiz. Çorum’u, Maraş’ı, Dersim’i, Gazi Mahallesini bilmeliyiz. Binlerce Faili meçhulü bilmeliyiz. İnsanlar kamplara ayrıldı; her kamp diğerine düşmanca bakıyor. İnsanlar birbirlerinin yüzlerine bakamıyor, herkes zan altında, herkes suçluluk kompleksi içinde. Kim kime ne yaptı, niçin yaptı? Olayları kimler niçin provoke etti, bütün bu olaylarda devleti yeri ne, bunları bilmek zorundayız, hepsi aydınlatılmalı. Eğer bu ülkede birlikte yaşamaya devam edeceksek yüzleşmek zorundayız. Bunları yapmadan bu ülkede yeniden bir birlikte yaşama projesi yapılamaz.
Benim inancım odur ki; çok sayıda sorun ve sıkıntıya rağmen yüzyıllarca birlikte yaşamış olan biz bu coğrafyanın insanları yeniden birlikte yaşamanın imkânlarını oluşturabiliriz. Bunun yolu öncelikle olanları aydınlatmaktan geçer. Eğer geçmişte ne oldu bilirsek geleceği kurmamız kolaylaşır. Gelecekte bu ülkede herkesin güvende olacağı, herkesin onuru kırılmadan karnının doyacağı, refahtan adil bir şekilde pay alacağı ve herkesin inanç, düşünce ve yaşam tarzında hür olacağı bir ülke kurabiliriz. Biz bütün bunları yaşamış, bunlara tanık olmuş insanlar vakit kaybetmeden bunu yapmalıyız; aksi takdirdi daha da karanlık bir gelecek bizi bekliyor. Allah korusun, çevremiz gibi, Irak gibi, Suriye gibi oluruz. Çocuklarımızın birbirlerini boğazlamaması için biz ne yaptık, neler yaptık, hangi günahları işledik, bunları ortaya çıkaralım, itiraf edelim.
ÖZGÜR MUMCU (Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi-Yazar)
Sivas katliamında bu memleketi yaşanmaz kılan her unsurun bir araya geldi. Taassub içinde her an kışkırmaya hazır ve bugün dahi yaptığını meşrulaştırmaya çalışan bir kara kitle, o kitleyi hamur gibi yoğuran kontrgerilla. Laikliği sadece kendi iktidarını sağlamlaştırmak, sivil iktidarı dövmek için kullanıp, gözünün önünde insanlar saatler boyunca saldırıya uğrayıp yakıldığında kılını dahi kıpırdatamayan bir ordu. Yanı başındaki Sivas’ta olan biteni idrak edemeyip Ankara’nın bürokratik ve siyasi koridorlarında patinaj yapan bir aciz hükümet. Hakikati bulmaktan çok yasak savma kabilinden sürdürülen bir soruşturma ve yargılama. Katillerin avukatları Meclis’e girerken, öldürülenlerin yakınlarına gaz ve tazyikli suyla saldırılması.
Sivas katliamı bu memleket yaşanabilir bir yer olacaksa teker teker kimlerle mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Şehit lafını sevmem ve kullanmam. Fakat şehitin kökeni şahitliktir. İşte Sivas’ta yakılanlar böyle bir memlekete şahitlik edenlerdir.
Madımak’ta Hayatını Kaybedenlerin Aileleri
SERDAR DOĞAN (Serkan Doğan’ın ağabeyi)
2 Temmuz 1993 günü bir sanat Festivaline katılan Aydın-sanatçı- aydınlık yüzlü ve geleceğin sanatçıları gençler katledildi. Aydınlık yarınlar için, çocuklarımızın geleceği için Madımağa sahip çıkmalı, insan olduğumuzu unutmamak, Sivas ölümsüzleri katledilirken bir şey yapmadığımız için sahip çıkmalıyız. Bir daha benzer acılar yaşamamak için sahip çıkmalıyız. Geciken adalet, adalet olmadığı için inadına adalet arıyoruz. Yangından hemen sonra Sivas’a gittiğimiz ve yakıldığımız için hep suçlandık. Katilleri; onları azmettirenleri, yangını görmeyenler; “tahrik” oldukları gerekçesiyle bizleri suçladıkları için adalet istiyoruz…
kırmızı bültenle aranan bir Sivas sanığı; İstanbul Büyükşehir belediyesi metro gişe memuru olarak karşımıza çıktı; bir diğeri Sivas’ta evlenip, ehliyet aldı, bir numaralı sanık Cafer Erçakmak, arandığı süre boyunca emeklilik maaşı aldı ve Sivas’ta, evinde öldüğü söylendi… Vicdan için adalet istedik, istiyoruz. AKP’nin; taşları bağlayıp, köpekleri saldığı adalet anlayışını bildiğimizden, 8 adet Sivas katilinin avukatlığını yapmışların AKP’de milletvekili olduklarını, hayati yazı adlı sanık avukatları sözcüsünün şimdi başbakan yardımcısı devlet bakanı olduğu için adalet aradık, aramaya devam edeceğiz. Milletvekili olurken ettikleri yeminle, Yargıtay 9. dairenin kararına nasıl aykırı davrandıklarını, o yemini ederken Allah’tan da mı korkmadıklarını sormak için adalet istedik, isteyeceğiz.
İşin öznesi; Sivas Madımak olduğu için Sivas’ta olmalıyız. Özneden uzaklaştığın an, unutma süreci başlar. Sadece Madımak’ın önüne karanfil bırakmakta yetmez; eğer Sivas’ta yeniden türkü söylemez, semah dönemez, şiir okuyamazsak Madımak yanmaya devam eder. Anma ile şenlik arasındaki çizgiyi aşmadan, kayıplarımızın bıraktığı yerden bayrağı kaldırmalıyız.
Devlet yangınları izleme konusunda çok başarılı. Daha dün Urfa cezaevinde her şeyiyle devlete teslim olmuş, teslim alınmış insanlar cayır cayır yakıldı. Bakanlar ve baş-BAKAN, sadece izledi.
seyirci kalmamak için Sivas’a, alanlara, özgürleşmeye. Ancak o zaman madımakta hapsolan dostlarımızın çığlıklarını, gülüşlerini, hasretlerini anlatabiliriz…
YETER GÜLTEKİN (Hasret Gültekin’in Eşi)
Bize yaşatılanlar faşizmdir, sessiz kalmakta faşizmi kabullenmektir
2 Temmuz 1993’te savunmasız insanları güpegündüz 8 saat boyunca kuşatıp, taşlayıp nihayetinde canlarımızı diri diri yakanlara müdahale ettirmeden ve etmeden seyreden o dönemin Cumhurbaşkanı Demirel “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşı getirmeyin” dedi…
Başbakanı Çiller “Halkımıza bir şey olmamıştır” dedi, onun muhalifi Mesut Yılmaz “Bir futbol maçında bile bu kadar insan ölüyor, büyütmemek lazım bu olayları” dedi.
Bugüne kadar süregelen iktidarlar da bugünkü siyasiler de ayni zihniyetle bu katliamın asıl faillerini inkarda ısrarlı ve zamanaşımı kılıfıyla katilleri aklama, özgürleştirme gayreti içindedirler. Gelecekte planlanan katliamlar için “kininin davacısı” olabilecek yeni katilleri cesaretlendirme çabası içindeler.
Bu nedenle zamanaşımı için “vatana millete hayırlı olsun ” diyor Başbakan Erdoğan…
Bu da yetmezmiş gibi; evlatları katledilmiş 19 yıldır adalet arayan analara, adliyenin önünde gaz bombalarıyla saldırttı adalet aramaktan vazgeçelim diye.
Ayrıca Madımak Otelini akıldan ve vicdandan uzak bir şekle büründürüp saldırganların adlarını katledilenlerin yanına yazabildiler.
Bu süreci doğru idrak edersek maruz kaldığımız katliamlar ve sonrasında bize yaşatılanlar faşizmdir. Buna sessiz kalmakta faşizmi kabullenmektir, kanıksamaktır.
Bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız da yaşamak zorunda kalmasın diye unutmamak ve unutturmamak zorundayız.
Katledilenler geri gelmiyor ama katledenler yüzlerini gizlemek ihtiyacı duymadılar, pişman olmadılar, kırımız bültenle aranırken Sivas’ı terk etmek veya saklanma ihtiyacında bulunmadılar.
En az onlar kadar cesur olmaz ve sorumluluk sahibi olmazsak dünümüze de, bugünümüze de ve geleceğimize de sahip çıkamayız. Vicdan, onur sahibi insanları herkese eşit yaşam hakki için, adalet için 2 Temmuzda Sivas`a bekliyoruz.
ZEYNEP ALTOK (Metin Altıok’un kızı)
Sivas Katliamının üzerinden 19 yıllık bir zaman geçti… 20. Yılına girdik. İnsanlık suçu zamanaşımına uğranmaz dedik zamanaşımına girdi… 19 yıldır devlet görevini yapmadığı gibi, Sivas’ın katilini başka devletler yakaladı… İadesini yaptırmadılar…
Biliyorum ki Sivas’ın acısı yüzleşmediğimiz sürece bitmeyecek. Bu sadece özür dilemekle de geçmez. Bu katliam siyasi ideoloji olarak yapıldı, devlet sadece seyir etti. Bu katliam devletin yarattığı siyasi ideolojik bir katliamdır. Unutmamak ve unutturmamak için Sivas’ta olmak zorundayız…
Toplumsal belleklerimizden silinmemesi için, başka Sivaslar olmaması için 2 Temmuz’da olmak zorundayız…
Sivas Zamanaşımı temyize gitti… Ayrıca bu karar sadece Sivas’la ilgili değil, Abdi İpekçi, Kemal Türkler davası da zamanaşımına uğratıldı. Bu davaları insan haklarına karşı işlenmiş suçlardır.