Şu meşhur saz olayı ve acı gerçekler

[ A+ ] /[ A- ]

medya_sansur

Ezgi BAŞARAN
Radikal

Lütfen türlü suçlar uydurup bizi hukukla, hapisle, türlü çeteler ve eşkıyalar icat edip taşla sopayla köşeye sıkıştırmaya çalışmayın. Gazeteciye vurmak kazandırmaz.
Son birkaç aydır yaşadıklarımızın bir görünen tarafı var, bir de görünmeyen tarafı.
Örneğin Doğan Grubu’na ve gazetecilerine yöneltilmiş kin, nefret ve zorbalığın kaynağı meselesi…
8 yıldır bu gruba bağlı gazeteciler, yöneticiler, patronlar akıl almaz suçlama ve tehditlerle karşılaştı. Bunları yeniden saymaya lüzum yok, malumunuzdur.
‘Böyle bir ülkede gazete yapmaya çalışıyorsanız, bunları göğüslemek durumunda kalabilirsiniz’, türünden bir görüş vardır. Ki çoğunlukla buna katılırım.
Lakin son dönemde suçlamalar, tehditler ve hedef göstermeler, ‘hamama giren terler’ seviyesini hayli aştı, hayatı idame ettirilmesi zor bir noktaya getirdi.
Hürriyet binasına 48 saat içinde yapılan iki taşlı sopalı saldırının arkasında bir AKP milletvekilinin olduğunu biliyoruz.
AKP kurumsal olarak bu kişiyi kınamadığı gibi en son kongresinde Divan üyesi yaptığına göre eylemlerini onaylıyor demektir.
Bu durumda, Doğan Grubu’na karşı kinin ve kimi zaman şiddet içeren, kimi zaman da hukukun araçsallaştırıldığı savaşın ön safında AKP’nin olduğunu da artık aleni biçimde dile getirebiliriz.
Bu bir siyasi partinin tarihi açısından son derece hüzünlü bir sayfa.
**
Şunu söyleyeyim…
Var olan nefretin alevlenmesinde ve bu ‘terör destekçisi’ iftiralarının saçılmasının altında bir inanış var: “HDP’ye barajı aştıran Doğan Grubu’nun yayınlarıdır.”
Şimdi izan ve mantık sahibi siz okurlarımız, diyeceksiniz ki, matematik de mi tedavülden kalktı?
Her makul mevhum gibi, evet, o da kalktı.
Halbuki dilimizde tüy bitti: HDP’nin aldığı yüzde 13 oyun büyük bölümü, sandığınız gibi CHP’den yahut dilinize doladığınız şekliyle ‘Beyaz Türklerden’ değil AKP’den gitmiştir.
Ha diyorsanız ki, AKP tabanı da Doğan Grubu gazetelerini okuyor, televizyonlarını izliyor, onları etkilediniz…
Öncelikle, bu kıymetli bir kabuldür, teşekkür ederiz. Ve zaten biz okurlarımızın hangi partiden olduğuyla ilgilenmeyiz.
Lakin bu durumda da şuna cevap vermek gerekir: Peki size göre biz okurlarımızı, gazetecilik faaliyeti dışında, ne yaparak etkiledik?
Ne yaptık da sizin iddia ettiğiniz üzere HDP’ye barajı geçirdik?
Bu soruların cevabını bulmak üzere düşündüm, soruşturdum ve araştırdım.
Ve sizin kafanızdaki cevaba eriştim: Saz.
Ne sazı? Şu sazı…
Hatırlayacaksınız, CNN Türk, seçimden önce tüm siyasi parti liderlerini ve mensuplarını çeşitli defalar ağırladı.
Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programına da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş katılmış, programın bir bölümünde saz çalmıştı.
Evet, o gece o program çok izlendi. Sosyal medyada çok konuşuldu ve trend oldu.
Fakat Demirtaş’ı ve saz çalma meselesini Türkiye’nin dört bir tarafına günlerce duyuran başkasıydı.
Evet… Kafayı saza takan da, sazı yayan da başkasıydı.
**
Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Mayıs 2015 – Nevşehir
“Bölücü örgütle, paralel örgüt bir oldular. Bir pop star çıkardılar, iyi saz çalıyormuş, sesi de güzelmiş, öyle söylüyorlar. Varsın olsun. Bir yandan da milleti tehdit etmekten de geri durmuyorlar”
Cumhurbaşkanı Erdoğan 29 Mayıs 2015 – Adana
“İstanbul’da sazın, bölgede silahın arkasında durmakla bu iş olmaz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Haziran 2015 – Iğdır
“HPD’nin eş genel başkanını eline saz tutuşturarak bar sanatçısı havasında pazarlıyorlar. Bir eline saz veriyorlar, bir eline mikrofon. Bunları da artık görmeye başladık.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan 5 Haziran 2015 – Ankara
“Şimdi de elinde saz olanlara inanmayın. Gerçek aşıklardan değil bunlar. Gerçek aşıklar şu anda toprağın altında. Onlar diyor ki “uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece” Unutmayın Aşık Veysel’i de bu Ankara’ya sokmamıştı bu zihniyet. Bunlar bu kadar pespaye ettiler.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan – 17 Temmuz 2015 – İstanbul
“6-7-8 Ekim tarihlerinde benim Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımı sokağa davet edenler, bunun neticesinde 50 kişinin ölümü var. Bu eylemi yapanlar ortada. Çağrıyı yapanlar ortada. Ondan sonra eline saz ver, cici çocuk diye çıkar meydanda göster.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan 12 Ağustos 2015 – Cumhurbaşkanlığı Külliyesi
“Eline saz vermekle bir insanı modern noktaya oturtamazsınız. Cici çocuk demekle kişi cici olmaz. Biz amele bakarız. Terör örgütünün güdümündeki parti çözümü Brüksel’de arıyor, diğer başkentlerde arıyor.”
**
Yukarıda anlattığım hadiseyi bir ‘siyasi taktik kazası’ olarak niteleyebiliriz. Gerisi de bizi ilgilendirmez.
Ama objektif habercilik zaviyesinden şunu söyleyebilirim…
Son 10 yılda defaatle AKP yetkililerine, yöneticilerine, bakanlarına röportaj talebiyle başvurdum. Aklınıza gelebilecek tüm belli başlı AKP’lilerden söz ediyorum. Yıllar içinde röportaj talebime olumlu yanıt veren sadece Burhan Kuzu ve Cemil Çiçek oldu.
Aynı şekilde Hürriyet’te çalışan yahut CNN Türk’te, Kanal D’de program yapan ve şimdilerde hedefe oturtulan meslektaşlarım da bıkmadan usanmadan AKP’li yöneticileri, vekilleri, bakanları ve Başbakan’ı ve Cumhurbaşkanı’nı yayınlarına davet etti.
Fakat Doğan grubu gazeteleri ve kanallarına demeç vermemekle ilgili ‘bağlayıcı parti kararı’ alındığından röportaj taleplerimiz karşılık bulmadı.
Nedeni çok çok basit. Çünkü biz gazeteciyiz. Çünkü biz soru sorarız.
Eğer, şimdi, gazetecilerin karşısına çıkmanın halk nezdinde önemli bir yetenek olduğunu fark ettiyseniz, buyurun bekleriz.
Gazeteci dediğin herkesle röportaj yapar. Herkesle.
Eğer iddianız, cevapların değil soruların kazandırdığı şeklindeyse, gelin tüm siyasi liderlere sorduğumuz soruları size de soralım, siz de kazanın.
Ama lütfen türlü suçlar uydurup bizi hukukla, hapisle, türlü çeteler ve eşkıyalar icat edip taşla sopaya köşeye sıkıştırmaya çalışmayın.
Gazeteciye vurmak kazandırmaz.