Karin KARAKAŞLI
Radikal Gazetesi
Ağustos ayında son tatil planları yapılsa da, kitabevi ve kırtasiye dükkânları yaklaşmakta olan ‘eğitim ve öğretim yılı’nın habercisidir. Stratejik tüketim tuzakları çoktan devreye girer. Yıl boyu çocuklara hangi yeni kahramanlar pompalanmışsa, onun resmini taşıyan kırtasiye malzemeleri ve okul çantaları dehşetengiz fiyatlarla cafcaflı vitrinlerde yerini alır. Bu dönem edebiyat kitapları daha bir mahzunlaşır, daha bir arkalara çekilir sanki. Öyle ya, herkesin ‘kitap-defter masrafı’ bunca artmışken, kim satın alacaktır onları, ne için? Hayat usulca sırasını bekler.
Her yıl değişikliklere uğradığı, tepeden tırnağa reformlara tâbi tutulduğu iddia edilen eğitim sisteminin o dönüşüme direngen hali, akıllara ziyan bir unsur. Milim kıpırdamaz eğitim sistemi. Dolayısıyla değişik kuşaklar, görece makyaj süs farklılıklar bir kenara atıldığında, aynı ortak sıkıntı, boğuntu ve boşluk duygusunda buluşurlar. Aynı esprilere gülebilirler çünkü o can simidi mizah, kurtulmak için son çare niyetine hep içgüdüsel olarak üretilmiştir.
Bir yandan 4+4+4 tartışıladursun, orta sonla ilgili sınav sistemi hakkında dedikodular alsın başını gitsin, ders yılı başladığında milyonlarca çocuğu, genci tornasından geçirmekte usta, tecrübeli çark, koca dişlerini gıcırdatacak. Velilerin gözü akıllı tabletler, renkli sınıf duvarları, kimi okullarda yer alan yüzme havuzları, gösterişli toplantı salonları, geniş ‘yerleşke’lerle boyanırken, içeride her şey o bildik durağan, dışlayıcı müfredatla akar gider. Aynı antlar, sebep-sonuçsuz akıtılan tarih bilgileri, ders kitaplarından hortlayan dışlayıcı, düşmanlık dolu tabirler, klişelere teslim olmuş dil dersleri, en büyük yazar ve şairleri dışlayan edebiyat içerikleri sonsuzluk boyu akar gider.
Müfredat dışı hayat
Şanslıysanız, bu sistemden bizzat kendi acı duyan öğretmen ya da öğretmenleriniz olur. İşte yegâne kurtuluşunuz ve belleğiniz bu insanlardır. Size soru sordururlar. Sorunuzu sizinle birlikte düşünürler. Bilgi iktidarına gönül indirmezler. Müfredat dışı ya da karşıtı malzemelerle gelir, size anılarını anlatılar. Ne olur bir hatırlayın: İlk kez bilgi ile bağ kurarsınız. Bilgi soğuk, kuru ezber kalıbı olmaktan çıkar, kullanılır olur. Hayatınıza denk gelir, bir şeyler yaşarsınız onunla. Önünüzde koca tuhaf kapıların açıldığını görürsünüz. Matematiğin formüllerin bittiği yerde başladığını, edebiyat ve dil derslerinin size o kültürün ürettiği ne varsa, her şeye ulaşım sağladığını hissedersiniz. Garip bir özgürlük duygusu gelir. İşte şuracıkta, sınıf penceresinin az ötesinde hayat durmaktadır ve hayatın damarı belli ki sizin için atmaktadır. Ürperirsiniz.
Böylesi öğretmenler sınıfta tartışmalar açar. Yanı başınızda duran arkadaşınızı hiç böyle tanımadığınızı fark edersiniz. Başka bir dili, dini, kökeni varmış meğer… Aşağılanmayacağını anladığında, yılların hasretiyle konuşur, siz de ilk elden tanırsınız. Öte olan insanlaşır, bir arkadaşın yüzüne, bedenine bürünür. Önyargı illetine karşı ömür boyu etkili bir aşı yapılır. Ağaçlara yapılan gibi, öz suyunuz artar, her dem yeşil, her dem billur kalırsınız.
Ama dediğim gibi, bunlar sisteme rağmen olur. Kaderinizdir ancak. Kimsenin belirleyemeyeceği, o yüzden sistemin de hükmedemediği küçük nefes gedikleri, size özel o anlatılmaz şans faktörüdür. Yıllar sonra okulda geçen o koca zaman dilimini anımsamaya çalıştığınızda, bilgiyle bağ kurduğunuz o mucizevi ânları, bir arkadaşın iç döküşünü, birlikte okunmuş bir şiiri, öğretmenin kitabı bir yana bırakıp, masanın kenarına dayanarak anlattığı bir şeyleri yaşarsınız yeniden. Bir de o kaçak kahkahaları, ortak saçmalamaları. Neye güldüğünüz silinir de kahkahanın, gülme krizinin kendisi kalır geriye.
Okulun içine hayat kaçarsa
İşte her okul yılının başında, bunların rastlatışla değil doğal olarak yaşanacağı köklü bir değişimi Godot’yu bekler gibi beklerim. Ama ambalajı şöyle bir eşeleyince yine o aynı gudubet hortlar. Oysa neler yapılabilir o sınıflarda. Ne cennetler kurulur, ne yolculuklara çıkılır o hayatının en deli dolu yıllarını yaşayan genç insanlarla. Testlerin anonimliğiyle değil, deneyimli gözlerin öngörüsüyle mutlu olacakları tercihlere yönlendirebilirsiniz onları. Tutkularını keşfetmelerine izin verirsiniz. Alan açarsınız. Okulun içine hayat kaçmıştır.
Ama yok… Onca özgür bireyle ne edilir sonra? Onların soruları ve yol açacakları dönüşümlerle nasıl başa çıkılır? İyisi mi devam etsin düzen böyle. Arkadaş olamadan rakip kılan sınavlarla, bu toprağa ve dünyaya dair başka hayatları hep hain kılan anlatımlarla, bilimi mekanikleştiren, sanatı tektipleştiren anlayışla dursun göletin suları. Hiç okyanus olmasın, vahşi dalgalarla kayalara çarpmasın. Tende su damlacıklarıyla, kulakta uğuldayan rüzgârla aşkı duyurmasın.
Ece Ayhan hep haklı çıksın, Meçhul Öğrenci Anıtı daha kim bilir kaç kuşağın simgesi olsun.
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım
O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
Beklerim hep… Çocuklar kendileri kuş olsa ya bir defa…