Mezarlığımızı Aldınız, Parkımızı Alamayacaksınız

[ A+ ] /[ A- ]

IMAG0157

Mezarlığımızı aldınız, parkımızı alamayacaksınız!

You seized our graveyard but you won’t be able to take away our park!

PANGALTI SURP HAGOP ERMENİ MEZARLIĞI VE EL KONMA SÜRECİ

surp_agop_mezarligi_asil

Pangaltı Surp Hagop Ermeni Mezarlığı’nın 1930 yılındaki görünümü. Mezarlık arazisinin üzerinde, günümüzde Hyatt Regency, Divan ve Hilton otelleri ile TRT İstanbul Radyosu binası bulunuyor


İstanbulErmeniVakiflari.org

Pera semtine Ermenilerin yerleşmesi 16. yüzyılda başlamıştır. Galata Ermenileri, cenazelerini, semtte bulunan Surp Sarkis ve Surp Krikor Lusavoriç kiliselerinin çevresinde ya da sur içerisindeki açık arazide defnetmişlerdir. İstanbul’da 1560’ta çıkan büyük veba salgınının yayılmaması için şehir sınırları içinde defin yapılması yasaklanır; Ermenilere de, ölülerini defnetmeleri için, bugünkü Surp Agop Ermeni Katolik Hastanesi’nin karşısında bulunan arazi tahsis edilir.1

Bu arazi, Kanuni Sultan Süleyman’ın aşçısı Vanlı Manuk Karaseferyan sayesinde Ermeni toplumunun mülkü haline gelmiştir. Anlatıya göre, Sultan Süleyman’ın Buda’yı işgal etmesi üzerine Almanlar onu zehirlemeyi planlar ve bu işi Manuk’tan isterler. Manuk bunu reddeder ve Sultan’a durumu anlatır. Sultan, komployu açığa çıkardığı için onu ödüllendirmek isteyince, Manuk, İstanbul Ermenilerine bir mezarlık tahsis edilmesini talep eder. Sultan da Pangaltı semtinde bulunan araziyi Ermeni toplumuna hediye eder. Hocaköylü Mikael adlı birine ait, 1551 tarihli mezar taşında yer alan bilgiler de, mezarlığın ya 1551’de ya da biraz öncesinde açıldığına işaret etmektedir. Tuğlacı’nın aktardığına göre, Patriklik arşivinde mezarlığa ait Haziran-Temmuz 1781 tarihli tapunun bir örneği bulunmaktadır.2

1853-1858 yılları arasında, çevresi duvarla çevrilen ve onarımdan geçirilen mezarlığın kapısına, 1856’da, Dr. Isdepan Paşa Aslanyan’ın yazdığı Ermenice bir kitabe asılır. Bu kitabe, şu an Galata’daki Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin avlusundadır. 1865’te, İstanbul’da çıkan kolera salgınının yayılmasını engellemek amacıyla, yerleşim merkezlerine yakın mezarlıklara cenaze defnedilmesi yasaklanır; 23 Temmuz 1865 tarihinde de, Pangaltı Surp Hagop Ermeni Mezarlığı’nda cenaze defin işlemleri son bulur. Ermeniler bu tarihten sonra cenazelerini Şişli Ermeni Mezarlığı’nda defnetmeye başlarlar.3

1872’de, Şehremaneti (Belediye), arazisini hemen yanındaki Harbiye Kışlası’na tahsis etmek için mezarlığa el koymak isteyince, Ermeni toplumu araziyi kurtarmak için çeşitli girişimlerde bulunur. 22 Aralık 1872’de, Trakya bölgesindeki Ermenilerin dini lideri Tatyos Episkopos başkanlığındaki ruhaniler Sultan Abdülaziz’e başvurarak, söz konusu mezarlığın padişah fermanı ile Ermeni toplumuna tahsis edildiğini bildirirler. Bunun üzerine, Abdülaziz yeni bir fermanla, mezarlığın Ermeni toplumuna ait olduğunu tasdik eder.4

1909’da, Belediye bu kez Pangaltı Caddesi’ni genişletmek amacıyla, mezarlığın yolun üst kısmında yer alan kısmını istimlak etmek ister, ve Ermeni toplumu buna itiraz eder. Belediye ile Ermeniler arasında yaşanan anlaşmazlık, hükümetin olaya müdahale etmesi ve Belediye’ye verilecek kısmın değerinin cemaate ödenmesine karar verilmesiyle çözülür. Ancak 11 Şubat 1909’da, İstanbul Belediye Meclisi, verilecek toprağın değeri yerine, sadece, duvar yapımı, kemiklerin ve mezar taşlarının taşınması gibi masrafları karşılamak üzere 15 bin altının bedel olarak cemaate ödenmesi yönünde bir karar alır. Karara gerekçe olarak “mezarlığın kamuya ait olduğu, kamusal araziye tapuyla sahip olmanın imkânsız olduğu” belirtilir.5

Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte hükümetin mezarlıklara dair politikası da değişir. İstanbul Belediyesi, 1926’da, Beyoğlu’ndaki mezarlıklara defin işlemlerini yasaklar. Daha sonra çıkarılan mezarlıklar kanunuyla, bütün mezarlıkların denetimi cemaatlerden alınıp belediyelere verilir. 1926’daki yasaklama kararının ardından, Pangaltı Ermeni Mezarlığı’nı başka bir yere nakletmeye çalışan Belediye, 1931’de Tapu İdaresi’ne başvurarak, söz konusu mezarlığın arsasının ‘Sultan Bayazıt Veli Vakfı’na ait olduğunu ve metruk durumda bulunduğunu iddia ederek, 1580 sayılı mezarlıklar kanununun 167. maddesi gereğince, bütün metruk mezarlıklar gibi kendisine devredilmesini talep eder.6

Bunun üzerine, Tapu Genel Müdürlüğü, Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesi’nden, mezarlığın tapu senedini ister. Cemaat Cismani Meclisi mezarlıkla ilgili belgeleri düzenleyip, Kevork Torkomyan ve Maksut Narlıyan’ı temsilci olarak Tapu Genel Müdürlüğü’ne gönderir. Torkomyan ve Narlıyan, mezarlığın Ermeni toplumunun mülkü olduğu ve metruk olmadığını, belgelerle ortaya koyarlar. Mezarlığa defin işleminin yapılmasının salgınlar dolayısıyla yasaklandığını; yasaktan sonraki birçok belgeden, bu mezarlığın cemaatin mülkü olduğunun anlaşıldığını ve bu nedenle söz konusu mezarlıklar kanununun kapsamına girmediğini söylerler. Belgelere rağmen, Tapu Genel Müdürlüğü, mezarlığın Belediye’ye tahsis edilmesini onaylar. Onayın ardından İstanbul Belediyesi mezarlığa el koyar ve mezarlığın akarları olan dükkân ve garajların gelirine haciz koyar. Bunun üzerine, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Naroyan ve Kevork Torkomyan, Patriklik adına, Belediye aleyhine dava açarlar.7

İstanbul 4. Hukuk Mahkemesi’nde, Belediye avukatlarının itirazları üzerine, Patrikliğin varlığı ve Patriğin cemaati temsil edip etmeyeceği konusunda tartışma çıkar. Ancak mahkeme, Belediye’nin avukatlarının itirazlarını reddeder. Bu kararda hukuki açıdan iki önemli karar alınır: “Türkiye’de hukuksal şahsiyetlere mahsus tüm haklara (taşınmaz satın alma, satma, idare ve kontrol etme) sahip bir Ermeni cemaati mevcuttur” ve “Mezarlık davasının davacısı Patrik Mesrob Naroyan, bu cemaatin hak sahibi önderidir.” İstanbul Belediyesi’nin ardından, Beyoğlu’nun en merkezi yerinde bulunan 56 bin metrekarelik mezarlık arazisinin kendisine ait olduğunu iddia eden, Ayaz Paşa Vakfı gibi başka kuruluşlar da olur.8

Mahkeme, meselenin çözümü için Mezarlıklar Müdürü, Kadastro Müdürü, İstanbul Asar-ı Atika Müzeleri Müdürü (Aziz Ogan), bir tarihçi (Ahmet Refik Altınay) ve bir tapu memurundan oluşan bir ‘uzman araştırmacılar heyeti’ kurar. Bu heyet, ‘bilimsel’ bir şekilde, mezarlığın Ermenilere değil Sultan Beyazıt Vakfı’na ait olduğunu ortaya koyar. Bu raporun ardından mahkeme, Pangaltı Mezarlığı’nın mezarlık kanununa istinaden metruk mezarlık olduğuna ve Belediye’ye tahsisine karar verir. Patrikliğin yaptığı temyiz için başvurduğu Yargıtay, meseleyi derinlemesine araştırmadan, 4 Mart 1933’te şu kararı alır: “Mademki bu arazi kiliseye ait akar değil, Patriğin davacı olmaya hakkı yoktur. Tüzel kişiler kanununa göre, cemaat liderlerinin dini veya hayri kurumlara ait olan fakat akar olmayan topraklar üzerinde hiçbir hakkı yoktur.” Patrikliğin bu karar üzerine Yargıtay’a yaptığı tashih-i karar başvurusu da kabul görmez. Bu arada, 3 Aralık 1933’te Sultanahmet Adliye Binası’nda çıkan yangında davaya ilişkin dosyalar yanar. Dosyaların birer kopyası Tapu Dairesi’nde ve Belediye’de mevcuttur ancak bunlar toparlanana kadar dava ertelenir. Sonuç olarak, 1 Mart 1931’de başlayan Pangaltı Mezarlığı davası 26 Kasım 1934’te tamamlanır. Mahkeme, tahsis kararına ek olarak, “Patrikhane’yi mahkeme masraflarını ve Belediye Vekili’nin 150 lira avukatlık masrafını ödemeye mahkûm eder” ve ihtiyati tedbir kararını kaldırır.9

Bu kararın ardından, Üç Horan Kilisesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Hovsep Celal, bu adaletsizliğe karşı bir dava açar ve mezarlık arazisi için ihtiyati tedbir konmasını ister. Mahkeme bunu, yalnızca üzerinde bina olan bölümler için, 10 bin lira kefalet karşılığında kabul eder. Karara göre, dava sona erene kadar bu binalar cemaatin mülkü olarak kalacaktır. Fakat Belediye davanın sonlanmasını beklemez ve “tapularını çıkarttırıp haritalarını hazırlattığı bu arsaları satmayı planlar.” Dava sırasında, mahkeme mezarlık arazisinin üç yıl önceki değerinin tespiti için bir komisyon oluşturur. Arazinin değer kaybına karar verilmesi üzerine Belediye tazminat ve üç yıllık kira bedelinin ödenmesini ister. Komisyon’un üç yıllık değer kaybı için belirlediği 124 bin liraya, Belediye, satışın gecikmesinden doğan zararı da ekleyerek toplam 180 bin liralık tazminat talebinde bulunur. Vakit gazetesinin başyazarı Asım Us, bu tazminatın ödenmemesi için Patrikliğin araya Sabur Sami Bey’i soktuğunu ve karşılığında Patrikliğin elinde kalacak olan altı bin metrekarelik kısmın ona verildiğini söyler.10

Üç Horan Vakfı araziyi geri almak için tekrar dava açar ama bir sonuç alamaz. Mesele, dönemin içişleri bakanının verdiği emir doğrultusunda, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ ve Beyoğlu Üç Horan Vakfı Yönetim Kurulu’ndan Arşag (Adil) Surenyan arasında bir anlaşma metni imzalanmasıyla sonuçlanır. Buna göre, 850 bin metrekarelik arazi Belediye’ye geçer, Patrikhane’ye ise altı bin metrekare arazi ve 3200 liralık mahkeme masrafı kalır. Böylece, 1939’da mezarlık arazisi tamamen istimlak edilerek Ermeni toplumunun elinden alınır. Mezarlıkta bulunan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi yıkılır; mezar sahiplerine, mezarları nakletmeleri için belirli bir süre tanınır. Arazi ranta açılır ve günümüzdeki halini alır. Burada, günümüzde, Divan, Hilton ve Hyatt Regency otelleri ile TRT İstanbul Radyosu binası yer almaktadır. Mezar taşlarının çoğu Eminönü Meydanı’nın onarımında ve Gezi Parkı’nın merdivenlerinin yapımında kullanılmış, mezarlığa dair en ufak bir iz bırakılmamıştır.97Üç Horan Vakfı araziyi geri almak için tekrar dava açar ama bir sonuç alamaz. Mesele, dönemin içişleri bakanının verdiği emir doğrultusunda, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ ve Beyoğlu Üç Horan Vakfı Yönetim Kurulu’ndan Arşag (Adil) Surenyan arasında bir anlaşma metni imzalanmasıyla sonuçlanır. Buna göre, 850 bin metrekarelik arazi Belediye’ye geçer, Patrikhane’ye ise altı bin metrekare arazi ve 3.200 liralık mahkeme masrafı kalır. Böylece, 1939’da mezarlık arazisi tamamen istimlak edilerek Ermeni toplumunun elinden alınır. Mezarlıkta bulunan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi yıkılır; mezar sahiplerine, mezarları nakletmeleri için belirli bir süre tanınır. Arazi ranta açılır ve günümüzdeki halini alır. Burada, günümüzde, Divan, Hilton ve Hyatt Regency otelleri ile TRT İstanbul Radyosu binası yer almaktadır. Mezar taşlarının çoğu Eminönü Meydanı’nın onarımında ve Gezi Parkı’nın merdivenlerinin yapımında kullanılmış, mezarlığa dair en ufak bir iz bırakılmamıştır.11

NOTLAR:
1- Miroğlu, agy; Tamar Nalcı ve Emre Can Dağlıoğlu, ‘Bir gasp hikâyesi’, Agos, 26 Ağustos 2011, s. 10; Tuğlacı, agy, s. 217.
2- Miroğlu, agy; Nalcı ve Dağlıoğlu, agy, s. 10; Tuğlacı, agy, s. 218, 222.
3- Miroğlu, agy.
4- Miroğlu, agy.
5- Miroğlu, agy.
6- Miroğlu, agy.
7- Miroğlu, agy.
8- Miroğlu, agy; Nalcı ve Dağlıoğlu, agy, s. 11.
9- Sabur Sami Bey, daha sonra bu araziyi kızının üstüne tapuya tescil ettirir, Milli Reasürans İdaresi adına satışa çıkarır ve 60 bin lira bedelle satar. Asım Us’tan aktaran: Nalcı ve Dağlıoğlu, agy, s. 11.
10- nalcı ve Dağlıoğlu, agy, s. 11.
11- Tuğlacı, agy, s. 87-88.