Sıdıka Avar: Bir Türkleştirme Misyoneri

[ A+ ] /[ A- ]

untitled2820a7583532a6edfa7eby
Avar, at üstünde köyleri dolaşıp kız çocuklarını götürürken

Toplum ve Kuram Dergisi, Portreler Dizisi

“Bilhassa doğu vilayetlerimizde kültür birliğine doğru gitmek bakımından Bayan Sıdıka, ‘bir numaralı Türk akıncısı’ unvanına cidden layıktır”
Ahmet Emin Yalman

Türk-ulus devletinin, Kemalist doktrin çerçevesinde toplumu –bilhassa Kürt toplumunu-, Türk kimliğine asimile ederek dönüştürme çabalarının cumhuriyetin kurulmasından kısa bir süre sonra başladığı ve 1930’larda ciddi bir yoğunluk kazandığı sır değildir. Türkiye’de asimilasyon olgusu ağırlıklı olarak milliyetçilik ve millî kimlik oluşumu ekseninde anlaşılmaya çalışılmaktadır. Lakin modern ulus-devlet milliyetçiliğine ırkçılığın ne kadar içkin olduğu, mercek devletin yürüttüğü pratiğin analizine çevrildiği vakit netlik kazanmaktadır. Sıdıka Avar’ın faaliyetleri, milliyetçilik tartışmalarının kavramaya kâfi gelmediği bir ulus-devlet inşası sürecinde, ırkçılığın apaçık bir biçimde görünür olduğu tarihsel bir dönemi gözler önüne serecektir.

Diğer yandan, Sıdıka Avar’ın tarihsel bir anomali olmaktan ziyade, ulus-devletin asimilasyon sürekliliği içerisinde değerlendirilmesi gerektiği, güncel asimilasyon pratiklerinden de çıkarsanabilir. Hâlihazırda ‘Baba Beni Okula Gönder’ gibi girişimler üzerinden sivil toplumculuk cilası ile yürütülmeye çalışılan ve bilhassa Kürt çocuklarının asimile edilmesini hedefleyen güncel sürecin tarihsel izdüşümünü görmek adına Sıdıka Avar ismine odaklanmak anlamlıdır.

Sıdıka Avar, 1901 yılında İstanbul’da doğdu. Çapa Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun olduktan hemen sonra 1922 yılında eğitmenlik/öğretmenlik mesleğine İstanbul Beşiktaş’taki Çerkes Mektebi’nde başladı. Avar, daha sonra İzmir Musevi Mektebi’nde öğretmenliğe devam etti. Bu okuldan sonra İzmir Amerikan Kız Koleji’nde Türkçe öğretmenliği yapmaya başladı. Avar’ın gönüllü bir şekilde İzmir Kadınlar Hapishanesi’ndeki mahkûmlara akşam dersleri vermeye başlaması üzerine misyoner olduğu yönünde iddiaların yaygınlaşmasıyla Mustafa Kemal’in ilgisi Avar’a yönelecekti. Hikmet Feridun Es’in aktardığı üzere, Mustafa Kemal, Avar’ı yanına çağırtmış ve bir görüşme gerçekleştirmiştir. Es’in aktardığı üzere, Mustafa Kemal’e göre “Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla kazanılabilirdi.” Ve bu minvalde, “Genç öğretmen doğuya gidecekti. Oradaki genç kızları, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı. Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti; sonra bu çocukları birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti.”1 Buna ek olarak, Mustafa Kemal’in Sıdıka Avar’a ilk olarak “Misyoner öğretmen sensin, öyle mi?” sorusunu yöneltmiş, aldığı “Efendim, ben öğretmen Avar” cevabından sonra ise şu cümleleri sarf etmişti: “Sen misyoner Avar’sın. Bana, senin gibi misyonerler lazım… Git, memleketin içine gir, dağ köylerine, uzan; orada bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin”2 Sıdıka
Avar’ın ulus-devlet albümü içerisinde yer almaya hak kazanmasının nedeni de Kemalizme inanan sıradan bir öğretmen olması değil, bir ulus-devlet projesi kapsamında Kürt bölgesinde konumlandırılacak olmasıdır.

İzleyen yıllarda, Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitiren Avar, mezun olduktan sonra önce Bolu Kız Enstitüsü’ne, daha sonra da 1939 yılında Elazığ Kız Enstitüsü’ne öğretmen olarak atanmıştır.3 Bu tarih, Dersim Katliamı’nın hemen sonrasına denk gelmesi itibariyle Sıdıka Avar’ın Türklük adına misyonerlik faaliyetleri yürütmesi bakımından ayrıca önemlidir. Nitekim dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın Dersim’de aileleri katledilen kızların Türkleştirilmesi hususu ile özel olarak ilgilenilmesi için Kültür Bakanlığı’na ‘Dersim Kız ve Erkek Çocuklarının Yatı Mekteplerinde Yetiştirilmeleri’ başlıklı bir talimat yolladığı bilinmektedir.4 Başta Kürtler olmak üzere Türkiye’deki farklı etnik-ulusal, kültürel ve dinî grupların asimile edilmesinde yatılı okulların etkili bir biçimde kullanıldığını hatırlatmakta fayda var.

Kısa bir süre sonra Elazığ Kız Enstitüsü’nde müdür yardımcılığına getirilen Avar, 1942 yılında yeni kurulmuş olan Tokat Kız Enstitüsü’ne müdür olarak atanacak lakin bir yıl sonra Elazığ Kız Enstitüsü’ne müdür olarak geri dönecektir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından sansürlenmesine rağmen, Avar’ın kaleme aldığı satırlardan süzülenler Kürtlere yönelik ırkçı yaklaşımlar oldukça çarpıcıdır. Anılarına bakıldığında, Avar’ın Türklüğü modernlik ve insanlıkla özdeşleştirdiğini, dolayısıyla Türk olmayanların (özellikle de Kürtlerin) insan olmaktan da uzak kaldığı fikrini benimsediğini görürüz. Nitekim Avar’ın bütün çabası köylerden topladığı çocukları ‘tedavi’ edip Türklüğe kazandırmaktır: “Bunların çoğu, isyanla [Dersim] ilgili olayların yaşandığı köylerin kızlarıydı. Güzeli de; çirkini de; kabası da; asisi de nihayet insan yavrusuydu. Bu yaralı küçük gönüller sevgi ve şefkatle tedavi edilmeli, Türklükle kaynaştırılmalıydı.”5

Avar’ın asimilasyon amaçlı bu okullar üzerindeki etkisi o kadar geniştir ki; hem il hem de bölge genelinde en yetkili devlet adamları bizzat Sıdıka Avar’dan çalışmalarını genişletmesi için istekte bulunmakta ve ona yardımcı olmaktadır. Örneğin dönemin Bölge Umum Müfettişi bizzat Avar’a haber gönderip askerî araçları onun hizmetine sunmakta ya da dönemin Van Valisi Naci Rollas, Van’da açılacak yatılı kız ilkokulu için Sıdıka Avar’a mektup yazıp ondan yardım istemekte bir sakınca görmüyordu. Avar’ın aktardığı üzere: “1945 Ağustosu’nda, 4. Umum Müfettiş Korgeneral Muzaffer Ergüder, Bingöl’den dönüşünden hemen sonra Yaver Bey’le, Bingöl’e öğrenci toplamaya gitmek için emirlerini göndermişler, bu yolculuk için müfettişliğin kamyonetini tahsis buyurmuşlardır.”6

Avar’ın yürütmüş olduğu faaliyetler kapsamında karanlıkta kalan noktalardan birisi, 1929 yılında Amerikalı yetkililer ile görüşmek üzere eşi ile birlikte Ankara’ya çağrılması ve izleyen süreçte Çocuk Esirgeme Kurumu’nda bulunan çocuklar için yürüttüğü faaliyetlerdir. Sıdıka Avar’ın Türk ulus-devletinin kurucusu tarafından, Kürtlerin asimilasyonu konusunda özel olarak görevlendirildiğine ilişkin elimizde kanıtlar varken, Avar’ın yaşamında karanlıkta kalan noktalar üzerine düşünmenin pek bir getirisi olmayabilir. Avar’ın Elazığ Kız Enstitüsü’ne gönderilmesi, özellikle manidardır. Kürt bölgesinde asimilasyon politikalarına ağırlık verilen ve devletin bu minvalde önemli sonuçlar elde ettiği Elazığ’daki enstitünün, izleyen süreçte yayılacak olan yatılı okullar için bir pilot proje olduğu da bilinmektedir. Avar, Türklük dışında kalan ‘ötekilerin’ Türkleştirilmesi, en azından bu fikrin eğitim yoluyla onlara aktarılması görevini mefkûreli bir öğretmen olarak yerine getirmiştir. Elazığ Kız Enstitüsü de bir yanıyla bu azınlık okullarına, bir yanıyla da çocuk esirgeme kurumuna benzemektedir ve Avar’ın buradaki çalışmalarıyla birlikte bu okul, Türk millî eğitiminde Kürtler için öngörülen Türkleştirme mekânları olan ve 1960’lı yıllarda önemli bir ivme kazanacak olan yatılı okul sisteminin bir nevi başlangıcı olmuştur.

Avar’ın Türk milliyetçi yazınında konumlandırılma şekli üzerinden düşünüldüğünde, Kemalizm bünyesinde anaç kadın imgesinin araçsallaştırılmasını gözler öne sermesi açısından oldukça çarpıcıdır. Lakin Avar’ın yürüttüğü faaliyetler bağlamında, erkek egemen milliyetçilik anlayışının çok daha ötesine dair çıkarımlara varılabilecek olgulara ulaşılabilir. Avar, tavizsiz bir modernist olarak Kemalizmin tanımladığı Türklüğü evrensel insanlık kalıbı olarak sunmaktadır. Devlet aracılığıyla yaratılan uluslaşma projelerinde var olan hâkim ulus bilgisinin, deneyimlerinin, kültürünün ve dilinin evrensel bir norm olarak dayatılmasının ulus-devlete dair teorik bir çıkarım olduğu bilinmektedir.7

Bu bağlamda, eğitim politikaları özelinde netlik kazanmakta olan, Avar’ın ve Türk ulus-devletinin medenileştirme söyleminin hiyerarşik bir noktadan -yani ırkçı bir karakterde- pratiğe dökülmesi, hâkim ulusların devletlerine ilişkin yukarıda ortaya konan iddia için de önemli bir örnek teşkil eder.

NOTLAR:
1-
Hikmet Feridun Es, Hayat Dergisi, 1957.
2- A.g.e.
3- ‘Avar, ne olur kızımı götürme!..’, Ayşe Hür, Taraf, 4 Ekim 2009.
4- A.g.e.
5- Sevim Ak, ‘Güneşin Çocukları’, (İstanbul: Can Yayınları, 2004), s. 32.
6- Sıdıka Avar, ‘Dağ Çiçeklerim’, (Ankara: Öğretmen Dünyası Yayınları, 2004), s. 141.
7- Wilma A. Dunaway, ‘Ethnic Confl ict in Modern World-System: Th e Dialectics of Counter-Hegemonic Resistance in an Age of Transition’, Journal of World-Systems Research, IX, 1, Winter 2003, s. 3-34.

Portreler Dizisi 1 – Şükrü Kaya: Soykırım, İnkâr ve Asimilasyon

Portreler Dizisi 2 – Mahmut Esat Bozkurt: Kemalizme Giriş

Portreler Dizisi 3 – Şükrü Saraçoğlu: Almancı ve Türkçü Başvekil

Portreler Dizisi 4 – Ali Saip Ursavaş: Şeyh Said’i Astıran Urfa ‘Kahramanı’