Akın OLGUN
BirGün Gazetesi
Toplu mezarlar çıkıyor askeri kışlalarının bahçesinden. Yani Devlet politikasının kanlı yüzü yerin altından dışarı çıkıyor toprağı sıksan misali ama kimse oralı olmuyor.
Her şey çok normalmiş gibi kuluçkaya yatıyor devlet erkânı. Ve toplumdan, kuluçkadan çıkacak yeni civcivleri beklemelerini istiyor. Yeni anayasa, daha çok demokrasi, daha aydınlık bir Türkiye vaadi havalarda uçuşuyor. Oysa o mezarlara insanlar gömülürken de, insanlar güpegündüz kaçırılırken de, sokak ortasında öldürülürken de, köyler yakılıp boşaltılırken de, işkence tüm ülke karakollarında resmi yöntem olarak uygulanırken de bu ‘‘demokrasi’’ vardı.
Tüm toplum olarak o zaman da vicdanlarımız zan altındaydı, bugün de zan altında. Gerçeği söyleyenler aramızdan birer birer, onar onar, yüzer yüzer alınıp ya cezaevlerine dolduruldu, ya da bin türlü yöntemle yok edildiler.
Her şey o kadar ikiyüzlüce oynanıyor ki ve her defasında bu ikiyüzlülüğü toplumun her kesimine öyle bir dayatıyorlar ki, demokrasi maskesi altında sürekli onananlar olarak var olmaya devam ediyorlar.
Her seçim dönemi demokrasinin kabul günü oluyor. 12 Eylül referandumun üzerinden daha ne kadar geçti ki? Vaatler, tartışmalar, demokrasiye sığmaz olmuştu. Ya sonra? Demokrasinin vaat ettiği hak ve özgürlükleri kullanmak isteyenlerin karşısına coplarla, gaz bombalarıyla çıktılar. Yetmedi, tutuklamalar, kovuşturmalar ardı ardına geldi.
Açık açık ilan ettiler örgütlenme hakkı denen şeyden ne anladıklarını. Masum değildi örgenciler, işçiler, memurlar aynı anda on yerde eylem yapmışlardı, organizeydiler. Masum olanı kendiliğinden olanıydı onlar için. Çünkü devlet kendiliğinden olanı sever. Hani cılız olanı, sesi kemiğine yapışmış olanını, hött deyince düşüp bayılanı. Güler misin, ağlar mısın şeklinde bir parodiye dönüşen bu durumu, bir de kitleleri yemlemek için kullandılar. Sap döndü, keser döndü iktidara gelenler, bir öncekilerin devlet artığı propagandasına sarılıverdiler. Kim muhaliflik yapsa ‘‘sicili zaten kirli’’ diyerek damgaladılar.
Valisi bile çocuklara karne verirken, ‘‘asıl önemli olan karne öteki taraftaki karne’’ diyerek ahret yolunu işaret etti. Aman haa dünyevi protestolardan uzak durun misali. Vali dediğin böyle olur tabii…
YÖK’ü kaldıracaklardı sözde ama kendi demokrasileri için lazım olduğuna karar verdiler. Sallabaşlardan oluşan yeni bir yönetim devşirdiler, sivil polisi ve muhbirciliği Çapkın’ın bilirkişiliğinde üniversitelere soktular. İktidar konuşuyor, YÖK kafasını sallıyor. Demek ki Kenan Evren’ den bu yana sallabaşlık kurumlaşmış.
Cuntacıları yargılayacaklardı. Referandumdan hemen sonra çark ettiler. ‘‘Zaten çok yaşlandı’’ demeye başladılar. Onu da ahrete havale ederek diyetlerini ödediler. Darbe yapacaklardı diyerek paşaları içeri aldılar, bir süre sonra hepsini hastane raporlarıyla dışarıya salıverdiler. Muhalifleri ise katillerle bir torbaya doldurup Ergenekoncu ilan ettiler.
Sınırsız dinleme ve takip yetkileri ne özel hayatı bıraktı, ne de bireyin özgürlüklerini. Bireyin yerine devletin her şeyi düşündüğü, her şeyi bilmesi gerektiğini enjekte ettiler. Öyle ya, devlet halka kapalı ama halk devlete sonuna kadar açık olmalıydı. Devlet her şeyimizi bilmeli ama biz devletin hiçbir şeyini bilmemeliydik. ‘‘Saklayacak bir şeyi olmayanlar rahatsız olmazlar’’ diyerek, bir de pişkince bunu sıvazladılar.
Eninde sonunda derin devletle masaya oturacaklarını biliyorlardı. Bu yüzden ellerinde biriktirdikleri güçlü kozlarla pazarlığa koyuldular. İç çatışmalarını şimdilik bir kenara bırakıp yeni dönemin inşasına birlikte soyundular. Cemaatçilere pay edilen tüm devlet kurumları bu bilinçle el sıkıştı. Zaten birbirlerine hiç yabancı değillerdi, Komünizme karşı mücadele komitelerinde sıklaşmış, kaynaşmış, koklaşmış, büyümüşlerdi. Derin devlet evinin önünü, iktidar ise kendisine ayak bağı olanları temizledi ve herkes kendi iktidarının huzuruna şimdilik erdi.
Cüceleşen iktidarlar yozlaşır ve yozlaştıkça daha çok baskı uygularlar. Bu gerçek hiçbir zaman değişmiyor. İktidarlar cüceleştikçe popülizme yapışırlar, güce tapar ve kendi gerçekliklerinden uzaklaşarak sığ sularda debelenir hale gelirler. Şakşakçılar bu cüceleşmenin örtüsü olur her zaman. İçeride kabaran benmerkezcilik büyüdükçe tüm değerler alınıp satılır bir metaya dönüşür. Yalan ve demagoji gücün yancısı olarak işlemeye başlar. Olan tamamen bu…
Güç, her zaman yanıltıcıdır ve güç her zaman diz çöktürmez, bazen isyan da ettirir ve çoğu zaman yıkıcıdır.
Öyle bir zaman gelir ki kendi vicdanınızın bile ihale edildiğini görür ve acı acı gülümsersiniz.