Erdoğan Srebrenitsa’da Ne Hissetti?

[ A+ ] /[ A- ]

Ragıp ZARAKOLU
Evrensel Gazetesi

Doğrusu çok öğrenmek isterdim, Bay Erdoğan Srebrenitsa’da soykırım kurbanlarının anısına düzenlenen toplantıda acaba ne hissediyordu?
Acaba, Sırbistan Devlet Başkanı Tadiç, Sırbistan’daki savaş suçlularının yakalanması için elinden geleni yapacağını söylerken ve soykırım kurbanlarından halkı adına özür dilerken ne hissetti?
Acaba, Ermeni soykırımı konusunda vicdani bir huzursuzluk hisseti mi?
Bay Tadiç, Srebrenitsa kıyımının gerçekleşmesinden 15 yıl önce vicdani sorumluluğunu yerine getirirken, gelecek Sırp kuşaklarının da bu suça ortak edilmesinin önünü kesmiş oldu.
Türk devleti ise bu vicdani sorumluluğu 90 küsur yıldır reddediyor.
Bırakın en küçük bir özür dileyici tavrı, 2001 tarihli bir başbakanlık genelgesi ile MGK’nın bir alt birimi olarak kurulan ASİMKK çalışmalarına hâlâ devam etmekte.
Nedir bu asimkaka diye soracak olursanız: Asılsız Soykırım İddiaları ile Mücadele Koordinasyon Kurulu.
Çok haşmetli bir ismi var değil mi?
Sırplar, böylesi kurumlar yaratmak yerine, omuzlarındaki ağır yükü özür ile biraz olsun hafiflettiler.
Ondan bile kendimize pay çıkardık.
Srpları özür dilemeye biz ikna ettik diye.
Peki, ya Srplar size, önce evinizin önünü temizleyin deseydi, acaba verecek bir yanıtımız var mıydı?
O zaman Bayan Clinton, Erivan’da soykırım anıtını “şahsi olarak” ziyaret ettiğinde, Dışişleri bakanımız neden, “Gereken tepkiyi gösterdik” dedi?
Türkiye Türklerindir gazetesi Hürriyet, neden Bayan Clinton’un resmini, “ŞOK” diyerek manşetten verdi.
Acaba bir Sırp gazetesi “ŞOK” diye başlık attı mı, kendi devlet başkanlarının Bosna’daki resmi altında?
AGOS’un son sayısında, Gomidas Enstitüsü Yöneticisi Ara Sarafian ile yapılan bir görüşme vardı.
Sarafian, Türk tarihçilerle konuyu birlikte tartışmaktan yana olan bir tarihçi.
Bu nedenle diaspora toplumu içinde sert eleştirilere hatta hakaretlere maruz kaldı.
Ara Sarafian, Emekli Elçi Elekdağ’ın diyalogdan ısrarla kaçmasından şikayetçi.
Elekdağ ise, Ara Sarafian’ın akademik yöntemle yıllarca üzerinde çalıştığı, kaynaklarını belgelendirdiği Mavi Kitap’ın milletvekillerine yollanan şahsi kopyalarını TBMM’nin kapısından sokmamakla öğünüyor.
TBMM Kütüphanesi bile, milletvekilleri incelesin diye yollanan tek kopyayı bile almayı reddetti.
Şükrü Elekdağ, Mavi Kitap’ın birinci basımını yapan Pencere Yayınları Editörü Muzaffer Erdoğdu’yu, 14 bin TL ağır para cezası ödemeye mahkum ettirdi. Gerekçe ise, Taner Akçam’ın önsözünde kendisine hakaret edildiği. Elekdağ’ın avukatları Muzaffer Erdoğdu’dan bu para cezasının yarısını 7 taksitte tahsil ettiler. Editör daha sonra ödeme güçlüğüne girdi kriz nedeniyle. Eylül ayında mahkeme bu cezayı ödeyemediği için 90 gün hapse mahkum edebilir.
Çok ilginç bir biçimde, şahsi hakaret iddiası ile açılan bu davada, TBMM’nin yolladığı gizli iki belge yer almakta. Olmayan şahsi hakaret davasını takip eden mahkemenin bu gizli belgelerden etkilendiği anlaşılıyor. Mahkeme savunmaya bu belgeleri gizli olduğu gerekçesi ile vermeyi reddetti.
Herhalde “milli güvenlik” gerekçesiyle, eleştiri, “hakaret” olarak değerlendirildi.
Nasıl Baskın Oran söz konusu olduğunda, gerçek anlamda hakaret, “eleştiri” kabul edilirken.
Acaba o dosyada hangi gizli belge vardı.
Hakaretlerin, “milli güvenlik” gerekçesi ile yapıldığı mı?
Cinayet davalarında da, böylesi belgeler var mı? Mesela, cinayetin “milli güvenlik” gerekçesi ile işlendiğine dair?
Ara Sarafian, son seyahatleri sırasında kitapçı raflarını kaplayan inkarcı kitaplara dikkat çekiyor. İşte bütün bunların arkasında ilk başkanlığını Devlet Bahçeli’nin, daha sonrakinin Erkan Mumcu’nun, bugünkünü ise bilmediğimiz bir ismin yaptığı ASİMKK yatıyor.
Ve Albay Çiçek’e son dönemde üzerinde çalıştığı konunun ne olduğu mahkemece sorulduğunda, verdiği yanıt “psikolojik savaşım, Pontos ve Ermeni sorunu” oldu.
Hasılı Bay Erdoğan’ın döneminde bir yandan Ergenekon davaları açılırken, öte yandan bin başlı Ergenekon çalışmaya devam ediyor.
O zaman bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu deme hakkımız yok mu?