Kemal Kerinçsiz, şöhretini(!) bir grup ülkücü avukatla birlikte kurduğu Büyük Hukukçular Birliği Genel Başkanı olarak sürekli zarar gören(!) manevi şahsiyetiyle kazandı. Kerinçsiz, ‘301. madde’ olarak bilinen ‘Türklüğe hakaret’ gerekçesiyle çok sayıda isme dava açılmasına sebep oldu.
Son günlerde gündemin birinci gündem maddesi de Ergenekon davasından yargılanan ve ceza alan bazı isimlerin ‘5 yıl tutukluluk süresi’ sınırı sebebiyle tahliye edilmeleri. 6 Mart’ta Erhan Tuncel, Zirve katliamı sanıkları ve İlker Başbuğ ile başlayan silsile, İbrahim Şahin, Kemal Kerinçsiz, Dursun Çiçek, Alparslan Arslan, Yalçın Küçük, Tuncay Özkan, Sedat Peker, Levent Göktaş, Hasan Iğsız, Mehmet Ali Çelebi, Alaettin Sevim, Merdan Yanardağ, Mehmet Eröz, Doğu Perinçek, Muzaffer Tekin, Mehmet Demirtaş, Oktay Yıldırım, Hikmet Çiçek, Hurşit Tolon, Veli Küçük ve Atilla Uğur’la devam etti.
2000’ler boyunca özellikle ‘azınlıklar’a ‘hayatı zindan eden’ atmosferin en önemli aktörlerinin de içinde bulunduğu bu listeden bir isim, tutuklandığı 2008 yılı öncesinde yaptıklarıyla ön plana çıkıyor. Bu isim, avukat Kemal Kerinçsiz. Kerinçsiz, 10 Mart günü, cezaevinden çıkar çıkmaz “Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri, Mahmut Esad Bozkurt’un varisi olarak kaldığı yerden mücadelesine aynen sürdüreceğini” vurguladı. Peki, Kerinçsiz’in mücadelesi neydi, neler yapmıştı? Kısa bir özet için buyurunuz.
Yeniçeri kostümüyle vaftize gitti
MHP tabanından yetişen ve 2004 yılındaki yerel seçimlerde MHP’den Küçükçekmece belediye başkan adayı olan Kemal Kerinçsiz’in katıldığı ‘ulusalcı’ eylemler, adının duyulmasında çok etkili oldu. Örneğin, 2006’da Ekümenik Patrikhane’de gerçekleştirilen vaftize, yeniçeri kıyafetli bir grupla katılmaya çalışmış ve “Patrik defol”, “İstanbul Türk’tür, Türk kalacak” sloganları atmıştı.
Yılın Gandhisi Kerinçsiz
Aynı yıl, rekor fiyatla Yunanistanlı NBG’ye satılan Finansbank önünde protesto eylemi gerçekleştirmişti. Heybeliada Ruhban Okulu’nda Ekümenik Patrik Bartholomeos’u ziyaret eden Dünya Ermenileri Başpatriği Karekin II’yi protesto etmek amacıyla iskeleden okula kadar yürüyüş düzenlemiş ve okulun kapısında “Karekin, Bartholomeos’un elini öpmeye mi geldin?” yazılı pankartı açmıştı. Aynı yılın Temmuz ayında, TESEV’in ‘Zorunlu Göç ile Yüzleşmek: Türkiye’de Yerinden Edilme Sonrası Vatandaşlığın İnşası’ adlı kitabın tanıtım toplantısına, tüm ekibiyle katılarak olay çıkartmış ve toplantıyı terörize etmişti. Bu eylemleri sayesinde(!), Hrant Dink cinayeti sonrasında ‘Hoş Gidişler Ola’ kapağıyla çıkan Türk Solu dergisi tarafından ‘Yılın Gandhisi’ ödülüne layık görülmüştü.
Kerinçsiz esas şöhretini(!) ise bir grup Ülkücü avukatla birlikte kurduğu Büyük Hukukçular Birliği Genel Başkanı olarak sürekli zarar gören(!) manevi şahsiyetiyle kazandı. ‘301. madde’ olarak bilinen, Türk Ceza Kanunu’ndaki “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” kapsamında, ‘Türklüğe hakaret’ ve ‘askerlikten soğutma’ gerekçesiyle çok sayıda isme dava açılmasına sebep olan Kerinçsiz’in ilk hedeflerinden biri, 2005 yılında gerçekleştirilen ‘Ermeni Konferansı’ydı.
İnönü’ye yumurta attı
2005 Mayıs’ında Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilmesi gündeme gelen konferansın ertelenmesine sebep olacak siyasi ve hukuki tacizleri ve güvenlik sorunlarını yaratan en önemli isimlerden biriydi Kerinçsiz. 22 Eylül’de yine aynı üniversitede gerçekleştirilmesi planlanan konferansın da iptali söz konusu olduğunda, “Türk milletinin bu kararlara sabır göstermeyeceğini bilmelisiniz. Eğer yanlışta ısrar edip üçüncü bir toplantı kararı aldığınız takdirde, millet sizi zengin hoşgörüsünden istifade ettirmeyecektir” tehdidini rahatça savurmuştu. Konferansın Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenmesi için yapılan üçüncü girişimin başarıya ulaşması üzerine, 40-50 kişilik grupla birlikte konferansa katılanların üzerine yumurta ve domates attı. Yumurtalar, Erdal İnönü’yle Cengiz Çandar’a da isabet etmişti.
Bu süreç içerisinde, Kerinçsiz, şikâyetçi olmanın yanı sıra, 301. maddeden ötürü işlendiği iddia ettiği ‘suç’lardan etkilenerek müdahil de olduğu davalarla, Baskın Oran, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Murat Belge, İsmet Berkan, Haluk Şahin, Hasan Cemal, Perihan Mağden, Erol Katırcıoğlu’nu da mahkemelere taşıdı. Hatta 2006 yılında Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması üzerine, Nobel Akademisi’ne dava açacağını dahi açıklamıştı. Kerinçsiz, aynı zamanda, Joost Lagendijk hakkındaki şikâyet dilekçelerini kabul etmeyip dava açmayan bir savcıyı, “kendi iradesiyle hareket etmemekle, yukarıdan emir almakla” suçladı.
Hrant Dink cinayetine giden yolu döşeyen taşlardan biri olan Dink’in 301. maddeden ceza almasına sebep olan davanın da şikâyetçilerinden biri olmasının yanı sıra, tüm mahkemelere ekibiyle birlikte katılarak, olay çıkartmış ve ‘sanık’ konumundaki insanların baskı altına alınmasında sebep olmuştu. 2005’te ‘Türklüğe hakaret’ iddiasıyla ertelemeli altı ay hapse mahkûm edilen Hrant Dink’e ilişkin Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi kararını gazeteci aleyhine bozulması talebiyle temyizini istedi ve buna gerekçe olarak, “sanığın suç işleme eğiliminde olması ve eylemden dolayı Türk toplumunda infial yaratmasını” gösterdi. 16 Mayıs 2006’da ise Hrant Dink, Aydın Engin, Arat Dink ve Sarkis Seropyan, Kerinçsiz’in şikâyeti üzerine ‘yargıyı etkilemek’le suçlandığı davada boy göstererek, sanık ve avukatlara seyirci bölümünden bozuk para ve kalem atılmasına bizzat zemin hazırladı.
‘Tek taşa kalmış bir kıraathane kaşarı’
Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, “İnşallah fikirleri sebebiyle böyle bir olay olmamış olsun” mesajı yayımlayacak kadar da pervasızdı kendisi. Fakat daha 19 Ocak akşamı, televizyona çıkarak, “Bu millet değerlerine laf söyletmez” şeklindeki meşrulaştırmayı da kendine vazife edinmişti. Yıldırım Türker’in dediği gibi, “Mahkeme çıkışında okeyde tek taşa kalmış bir kıraathane kaşarının zafer ifadesiyle kameralara sırıtıyordu”, zaten hâlâ ‘başı dik dolaşabiliyordu’.
Çünkü kendisi bir ‘Türk hukukçusu’ydu ve bunlar, onun asli vazifelerindendi. (Agos.com.tr)