Ermeni Emval-i Metrukeleri Üzerine – 1

[ A+ ] /[ A- ]

Sait ÇETİNOĞLU
Birikim Dergisi

Agos Gazetesini’nin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in hedef alınarak herkesin bilgisi dahilinde ölüme götüren sürecin Ermeni olmasının yanında dile getirdiği üç önemli nokta vardır: birincisi, 1915 yılında Ermeni halkının başına gelenleri Soykırım olarak nitelemesi, ikincisi Ermeni yetimleri, üçüncüsü de Ermeni mallarına ne oldu?
Biz bu yazıda Hrant’ın sorduğu üçüncü soru çerçevesinde bir tartışma açmak ve tartışmaya katkıda bulunmak amacındayız.

Emval-i metrukeler üzerine Türkçede derinlemesine yapılmış bir araştırma yoktur. Konu üzerine en kapsamlı araştırma 1970 yılında Beirut’ta yayınlanan Levon Vartyan’ın yaptığı Ermeni 15’i ve Ermeni Emvali Metrukeleri -Türk Belgeleri Işığında İncelemeli Bir Bakış – (Haygagan Dasnihingi yev Hayeru Lkyal Kuykeri) adlı araştırma olup bu Ermenice yayının Türkçe´ye ve başka dillerde yayınlanması konunun daha kapsamlı tartışılmasına hizmet edecektir.

Vartyan’ 1915’in gerekçesinde şu yargıyı dile getirir: “Kürt kökenli Ziya Gökalp’ın turancılığına temel yaratmak için 1. Dünya Savaşı´nda bu topraklarda Ermenilerin yaşamaması gerekli idi . Bu topraklarda gayrimüslim toplulukların varlığı 1915’i yaratmak için yeterli sebepti.”[1]
Emval-i metruke yönetmeliğinin de bu konuda açık olduğunu da ilave eder: “ 16 Mayıs 1915 tarihli yönetmeliğe göz atan herhangi bir kişi, geride bırakılan Ermeni menkul ve gayrimenkul mallların hakiki ve hukuki tek sahibinin Türkler olduğunu görür.”[2]

Araştırmacıların bildiği gibi Osmanlı, kayıtlarında titizdir. Kayıtların yönetimin istediği şekilde düzenlendiği ve dikkatli olunmasına dair bazı kişilerin itirazları olsa da Osmanlı herşeyin kaydını tutmaya gayret etmiş ve önemli belgeler bırakmıştır. Bu husus Ermeni emval-i metrukeleri için de geçerlidir. Hariçteki talan imkanı ordan kalkan Osmanlının 1. Savaş sırasında kendi vatandaşlarını bin yıllardır yaşadıkları topraklardan sürerek varını yoğunu tek kuruşuna kadar elinden alması olarak bir iç talan uygulaması olan ve Ermenilerin Soykırımıyla neticelenecek olan tehcir esnasında Ermenilere bıraktırılan menkul ve gayrimenkulleri üzerinde oldukça titizdir. Osmanlı bunlar üzerinde ortak istemez, Soykırım sürecinde Ermenilerin canına kast edenlerin hiçbirini soruşturmaz ve cezalandırmazken, Ermenilerin geride kalan malları üzerinde oldukça titizlenir, Soykırım sürecinde açılan soruşturmalar bu Ermeni mallarının kullanımı ile ilgilidir. Milli yararı kişisel yarara dönüştüren bir kısım alt düzeyde İtthat ve Terakki mensuplarını suruşturmaya tabi tutar. Canilere dokunmaz.

İskan ve Aşair Umum Müdürlüğünün yazışmalarının bir bölümü Başbakanlık Cumhuriyet Arşivinde, Toprak İskan Genel Müdürlüğü evrakları arasındadır. Bunlara ilişkin kataloglar incelendiğinde İttihat ve Terakki´nin tehcir ettiği Ermeni gerekse Elen emval-i metrukelerine ne kadar önem verdiği görülür. Dahiliye vekaleti yani Talat neredeyse tek tek takib etmiştir. Bu arşivde emval-i metrukeler ile ilgili herşey vardır. Komisyonların teşkili, atamalar, yer değiştirmeler, izinler ve azillere ilişkin kayıt ve belgeler katalogda sayfalar dolusu yer almaktadır. (katalogun sahifelerinin fotokopisini okurlara sunarak daha açık fikir edinmesini isterdik lakin arşivden katalogların kopyasının alınmasına izin verilmemektedir) Ancak emval-i metruke komisyonlarının düzenlediği listeler yoktur. Bu kadar ayrıntı olduğuna göre listelerin de olması gerekir ki kanımızca da vardır ve özellikle ayıklanmıştır.

Bu arşivde yaptığımız araştırmada üç adet listeye rasladık. Birincisi Kilis, İkincisi Antakya/Belen, üçüncüsü ise bugün Suriye Arap Cumhuriyeti sınırları içerisinde kalmış olan ve TC sınırına yakın İdlib kenti Cisr-i Şugur mıntıkasına ait emval-i metruke listeleridir.

Toprak ve İskan Genel Müdürlüğü arşiv belgelerine genel olarak baktığımızda bu belgelerin, önemli belgeler ayıklanarak incelemeye sunulurken ayıklama sırasında gözden kaçıp önemsiz arşiv evrakları arasında kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kadar ayrıntıya yer verilirken neden asıl belgeler ortada olmasın?

Tehcir’in vuku bulduğu nispeten küçük yerleşim bölgeleri olan bu kasabalardaki emval-i metruke komisyonlarının cetvellerinde önemli bilgilere ulaşmaktayız. Listelerin tektip olarak düzenlendiğini görmekteyiz. Listelerin birbirinin aynı olması merkezden örgütlendiğinin ipuçlarını vermektedir.
Listelerde tehcir edilen Ermenilere ait her türlü bilgilere ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

Kilis kasabası emval-i metruke cetvelinde[3]:
Sevk olunan nüfusları Toplam: 3879 (inas 1917, zükür 1762)
Metruk emval ve eşya-yı menkullerin mikdarıyla kıymeti: 1.944.000 kuruş
Hayvanat zahair ve bedeli: 124.816 kuruş
Eşya-yı ticariye kıymetinin mikdarı. 65.271 kuruş
Mecmu’-i kıymetleri 190.087 kuruş

Metruk emlakların mikdarıyla adedi:
Zeyt ma’sarası: 4 baz
Fırın:3
Han: 3
Dükkan: 93
Hane:395
Kıymet-i mecmuası: 1.678.348 kuruş
Metruk arazilerin mikdar ve dönümanı
Keza dahili defter edilen kavaklıklar: 11.955
Bugüne kadar vaz’-ı yed konulan bahçeleri: 62
Bugüne kadar yazılan zeytinlikleri: 33548
Bugüne kadar dahil-i defter edilen bağları: 257.627
“İşbu cedvelin hane-i mahsusalarında muharrer olduğu üzere şimdiye kadar tahrir ve vaz’-i yed olunan emlak ve arazi mikdar gösterildiği gibi ilaveten arz olunur.”
“İşbu cedvel Emval-i Metruke Komisyonu kuyuduna muvafık olduğu tasdik kılınır.
23 Kanun-i evvel 331 [5 Ocak 1915]

Belen Kasabası Emval-i metruke listesinde.[4]
“Halep vilayeti dahilinde Beylan kazasında sevk olunan Ermeni milletine aid cetvelidir”
Sevk olunan nüfus: yekün: 2.326 (inas 1100, zükur 1226)
Yekün metruk emval ve eşya-yı menkulenin kıymet-ı mecmuası: 895.300 kuruş
Kıymet-ı mecmuası: 3.547 kuruş
Eşya-yı beytiye 246 kuruş
Metruk emlak
Değirmen 4
Dükkan: 96
Hane: 395
Kıymet-i mecmuası: 857.800 kuruş

Metruk arazi.
Bağ ve bahçe dönüm: 2688
Tarla dönüm: 5860
“Beylan kazasından sevk olunan Ermenilerin emval-i menkule ve gayr-i menkuleleriyle mikdar-ı nüfuslarını havi kılınan cedveli kuyuda muvafıktır”
22 Kunu-i evvel 331 [4 Ocak 1915]
Halep Vilayeti Cisr-i Şugur Kazası ve Muradiye Nahiyesi[5]
Listede Karaduran, İkizoluk, Gürgene ve Keseb (Kesab) ve tevabii karyelerinin metruk emval ve eşyayı menkul mikdar-ı kıymeti ve tehcir edilen nüfus ayrıntılandırılmıştır. Söz konusu bölge Yayladağ ve Samandağ ilçeleri sınırının öte yanına düşmektedir.
Karaduran:
Sevk olunan nüfus: 1.255 (inas 648, zükur 607)
Eşyayı beytiye 3.719 kuruş 10 para
İkizoluk:
Sevk olunan nüfus: 315 (inas 175, zükur 140)
Eşyayı beytiye: –
Gürgene:
Sevk olunan nüfus: 437( inas 238, zükur 199)
Eşyayı beytiye:-
Keseb (Kesab) ve tevabii
Sevk olunan nüfus: 3.225 ( inas 1564, zükur 1691)
Eşyayı beytiye: 5.514 kuruş 35 para
Yekün:
Sevk olunan nüfus: 5.262 (inas 2625, zükur 2637)
Eşya-yı beytiye:9.233 kuruş 35 para
“İşbu istatistik cedveli aslına mutabıktır. Cisr kaymakamı” 19 Kanun-i evvel 331 [1 Ocak 1915]
Bu Ermeni emval-i metrukelerinin nasıl kullanıldığına dair Orta Anadolu’dan ibretlik bir belgeye de aşağıda yer veriyoruz:[6]

Niğde

Emval-i Metruke Tasfiye
Komisyonu
518
Mahrem
Dahiliye Nezaret-i Celilesine
Devletlü Efendim Hazretleri
Bazı makamattan buradaki Me’murluklara veya kumandanlıklara ve bazan da doğrudan doğruya mutasarrıflığa Ermenilerin Emval-i metrukesinden lüzumu görülen şeylerin alınmasına dair hod be hod emirler geliyor. Bunlar da bizden mütemadiyen mutalebede bulunuyor. Mesela; bir taraftan Konya Posta ve Telgraf Başmüdiriyeti kaza merkezlerindeki Ermeni hanelerinden münasip görülenlerinin postahane ittihaz edilmek üzere alınması nezaretinden emredildiğinden bahs ve ifayı icabına dair liva dahilindeki posta mütebligatta bulunuyor. Diğer tarafdan menzil hat kumandanlığı arasıra diriyetlerine Niğde’ye geleceği beyanıyle kendisine emval-i metrukeden bir oda tefrişini Menzil Nokta Kumandanlığına telgrafla emrediliyor. Öbür taraftan da Levazımat-ı Umumiye Riyaseti mutasarrıflığa yazdığı telgraflarla birçok gayr-i muayyen şeylerin buraya ve şuraya verilmesini emr ile bazı zabitanın gayr-i mahdud ve keyfi mutabelete meydan açıyor. Bu halin tevlid eylediği teşkilattan sarf-ı nazar emval-i metrukenin idare ve muhafazasına ait muamelatda kat’iyen te’min ve iradesi icabeden selamet ve emniyeti de şaibedar edeceği gibi diğer tarafların da bi’limtisal bir takım mutalebeye kalkışlmaları dolayısıyle bazı su-isti’mallere de sebebiyet vereceği tabi’idir ki sırf bu nokta-i nazardan olsun ba’dema bu gibi hususadda usulen Nezaret-i celilelerine müracaat lüzumunun nezaretlere tebliğ buyurulması menut-ı re’y-i samileridir. Ol babda emr u ferman hazret-i menlehü’l-emrindedir.
11 Kanun-i evvel 331 [24 Aralık 1915]
Niğde Emval-i Metruke
Tasfiye Komisyonu ve Nezaret-i Celileleri
Evrak Müdiri

Batıdan tehcir edilen Ermeniler´den kalanların kullanımına dair harbiye nezaretinin ilginç yazısında, her türlü malın el konulmasına izin istenir:
Harbiye Nezareti
Levazımat-ı Umumiye Müdiriyeti
Seferberlik Kısmı 24247,1133[7]

Devletlü efendim hazretleri
Tekfurdağı´ndan [Tekirdağ] mahall-i ahara hicret eden [tehcir edilen] Ermeniler´den kalan hane ve dükkanlar küşad edildikçe cihet-i askeriyeye lüzumu olan nev’i erzak, eşya ve malzemenin itası [verilmesi] taraf-ı aliyelerinden Emval-i Metruke Komisyonu Riyasetine emr buyurulmuşken Dersaadet´den irsal olunan cedvelde bazı erzak ve eşya dahil bulunmadığından bahisle vermekten imtina’ ettikleri 3. Kolordu Kumandanlığı Vekaletinden iş’ar olunmuştur. Emval-i metrukeden her nev’i me’kulat, malzeme, eşyayı muytabiye, kereste, ecza, mevzuat, melbüsat ve edevat-ı miharikiye vesaireden her ne zuhur ederse listelerde dahil olsun olmasın behemmal cihet-i askeriyeye teslimi lüzumunun livayı meskure ile sair icabeden emval-i metruke komisyonlarına ta’mimen emr ve tebliğ buyurulması ve beyanı temenni olunur. Ol babda emr ü ferman hazret-i menlehü’l-emrindir.
18 sefer 334 ve 13 Kanun-i evvel 1331 [26 Aralık 1915]
Harbiye Nazırı namına
Müsteşar

Dahiliye Nezareti askeriyenin bu isteği acilen onaylanarak “cihet-i askeriyece icabedecek eşyanın yine liste dahilinden devam-ı itası zaruri bulunmuş olduğu arz” olunacaktır:

Dahiliye Nezareti Aşair ve Muhacirin idaresi

Dahiliye Nazırı devletlü Ta’lat beyefendi hazretleri tarafından
Harbiye Nazırı devletlü Enver Paşa Hazretlerine[8]

Tarih-i tesvid-i 29 Kanun-i evvel 331
Tarih-i tebyizi 31 Kanun-i evvel 331
Emval-i metruke-i merkume miyanında mevcut eşyadan cihet-i askeriyeye muktezi olabileceklerin bir listesi mukaddema taraf-ı ali-i nezaret-penahilerinden tanzim ve bu liste dahilinde cihet-i askeriyeye eşya tevdii lazım gelenlere tebliğ edilmiştir.tezkere-i aliyyelerinde mevzu-i bahs olan me’kulat, muytabiye, kereste, ecza, melbusat ve edevat-ı mihanikiye esasen dahil olduğundan bu babda ayrıca tebligat ifasına lüzum görülmemiş ve (boş) tarihiyle tezkere-i nezaret-penahilerinin “vesaireden her ne zuhur ederse” kaydındaki ıtlak ve iğlak gayr-i kabil-i tatbik görülmüş olmakla cihet-i askeriyece icabedecek eşyanın yine liste dahilinden devam-ı itası zaruri bulunmuş olduğu arz olunur.

29 Kanun-i evvel 331. [10 Ocak 1915
Emval-i metrukeler ile ilgili yasal (!) mevzuat bunlara el konulmasından sonra çıkarılmıştır.[9] Bu konudaki belli başlı yasal (!) mevzuat ve etkileri ile gerek Mecls-i Meb’usan’da gerekse Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmalara ve tartışmalarla ilgili ayrıntılı bir kronolojik çalışma Nevzat Onaran tarafından yapılmıştır. Onaran’ın, Osmanlı’da ve Cumhuriyet’te Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi adlı bu incelemesi Belge Uluslararası Yayıncılık tarafından yayına hazırlanmaktadır.

Emvali Metruke konusu oldukça karışıktır. Bu konuda Maliye Bakanlığı web sitesindeki Salahaddin Kardeş’in görsel sunumu[10] da oldukça muğlak olarak hazırlanmıştır. Malum olduğu üzere idare hukukunun idarenin içerekliği ilkesi gereği idarenin işlemlerinin anlaşılmaz olması ve kılınması esastır. Zaten emval-i metruke konusu Vartyan’ın dediği gibi Hıristiyan halkının sahip olduğu varlıkların hukuk dışı olarak Türklerin ve manipüle edilen diğer Müslümanların el koymasına yönelik olduğundan, konunun anlaşılır olması zaten düşünülemezdi.

Buna rağmen ‘Emvali metruke hesabı cari defterinin sureti kayıt ve istimali’ ek nizamnamesinde de, emvali metruke hesabı cari defterinin sayfalarını nasıl düzenleneceğinin detayları açıklanır. Bu kayıt sisteminin, Ermeni mallarının tümünün neler olduğunun bilgisini bir araya getirmeyi hedeflediği anlaşılır.[11] Maliye Bakanlığınca hesap defterlerinde açılan bir hesabın kolaylıkla kapanmadığını, kapatılması için bir yığın işlemin gerektiğini bildiğimizden, tanıdığımız Milli Emlak Genel Müdür Yardımcılarına bu hesapların akıbetini gayri resmi olarak ısrarlı bir şekilde sormamıza rağmen bir karşılık alamadık. Bu emval-i metrukelerin en yoğun olduğu illerden biri olan ve defterdarlıkça bunların satıldığını bildiğimiz Adana Defterdarlığına Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde sorduk. İstediğimiz bilgiler için Defterdarlıktan böyle bir şey yoktur cevabını aldık. Ancak gerek Milli Emlak Genel Müdürlüğü, gerekse Muhasebat Genel Müdürlüğü’nün hizmet içi eğitim seminerlerinde Emval-i Metruke konusunu hala programlarına almaları bu konunun Maliye Bakanlığında önemini koruduğunu göstermektedir.

Ermenilerin mallarıyle ilgili kanunu geçici kanun çıkarılmadan önce “30 Mayıs 1915 (17 Mayıs 1331) tarihli Meclis-i Vükela’nın, 13 Mayıs 1331/26 Mayıs 1915 tarihli Dahiliye Nezareti’nin 270 no’lu tezkeresinin okunması ardından Ermeni mallarıyla ilgili ilk karar alınır:[12]

“… Ermeniler’den nakli îcâb edenlerin.. terk ettikleri memlekette kalan emval ve eşyalarının ve yahud kıymetlerinin kendilerine süver-i münasibe ile (uygun biçimlerde) iadesi ve tahliye edilen köylere muhacir ve sari iskaniyle emlak ve arazinin kıymeti takdir edilerek kendilerine tevzii ve tahliye edilen şuhûr (kentler) ve kasabatda kain (mevcut bulunan) olup nakledilen ahaliye ait emvali gayrimenkule tahrir (gayrimenkulleri yazılır) ve tesbiti cins ve kıymet ve mikdarından sonra muhâcirine tevzî’i (dağıtma) ve muhâcirin ihtisas ve iştigâlleri haricinde kalacak zeytunluk, dutluk, bağ ve portakallarla dükkan, han, fabrika ve depo gibi âkâratın bi’l-müzâyede bey‘ (açık artırmayla satılması) veyahud icârı ile (kiralanmasıyla)… emvâl-i metrukenin te’min-i muhâfaza ve idaresi ve mu’âmelat-ı umûmiyye-i iskâniyenin tesrî ve tanzimi ve tedkik ve teftişi ve bu husûsda talimatname… tatbiki ve tali komisyonlar teşkil ile maaşlı memur istihdamı vazife ve salahiyetlerini haiz olmak ve doğrudan doğruya Dahiliye Nezaretine merbut bulunmak ve bir reis ile biri memurin-i dahiliyeden ve diğeri memurin-i maliyeden intihap ve tayin edilecek iki azadan terekküp etmek üzere komisyonlar teşkil edilerek mahallerde mezkûr talimatnamenin valiler tarafından icra-yı ahkam tensib edilmiş olduğunun cevaben nezaret-i müşarün-ileyhaya (işaret edilene) tebliği…”

İttihatçı hükümetinin bu kararında, bizzat adı verilerek Ermeni mallarının hem Müslüman muhacirlere verilmesi ve satılması hem de belirlenecek komisyonlar tarafından idare edilmesi öngörülmüştür. Sürgün kanununun hemen ertesinde kanun da değil bir hükümet kararıyla Ermeni mallarının ne yapılacağına yönelik bu karar, tehcirin hiç de geçici olmadığının resmi ilanıdır. Müslümanlar’a dağıtılmasının dışında geriye kalan malların yönetimi de tali komisyonlar tarafından idare edilecektir.”[13]
Ermeni malları ile ilgili İttihatçı uygulamaların kesintisizliği Kemalistlerce aşağıda verdiğimiz kararda açıkça anlaşılmaktadır. Konu yine Hristiyanların maddi değerlerine el konulmasının karartılmasına yöneliktir.

“Maddeden maksat tehcir ve tegayyüp [kaybolan!] Rumların ve Ermenilerin Tekalifi Milliye ve harbiye mazbatalarını mahsup etmemektir. Çünkü gerek harbi umumiye, gerek istiklâl harbine yine Şarki Anadolu’nun harabisine nasıl Ermeniler sebebiyet verdi ise Garbi Anadolu’nun harabisine ve istiklâl harbinin bu kadar çetin ve bu kadar memleketi yıkıcı bir hal almasına da Rumlar sebebiyet verdi. Binaenaleyh bu kanunla biz o muhaberelerin bıraktığı tesiri maliyi kastediyoruz.

Binaenaleyh Rumları, Ermenileri bu Tekalifi Milliye mazbatalarının bedellerinden müstefit etmemek için bir çare düşünüldü. Fakat bunu açık olarak Rum ve Ermeni diyemezdik. Muhtelif şekiller ve formüller yazıldı. Muhtelif şekiller üzerinde tetkikat yapıldı. Nihayet en az mahzurlu veyahut mahzursuz bu şekli bulduk.. Size sorarım arkadaşlar; bahusus Musa Kazım Efendiye sorarım. Tek bir Müslüman emvalini hangi hükümet, hangi memur tasfiye etti. Maksat, siyasi zümre altında bu iki unsuru saklamaktır.. Onların emlâki tasfiyeye tabi idi.”

Tarih: 3 Nisan 1340 (16 Nisan 1924)
Yer: Büyük Millet Meclisi ve 28’inci inikat, 2’inci hafi celse.
Kürsüde beyanatı veren: Eski Maliye Vekili ve Encümen Reisi Hasan Fehmi (Ataç, Gümüşhane). Tasarı, gizli celsedeki bilgilendirmeye uygun olarak aleni celse de görüşülür ve yasalaşır.

3 Nisan 1340 tarih ve 459 no’lu kısaca bilinen adıyla Mahsubi Umumi Kanun, Kasım 1988’e kadar yürürlükte kalır.”[14]

Zaten Lozan sonrası Meclisçe çıkarılan ilk kanunlardan birisinin adının Medeni Kanun olması medenileşmeye yönelik bir gösterge değil, sahipleri uzaklaştırılan/yok edilen Hıristiyanların gayrimenkullerine el koymaya yöneliktir. Medeni Kanun öncesindeki Mecelle’nin maddeleri zilyedlikten dolayı iktisap (el konulan gayrimenkullerin on yıl sonra tapuya geçirme olarak okumakta sakınca yoktur. El koymalar 1915, Kanun 1926) konusunda yetersizdir. Bu konudaki boşluğu doldurmak için alel ecel [çok çabuk] Medeni Kanun yürürlüğe konulmuştur. Her ne kadar kıyılarla ilgili medeni kanunda bir düzenleme olmaması kanunun İsviçre’den çevrilmesine yönelik olduğu iddia edilmese de biz bu konuda el koymaların kolaylaştırılması için Mahmut Esat Bozkurt’un bilinlinçli bir seçimi olduğunu düşünmekteyiz. Kemalist dönemde bir toprak reformu talebinin olmamasını da emval-i metrukelerin yağmalanmasına bağlamakta sakınca yoktur.

Tüm bu düzenlemeler ve daha fazlası olarak da yönetmeliklerle Anadolu’nun otokton Hıristiyan halkını bin yıllardır yaşadığı bu coğrafyadan kazıyarak onların maddi değerlerine el konulması için yapılmıştır.

Hıristiyan halkların maddi varlıklarına emval-i metruke denerek el konulmasını ilk kez dile getiren İsmail Beşikçi Hıristiyan halkların varlıkların üzerinde uygulanan talanı şu sözlerle ifade eder: “19. yüzyıldaki ve 20. yüzyıl başlarındaki Osmanlı top­lumuna baktığımız zaman sanayinin çok büyük bir kesimi­nin Rumlar ve Ermeniler tarafından kontrol edildiğini görü­yoruz. İstanbul’da, Ege’de Rum sermayesi, Çukurova’da, Antep, Maraş, Urfa yörelerinde, Sivas, Erzurum, Kars taraf­larında Ermenisermayesi yoğunlaşmıştır. İttihat ve Terak­ki’nin ‘ekonominin millileştirilmesi’ politikasını ‘ekonomi­nin Türkleştirilmesi’ politikası olarak anlamak gerekir. Yani, Rumların, Ermenilerin sahip oldukları zenginliklerin, özel­likle, toprak, atölye, fabrika, mandıra, zeytinlik… gibi taşın­maz malları onların elinden almak ve Müslüman Türk eşra­fa vermek bu politikanın özü ve amacıdır. Osmanlı yöneticileri bu politikayı uygulayabilmek, başarıya ulaştıra­bilmek için Ermeni-Kürt, Hıristiyan-Müslüman çatışmasını da körüklemiştir. İki halkı da birbirini boğazlamaya kışkırt­mış, sonunda ikisi üzerinde de efendilik sürdürme olanağını bulmuştur.”[15]

İç fetih olarak nitelendirdiğimiz Hıristiyan halklar üzerinde baskı ve talanın miladı olarak Balkan Savaşı gösterilir. İttihat ve Terakki’nin Türkleştirme politikası Balkan Savaşındaki yenilgi neticesinde billurlaşmış değildir. İttihat ve Terakki’nin ideolojisi başından beri Türkçüdür, Balkan savaşı sadece bu zihniyetin rahatça ortaya çıkmasının fırsatını verecektir. Fuat Dündar İttihat ve Terakki Cemiyetinin 1911 Selanik Gizli Kongresini Türkçü politikaların belirlendiği ve kabul edildiği bir kongre olarak niteler ve bu kongre sonrasındaki gelişmelere dikkat çeker.

Fuat Dündar’ın aşağıda verdiğimiz argümanları kuvvetlidir.[16] “Selanik’te toplanan Cemiyet’in gizli kongresinden -ki bu kongre Tunaya’nın da belirttiği gibi Cemiyet’in Türkçü politi­kalarının belirlendiği bir kongreydi-, bir gün evvel 29 Eylül 191l’de İtalya, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açar ve 4 Ekim’de Trablusgarp’a çıkarma yapar. Birkaç gün sonra bir kı­sım İttihatçı subay ordudan ve hükümetten onay almadan, Enver Paşa komutasında Trablusgarp’a direniş örgütlemeye gi­der. 24 Ekim 1911’den 25 Kasım 1912’ye kadar Trablusgarp’ta kalırlar; oysa Osmanlı devleti İtalya ile 18 Ekim 1912 tarihin­de Uşi Anlaşması’nı imzalamış ve bölgenin İtalya egemenliğine geçtiğini kabul etmiştir. Bu subaylar, 1 Ocak 1913’te İstanbul’a vardıkları zaman, Osmanlı ordusu Balkan Savaşı’nı kaybetmiş­tir. Bu kaos ortamında, hiç gecikmeden Enver Paşa öncülü­ğünde 23 Ocak Darbesi gerçekleştirilir.

Bu kısa anlatım, aslında çok tartışmalı birçok noktayı ba­rındırmaktadır: Balkanlar’da büyük bir savaşa yaklaşıldığı kri­tik günlerde, aralarında Enver ve Mustafa Kemal gibi Balkan kökenli subayların çoğunluğu oluşturduğu bu grubun Trab­lusgarp’a gitme nedenleri nedir? Osmanlı ordusunun en genç ve en yetenekli, gelecek vaat eden subayları, neden En­ver Paşa’nın peşinde Trablusgarp’a sürüklenerek, olası bir Bal­kan Savaşı sırasında orduyu kendilerinden mahrum bırakmış olmamışlardı? Uşi Anlaşması’na rağmen savaşı bırakmak ve İstanbul’a dönmek için neden altı hafta beklemiş­lerdi? Bu kritik günlerde, savaşın kapıda olduğu günlerde, ne­den İttihatçılar hükümeti kolaylıkla muhalefete teslim eder­ler? Bu da yetmezmiş gibi, Almanların desteğiyle daha önce­den hazırlanmış olan, olası bir savaş sırasında Makedonya’da izlenecek askerî stratejiyi belirleyen planlar neden ve nasıl or­tadan kaybolmuştur? 16 Temmuz 1912’de, Halaskar Zabitan’ın muhtırası üzerine Sait Paşa başkanlığındaki İTC kabinesi istifa eder. Yani Balkanlar’da bir savaşın beklendiği günlerde İttihatçılar, iktidarı mu­halefete şaşırtıcı bir hoşgörüyle terk ederler. Talat’ın cevabı çok şaşırtıcıdır:

‘Öyleyse bırakalım öbürleri geçsin başına. Onlar da bu vatanın evlatları değil mi? Belki de bizden daha iyi başarırlar. ’Enver Paşa ve ekibi, Trablusgarp’ta vakit yitirirken, başını Talat Paşa’nın çektiği İttihatçılar, İstanbul’da Balkan ülkeleri­ne karşı savaş ilan etmesi için hükümete baskı yaparlar. Savaş sonunda Goltz Paşa’nın önerdiği Osmanlının Avrupa sınırları çizilmiş olur. Savaş sonucu İttihatçıların katkılarıyla oluşan yeni harita İttihatçılara 1911 kongresinde alınan kararları uygulama fırsatını verecek. Anadolu’nun homojenleştirilmesi işlemine Batı Anadolu ve Trakya’da ki Elen kökenli vatandaşların sürülmesine ve maddi değerlerine el konmaya başlanacaktır.

Talat politika uygulamalarını açıkça söylemekten çekinmeyecektir: “Haziran 1913’deki kabinede Dahiliye Nazırı olan Talat’ın Edirne’nin geri alınması (temmuz 1913’de) sonrasında dahiliye politikasının özünü, ‘Balkan Harbi’ndeki hıyanetleri tebarüz eden (meydana çıkan) anâsırdan memleketi temizlemeyi ön safa almak’ olarak özetlenmiştir”[17]

Trakya’da bu operasyonların (ameliye-i imhaiyyenin) başında bulunan Hacı Adil Bey (Arda), Meclis-i Mebusan Riyasetine, Tekfurdağı (Tekirdağ) mutasarrıfı Zekeriya Bey (Zekeriya Zihni Baj] Edirne Valiliğine terfi ettirilmiştir.[18] Karesi mutasarrıfı Dr. Reşit Diyarbakır Valiliğiyle ödüllendirilecektir. O sırada Der Zor mutasarrıfı Salih Zeki (Zor) da Alaşehir kaymakamı olarak bölgededir. Mazhar Müfid (Kansu) Dr. Reşid’in ardından Karesi (Balıkesir) mutasarrıfı da bölgede olup terfi edenlerdendir.
“Trakya ve Anadolu’dan gönderilen nüfus 1,5 milyonun üstündedir, bu rakamın yarısı ya zor koşullar altında öldüler ya da katledildiler, Türk memur ve subaylar Hıristiyanların artık Türkiye’de yaşamalarına izin verilmeyeceğini… İlan ediyorlar.

Rumların el konulan emlakinin değeri 5 milyar Frankın (1 Os. Lirası = 22.8 Fransız Frankı[19]) üzerindedir”.[20] 1913 yılında Osmanlı Bütçesi 38.919.877 Osmanlı Lirasıdır.[21] O yıllardaki Osmanlı Bütçe tekniği bugünkü bütçe tekniği ile aynı olmadığını dikkate alsak bile gasp miktarı bütçenin beş katının üzerine çıkmaktadır. Vedat Eldem’in hesaplamalarına göre 1913 yılı GSMH 22.193 milyon kuruş, 1914 yılı GSMH ise 24.107 milyon kuruş olduğu[22] göz önüne alındığında el konulan değerlerin büyüklüğü ile ilgili bir fikir verebilir.

Bu süreçte yararı görülen ve ustalaşanlar Ermeni Soykırımının önde gelen aktörleri olacaktır.

Elen kökenli vatandaşlarının önemli bir bölümünü Balkan Savaşı vesilesiyle kimilerinin canlarına kastedip kimilerini de yerlerinden ederek maddi değerlerine el koyma pratiğini geliştiren İttihat ve Terakki !. Savaş sırasında yakaladığı fırsatı kaçırmayarak Savaş sırasında tehcir adı altında Soykırıma uğratarak maddi varlıklarına el koyar. Ermenilerin maddi değerleri İttihatçıların iştahını kabartmaktadır: “Şunları çok iyi biliyoruz:

1. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Ermeni sermayesi çok yoğun.

2. 1915 Yılında Ermenilere karşı sürdürülen politikanın çok önemli yönlerinden biri de sürgündür. Sürgüne gönderilen Ermenilerin mallarına çev­redeki Müslüman Türk ve Kürt eşraf tarafından el konulmuştur. Zaten, Ermenileri bölgeden kaçışa zorlamak için her türlü önlem alınmıştır. Kışkırtmalarla huzursuzluk artırılmış, kaçış için ortam hazırlanmıştır.

3. Sürgün kanlı ol­muştur. Pek çok katliam, soygun yaşanmıştır. Sürgüne gönderilen Ermenilerin mallan çevredeki Müslüman Türk ve Kürt eşraf tarafından yağmalanmıştır. Sürgüne gönderilen­lerin beraberlerinde götürdükleri altın, bilezik gibi pahada ağır yükte hafif mallara el koyabilmek için insanlar yollarda öldürülmüşlerdir. Açlık, soğuk, hastalık, beraberlerinde ta­şıdıkları altınlar, ziynet eşyaları Ermenilerin tükenmelerine, çürümelerine neden olmuştur.

4. Savaştan sonra sürgüne gönderilen Ermenilerin tekrar yurda dönmeleri yasaklanmıştır. Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesinden sonra, sürgüne gönderilen Ermenilerin ve Rumların bir kısmı tekrar yurtlarına dönerek mallarına ve mülklerine sahip olmaya başlamışlardır. Rumlardan ve Ermenilerden yağmalanmış bu malların tekrar onların eline geçmesini en­gellemek için Kuvva-i Milliye Teşkilatı kurulmuştur. Veya Kuvva-i Milliye’nin temelindeki en önemli sınıfsal etkenler­den biri budur. Rumların ve Ermenilerin tekrar gelmelerine ve mallarına sahip olmalarına engel olmak. Onları, Ege’den, Ântep’ten, Çukurova’dan vs. uzak tutmak.

O halde sormak gerekir: Ermeni mallarına ne oldu?”[23] diye soruyor. İsmail Beşikçi. Bu konuda Maraş örneği oldukça çarpıcıdır. Patrik Zaven’in Exterminator[24] listesinde yer alan Maraş Eşrafı, Milli Mücadele’nin belkemiğidir. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yöneticileri’ni tamamı Patrik Zaven tarafından soykırımla suçlandığı gibi bu kişiler Kemalist dönemin önemli yerel ticari ve siyasi şahsiyetleri olarak karşımıza çıkarlar bu ailelerin temsilcileri her dönem meclise mebus tayin edilmişlerdir.
1915 Ermeni Soykırımında el konulan maddi değerlere ilişkin:“[Bogos Nubar Paşa Başkanlığındaki] Ermeni Ulusal Konseyinin 1919 da hazırladığı rapora göre bu değer 19 milyar Fransız frankına (1 Os Lirası=22.8 Fransız Frankı[25]) ulaşmaktadır… Bunların yanında Hükümetin çıkarttığı özel kanunla Ermenilerin Türk bankalarındaki paralarına da el koymuştur. Katliamda ölen Ermenilerin [Turkiyedeki yabancı] bankalardaki paralarının da ne olduğu, bugüne kadar bilinmemektedir.”[26]
Keshishian Ekonomik Jenocid’in yanında kültürel jenocide de vurgu yaparak Ermeni halkının maddi kayıplarını yanında kültürel kayıplarını listeler: “Sultan 2. Abdülhamit yönetiminin en kötü dönemlerinden biri olan 1910 yılında güvenlik içinde yalnız Ermeni Patrikhanesi Eğitim Komisyonunun Yönetiminde cemaatin 1100 okulunda 120.000 öğrenci okuyordu. [Bu sayının dışında özel, misyoner, yetimhane, manastır ve resmi okullarda eğitim gören Ermeni öğrenciler de vardı] Bu dönemde Doğu ve Batı Ermenistan’daki Ermeni okullarının Türkiye’deki devlet okullarından daha çok olduğu söylenmektedir. Türkiye genelinde ve Osmanlı yönetiminde yaklaşık 1736 Ermeni düşünce ve bilim insanından 600’ü 24 Nisan 1915 günlerinde, geri kalanlar da daha sonra öldürülmüştür. Bunların dağılımı da şöyledir:

196 Edebiyatçı (Şair, Romancı, Tiyatrocu, Besteci)
168 Sanatçı (Ressam, Heykeltıraş)
575 Müzisyen (Şarkıcı, Dansçı, Çalgıcı)
336 Doktor (Tıp Doktoru, Eczacı)
176 Üniversite Öğretim Görevlisi ve Üyesi
160 Hukukçu (Avukat, Hakim ve Savcı)
62 Mühendis (Mimar ve Şehir Planlamacısı)
64 Oyuncu ve Yapımcı

(Devam Edecek…)