Kral Değil ‘Hoviv*’ Gerek

[ A+ ] /[ A- ]

Aris NALCI
Agos Gazetesi

Türkiye’nin ve Osmanlı’nın tarihi boyunca, patrikhaneler dini azınlıklarla devletin irtibat kurabilmesi için çok önemli bir işlev yüklenmişlerdir. Her ne kadar bu makam dini bir topluluğu temsil etse de Osmanlı’dan Türkiye’ye kalan miras doğrultusunda Cumhuriyet döneminde de patrikhane her zaman hükümet ile Ermeni toplumu arasında bir köprü oldu.

Türkiye Ermenileri Patrikhanesi tarihi boyunca bünyesinden birçok önemli isim çıkardı. Yeri geldi Anadolu’da kimsesiz kalmış Ermeni yetimleri İstanbul’a getirerek topluma kazandırdı patriklerimiz, yeri geldi halkını korumak için devlet erkânına kafa tuttu. Bu kurum son iki yıldır Patrik Mesrob’un rahatsızlığı ile başlayan süreçte bir belirsizlik dönemine girdi. Patrikhane olağan fonksiyonlarını yerine getirmenin ötesine geçemedi. Hatta bazı dönemlerde bu fonksiyonları da layıkıyla yerine getiremedi.

Patrik II. Mesrob, görevde olduğu sürede dünyevi alanda da ruhani alanda olduğu kadar, hatta daha da faal bir çizgi izleyerek, Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nin kurumsal kimliğini iyice siyasileştirdi. Şimdi ise bu siyasileşmenin getirdiği yükün altında ezilen, çaresiz açıklamalar ve hamleler yapan bir patrikhane ile karşı karşıyayız. Patrik II. Mesrob’un pek de olumlu karşılayamayacağımız bu tutumunu devam ettirmek gayesindeki Ruhani Kurul’un ani ve gereksiz çıkışları bugün Türkiye Ermenilerine yarardan çok zarar getiriyor. Anadolu’daki kiliselerin restorasyonu konusunda görsel girişimlerde bulunan patrikhanemiz, daha önceki dönemlerdeki din adamlarının hatalarından ders almak yerine hataları tekrarlamayı yeğliyor.

Sık sık basına açıklamalar yapan, politikacılarla yakın temas içerisinde gözüken ancak aslında yakın temasın kapı önünde çekilen bir fotoğraftan ileriye gidemediği bu ilişkiler yumağında halka “Biz her şeyi çözüyoruz” imajı veriliyor. Ancak çözülen herhangi bir şey yok.

Oysa, son iki yıl içerisinde toplum içerisindeki sivil hareketlilikten yararlanılarak, Patrikhane cemaatinin sadece ruhani konularıyla ilgilenebileceği geniş bir alan yaratılabilirdi. Vakıf yöneticilerinin bir araya gelerek kurdukları Vakıflararası Dayanışma Platformu (VADİP) bir başlangıç olabilir, ancak bu girişim yeterli değildir. Bu girişimin ardından çok daha aktif bir toplum yaratmak için çeşitli alanlarda faaliyet gösterecek kurum ve kuruluşlar yaratılmalı veya var olanlar takviye edilmeli.

Şu anda Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nde yaşanan süreç bana bir zamanların ünlü gazoz reklamlarından birinin repliğini hatırlatıyor: “İmaj hiçbir şeydir, susuzluk herşey.”

***

Tüm bu olaylar göz önüne alındığında Patrik seçimlerinde artık dönülmez bir noktaya gelmiş durumdayız. Ortada tüm dirençlere rağmen başlayan bir seçim süreci mevcut. Adaylar da belli. Yapılacak şey ortada; seçim.

Peki nasıl bir Patrik?

Türkiye Ermenileri Patriği seçimleri tarihinde bugüne kadar hep eksik ve yetersiz yönetmelik ve tüzüklerle yapıldı. Bu konuda Patrik II. Mesrob döneminde yapılan tüzük çalışmaları ise Patrikhane’nin o dönem izlediği politikalar sebebiyle kamuoyu tarafından bilinmiyor. Bu tüzükle ilgili hâlâ herhangi bir şeyin kamuoyuna açıklanmamış olması belirsizliğin boyutunu bir kat daha artırıyor. Belirsizlikle geçen her gün, halkın kuruma bağlılığını sorgulamasına ve güveninin sarsılmasına sebep oluyor.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki gelişmelerin gündemde olduğu bu günlerde, yeni seçilecek olan patriğin iki halk arasında yapabileceği o kadar çok şey var ki…

Bu ilişkilerde çok önemli bir rol üstlenebilecek olan Türkiye Ermeni toplumunun önümüzdeki günlerde kendisinden beklenenlere cevap verebilmesi için manevi olarak topluma önderlik edebilecek, ruhani bir lidere ihtiyacı var. Benim beklediğim bir kral değil, toplumumuza önderlik edecek bir çoban.

Yani, ihtiyacımızın özü şu; “…Koyunlar çobanın sesini işitirler, o da kendi koyunlarını adlarıyla çağırır ve onları dışarı götürür. Kendi koyunlarının önlerinden gider, koyunlar da onu izler. Çünkü onun sesini tanırlar, bir yabancının peşinden gitmezler… Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir” (Yuhanna 10. Bölüm)

*:Çoban