Vakıf Talanına Eksik Telafi

[ A+ ] /[ A- ]

Rober KOPTAŞ, Ferda BALANCAR, Sahag GÜRYAN, Yorgo DEMİR, Hrant KASPARYAN, Beril ESKİ
Agos Gazetesi

27 Ağustos günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve ertesi gün gayrimüslim vakıfların Başbakan onuruna verdiği iftar yemeğinde heyecanla selamlanan Vakıflar Yasası’ndaki değişikliğe ilişkin mutluluk havası yerini temkinli bir bekleyişe bıraktı. Vakıflara ilişkin bürokratik ve yasal sorunları yakından bilen uzmanlar, düzenlemenin bazı önemli değişiklikler sağladığı, ancak mevzuatta vakıflarla ilgili bazı temel sıkıntılara çözüm getirmediği görüşünde… Yasa değişikliğindeki en önemli madde, üçüncü kişilere geçmiş mülklerin tazmin edilmesiyle ilgili; ancak buna de bazı sınırlamalar getiriliyor.

Başvuruların ardından bazı taşınmazların iadesi veya tazmin edilmesi öngörülüyor. Kamuoyu vicdanında simgeleşmiş Tuzla Çocuk Kampı veya Bomonti Mıhitaryan Okulu’nun, eski sahiplerine iade edildikleri gerekçesiyle bu mülkler arasında yer almayacak olması, büyük şaşkınlık yarattı. Yapılan değişiklikte, kamulaştırmaların kapsam dışı bırakılmaması, 36 Beyannamesi’nde yer almayan mezarlıkların iadesinin öngörülmemesi ve mazbut vakıf uygulamasına son verilmemesi eleştiriliyor. Avukatlar ve yöneticiler, çıkarılacak yönetmeliğin uygulamada yaşanan sorunları çözmesi gerektiğini söylüyor.

Kararname sorunları çözmüyor

27 Ağustos günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na eklenen 11. geçici madde kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. 28 Ağustos Pazar günü, 162 cemaat vakfının ev sahipliğinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bakanların katıldığı iftarın hemen öncesinde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile, daha önce el konulan gayrimüslim vakıf mülklerinin iade edileceği haberleri gündemi sarstı. Gazete ve internet sitelerinin manşetlerinde “Tek maddelik devrim”, “Gayrimüslimlere Bayram hediyesi”, “Görülmemiş jest”, “Bütün mallara iade” başlıklarıyla duyurulan kanun değişikliği, gayrimüslim din adamları ve vakıf yönetimleri tarafından da övgüyle karşılandı. Ancak bu ilk heyecanın ardından, KHK metni incelendiğinde, düzenlemenin bazı olumlu değişiklikler sağlasa da, mevcut sorunlara kökten bir çözüm getirmediği, el konan pek çok mülkün iadesini kapsamadığı ortaya çıktı. İade edilmeyeceği belirtilen mülkler arasında Tuzla Çocuk Kampı ve Bomonti Mıhitaryan Rahipleri Okulu da var.

Yapılan değişikliğe göre, cemaat vakıflarının 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olup, malik hanesi açık olan taşınmazları, 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olup kamulaştırma, satış ve trampa dışındaki nedenlerle Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, belediye ve il özel idaresi adına kayıtlı taşınmazlarıyla, 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olup kamu kurumları adına tescilli olan mezarlıkları ve çeşmeleri, 12 ay içinde müracaat edilmesi halinde, Meclis’in olumlu kararından sonra ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescil edilecek. Vakıflarca satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde mal edinememe gerekçesiyle Hazine veya Genel Müdürlük adına tapuda kayıt edilen taşınmazlardan, üçüncü şahıslar adına kayıtlı olanların, Maliye Bakanlığı’nca tespit edilen rayiç değeri, Hazine veya Genel Müdürlük tarafından ödenecek. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenecek.

KHK’daki sorunlar

1. Yapılan değişikliğin öncelikle 36 beyannamesine kayıtlı taşınmazlar ile mülk iadesini sınırlı tutması, bir mal beyannamesi olarak hazırlanan ve akabinde cemaat vakıflarının mal varlığını sınırlayan hukuka aykırılığı devam ettiriyor. Beyannamenin hak gasp eden ve hukuka aykırı bir forma sokulan içeriği korunarak, beyanname dışında kalan mülklere ilişkin haklar konusunda atılacak adımlara da bazı sınırlamalar getiriliyor. Geçmiş tecrübeler, bürokrasinin bu tip durumlarda zorluk çıkarma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

2. KHK uyarınca ‘kamulaştırma’ların uygulama dışında bırakılması önemli bir sorun. Çünkü Türkiye’de kamulaştırmalar, hakkaniyetli bir zemine oturmuyor. Hele gayrimüslimlerin malları söz konusu olduğunda, kamulaştırma uygulaması bizzat ‘gasp’ anlamına gelebiliyor.

3. KHK 36 Beyannamesi uyarınca eski sahibine iade edilen mülklerin tazmin edilmesini öngörmüyor. Oysa bu durumdaki Tuzla Çocuk Kampı veya Bomonti Mıhitaryan Rahipleri İlkokulu binası, devletin haksız iade kararının ardından, eski sahipleri tarafından satılmıştı. Bu durumda, bu mülklerle ilgili bir tazminat ödenmeyecek.

4. Mezarlıklar, bazı vakıflarca “mal” kategorisinde değerlendirilmediği için 36 Beyannamesi’ne eklenmemişti. KHK mezarlık tescillerini beyannamede bulunma koşuluna bağladığı için, bu durumda olan mezarlıklar vakıflar adına tescil edilmeme tehlikesiyle karşı karşıya.

5. KHK’de yer alan, “Hazine, VGM, belediye ve il özel idaresi adına kayıtlı taşınmazlar” ifadesi yeterli değil. Çünkü mazbut vakıflar adına kayıtlı mülklerle ilgili pek çok hukuksuz uygulama söz konusu. Maddeye, mazbut vakıflar adına kayıtlı taşınmazların da eklenmesi gerekirdi.

6. 12 aylık başvuru süreci çok kısa. Daha önce de Vakıflar Kanunu’nda benzer bir iade süreci öngörülmüş ve bu süre kısa geldiğinden, tekrar uzatılmıştı. Bu süre, birçok bürokratik işlemin de öngörüleceği süreçte, yetersiz kalacaktır. Esasen, mülkiyet gibi temel bir hakkın iadesi için süre sınırlaması getirilmesi adil değildir.

7. “Meclisin olumlu kararından sonra” ibaresi ile, hakkın elde edilmesi süreci Vakıflar Genel Meclisi’ne bağlanıyor. Bu durum, verilecek kararların çeşitli dış etkenlere bağlı olması sonucunu doğurabilir. Ayrıca, Vakıflar Meclisini neye göre olumlu karar vereceği, bunun kriterlerinin ne olduğu soruları yanıt bekliyor.

8. Düzenleme, vasiyetlerin yargı tarafından iptali sonucunda vakıfların elinden alınan mülkler konusunda uygulamada yaşanan sorunların çözümüne dair bir yenilik getirmiyor.

9. Bir vakfın veya dini kurumun tüzel kişiliği olmadığı gerekçesiyle el konulan mülklerle ilgili çözüm hâlâ yok… Örneğin bazı Katolik ve Süryani vakıf mallarıyla ilgili bir tazmin öngörmüyor.

10. Daha önceki uygulamalarda bürokrasinin fazlalığı, bulunamayan veya bulunması mümkün olmayan belgelerin talep edilmesi, bütün kayıtların devlette mevcut olmasına rağmen tüm ispat yükünün cemaat vakıflarına bırakılması gibi sebeplerle hem süreç çok yavaş ilerlemiş, hem de yıldırıcı ve yorucu bir etki yaratmıştı. Bu hususların göz önünde bulundurulması ve yönetmeliğin taraflar arasında makul bir işlem yükümlülüğü getirmesi gerekir.

Rum toplumu iyimser ama temkinli

27 Ağustos’ta Resmi Gazetede yayımlanan KHK/651 ile vakıf mallarının iadesine ilişkin değişikliği Agos’a değerlendiren Vakıflar Meclisi üyesi Laki Vingas, “KHK çerçevesi içerisinde hükümet tarafından gösterilen iyi niyetin yönetmelikte ve uygulamada da süreceğinden eminim” dedi. 2003, 2008 ve en son 2011 yılındaki düzenlemeleri cemaat vakıfları lehine “sürekli gelişen istikrarlı bir süreç olarak gördüğünü” ifade eden Vingas, mazbutaya alınmış vakıf malların ve 1936 Beyannamesi’ne kaydedilmemiş taşınmazlarla ilgili süren belirsizlik hakkındaki iyimserliğini “yasada halen bazı eksikler vardır, fakat varolan bu eksiklerin de giderileceğini öngörmekteyim” sözleriyle ifade etti.

Öte yandan, Ekümenik Patrik Bartholomeos da geçtiğimiz günlerde Eğrikapı’daki Panağia Kilisesi’ndeki ayin sonrasında yaptığı konuşmada, vakıflar kanunundaki yeni düzenleme hakkında memnuniyetini ifade ederek, hükümetten benzer kararlar alacağına dair beklenti ve umutlarının olduğunu belirtti. Bartholomeos, konuyla ilgili olarak “Madem ki Türkiye bir hukuk devletidir, o halde her şeyin kanunsuzluk ve haksızlıkla değil de adalet içerisinde olması gerekiyor” dedi.

Bartholomeos, iftar yemeğinde Başbakan Erdoğan’ın kendisine bu kararın sadece bir başlangıç olduğu ifadesinden yola çıkarak benzer kararlar için de umut yüklü olduklarını sözlerine ekledi. Öte yandan, iyimser olmakla beraber konuya temkinli ve gerçekçi yaklaşan başka bir kesim de söz konusu. Görüşlerini sorduğumuz ve özellikle Rum toplumunu mülkiyet davalarında kazanımlar elde eden avukat Sadık Kater, mevcut değişiklikle ilgili henüz yönetmelik yayımlanmadığından şimdiden açık ve net bir görüş beyan etmenin doğru olmayacağını söylemekle beraber, yeni düzenlemenin bazı sıkıntılar getireceği kanaatini taşıyor.

Avukat Kater: Sıkıntılar yaşanabilir

Av. Kater, “Cemaat vakıflarının –özellikle Rum ve Musevi vakıfların– en çok yakındığı konuların başında mazbutaya alınan vakıflar ve bunların taşınmazları konusudur. Oysa bu konuda herhangi bir düzenleme yok. Zaten Vakıflar Genel Müdürlüğü bu konuya kapanmış olarak bakıyor” derken, üçüncü kişiler adına kayıtlı taşınmazların rayiç bedellerinin Maliye Bakanlığınca ne şekilde tespit edileceği hususunun belirsizliğini koruduğunu ifade etti.

Şu ana kadarki uygulamada cemaat vakıflarının taleplerinin büyük çoğunluğunun mevcut yasa kapsamında olmadığı gerekçesi ile Vakıflar Meclisi’nce reddedilip yargıya taşındığını ifade eden Kater, daha önce cemaatin ileri gelenleri adına kayıtlı olup cemaat vakfının tasarrufunda iken tapu kaydındaki kişinin bulunamaması nedeniyle uzun süre kayyumla idare edilen ve daha sonra mahkeme kararlarıyla kamu kurumlarına devredilmiş taşınmazların durumu gibi pek çok sorunun da halen çözülmemiş olduğunu belirtiyor.

Değişiklikle ilgili olarak çeşitli çevrelerden olumlu ve olumsuz tepkiler olduğuna işaret eden Kater, “Ne yazık ki basına yansıyan haberlere göre bazıları cemaat vakıflarının tüm mülkiyet sorunları çözülmüş gibi hükümete alkış tutmakta, oysa bazı çevrelerde bu karar soğuk duş etkisi yaratmıştır” diyor.

“Yapılan değişikliğin şüphesiz olumlu yönünün de bulunduğunu kabul etmek gerekir” diyen Kater, “Ancak, sıraladığım hususlar birlikte değerlendirildiğinde yapılan değişiklik, tüm sorunları çözemeyeceği gibi, yeni sorunlar yaratmaya da zemin hazırlayacağa benziyor. Umarım ki yanılmış olayım!” sözleriyle kaygılarını dile getirdi.

Emlak Komisyonu Başkanı Etesya Tırtır: Tüm mülkler kolayca tescil edilmeli

>Kararname, 2008 yılında yürürlüğe giren Vakıflar Yasası’na bazı önemli yenilikler getiriyor. 36 Beyannamelerinde olup da şimdiye kadar vakıflara iadesi yapılmayan birtakım mülkler bu kararname ile geri alınabilecek. Bunu iyi değerlendirmek lazım. Ortak Emlak komisyonu olarak biz çalışmalarımızı başlattık. Vakıflarla tekrar bir araya gelip yeni başvurular yapmak üzere dosyaları hazırlayacağız.

>36 beyannamelerinde yazılan, daha sonra el konulup ikinci ve üçüncü şahısların eline, belediyelere, hazineye geçen mülklerin iadesi söz konusu. Esasında, biz Vakıflar Yasası’nın geçici 7. Maddesi kapsamında bu başvuruları yapmıştık ama bu başvurularımız reddedilmişti. Şimdi tekrar başvuracağız.

> Üçüncü kişilere geçen mülklerin durumu biraz karışık. Mesela Diyarbakır Kilisesi Vakfı’nın 190 mülkü var, belediye zamanında geçici tapu vermiş Ahmet’e, Mehmet’e… Tapuya bakıldığında vakıf adına görülüyor mal, ama üzerinde başkası oturuyor geçici tapuyla. Bunlar zaten davalıktı. Bu tür mülklerin geri alınabileceğini umuyoruz.

> Halıcıoğlu Surp Istepannos Vakfı’nın üçüncü şahıslara geçen mülkleri var. 36 beyannamesinde olmasına rağmen önceki başvurumuzda reddedilmişti

> Kanun açık değil, sadece 36 beyannamesinde yazması yetmiyor, belge de isteniyor. Çoğu vakıfta belgeler de yok. Vakıflar müdürlüğü el konan mülkleri biliyordur, ama yine de belge istiyor. Belge yoksa mülk de yok diyor. Oysa onda belgeler var, ama çıkarıp bize vermiyor. beyannamesinde yazılı olan her mülk için yapılacak başvurunun olumlu değerlendirilmesi gerekiyor. Devlet el koymuş olabilir, belediyeye geçmiş olabilir, kısaca ne şekilde olursa olsun iade edilmesi gerekiyor. Çünkü devlet 1936’da o mülklerin bizim olduğunu kabul etmiş…

> Bu kararname ile mezarlıkların mülkiyetinin de vakıfların üzerine geçmesi gerekiyor. Onlarla ilgili başvurular yapacağız. Kanuna göre, elimizde tapu olsa bile mezarlıklar belediyelere bağlıdır. Üsküdar’ın, Halıcıoğlu’nun tapuları yok ve o mezarlıklar belediyenin görünüyor.

> Önceki kanun 36’dan sonra alınan mülklerin iadesini içeriyordu. Ama 1912 Beyannamesi hiç dikkate alınmıyor.

Avukat Setrak Davuthan: Bazı önemli eksikler var

> İktidar, 1974’te Yargıtay Genel Kurulu’nun vermiş olduğu talihsiz kararla oluşan hak ihlallerini giderebilmek için bazı adımlar atıyor. Daha önce durumun düzeltilebilmesi için değişiklikler yeterli olmadı. Bu bağlamda, bir tür ‘tadil eden’ yeni bir kararname yayımlandı.

> Devrim mahiyetinde bir kararname olmadığı kanaatindeyim. Bazı gereksinimlerin giderilmesi için siyasi iradenin ortaya koyduğu olumlu bir tavır. Fakat bazı hükümlerin gözden geçirilmesi ve eksik noktaların giderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ümit ediyorum ki, kararnamenin yürürlüğe girmesi için çıkacak olan yönetmelikte kararnameyi kısıtlayacak hükümler yer almaz.

> Kararnamenin kapsadığı taşınmazları iki grupta değerlendirmek mümkün. 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olan taşınmazlar. Bunun dışında, hayırseverler tarafından vasiyet edilen veya bağışlanan taşınmazlar.

> 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olan taşınmazlar, üç grupta özetleniyor: malik hanesi açık olanlar; kamulaştırma, satış, trampa yoluyla Hazine’ye, VGM’ye veya belediyelere geçmiş olanlar, kamu kurumları adına tescil edilen mezarlık ve çeşmeler yer alıyor.

> Ermeni vakıfları bakımından malik hanesi açık olan taşınmazlar yok denecek kadar az. Bu daha çok Rum vakıfları için etkili olabilir.

> Kararnamede eksiklikler var. Mesela, 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olup da, kararnamedeki kriterlere uymayan mülkler var. İkinci veya üçüncü kişilere, yani özel şahıslara değil de, kamu kuruluşunun gözetiminde ve temsilinde görünen yani hükmi şahıslara geçmiş olan mülkler var. 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olmasına rağmen, mesela bugün Valide Sultan Vakfı’na geçmiş olan veya idaresi ya da temsili Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan taşınmazlar var. Kararnamenin içeriğinden anlaşıldığı kadarıyla bu mülkler için yapılan müracaatlara olumlu yanıt gelmeyecek. Bu taşınmazların kapsam dışı bırakılması ciddi bir eksiklik.

> Mezarlıklar konusunda da eksiklik söz konusu. Vakfa ait olan bir mezarlık, ya 1936 Beyannamesi’nde kaydedilmişse ne olacak? Bazı vakıflar, mezarlıkların bir mülk olmadığını varsayarak kaydettirmemiş olabilir. Dolayısıyla, kayıtlı olmadığı gerekçesiyle mezarlıkların iadesi konusunda da ret kararı tehlikesi var. Oysa, kararnamede, “ilgili vakfın kullanımında olan mezarlık” ifadesi olsaydı, bu tür bir eksiklik olmazdı.

> Tapu kayıtları iptal edilirken, eski kaydın ihyası talebiyle davalar açılmış. Yani tapunun vakıf adına değil, mülkü bağışlayan şahıs adına tescil edilmesi söz konusuydu. Daha sonra bağışlayan şahsın mirasçısız vefat etmesinin ardından Hazine’ye geçen mülkler var. Bu mülkler vakıf adına tescil edilmediğinden iadesi konusunda sorun yaşanabilir.

> Kararname, sadece 1936’da beyan edilen mülklerle sınırlı. Yani 1936 Beyannamesi vermek suretiyle kendini vakıf olarak tescil ettiren kurumlar bu kararnameden yararlanabilecek. Fakat, 1936’da beyanname sunmayan ama hâlâ faaliyette olan vakıflar var. Keldani toplumunda böyle bir durum söz konusu. Onların taşınmazları ne olacak?

Ayrıca, bu yasa yürürlüğe girdiğinde ülke sınırları dahilinde olmayan Hatay ili var. Oradaki gayrimüslim toplumunun 1936’da Ankara’daki Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne beyanname vermesi zaten söz konusu olamazdı.

Avukat Sebu Aslangil: Devrim değil kazanım

> Üç yenilik göze çarpıyor bu kararnamede, ilki mezarlıkların durumu: Vakıflar yasasında Mezarlıkların durumuna değinilmemişti ve mezarlıkların durumuna açıklık getirilemedi. Bu kararnamede, kamunun üzerinde görünen mezarlıkların iadesi edileceği söyleniyor.

> İkincisi, malik hanesi boş yerler verilecek deniyor. Bu şu demek: Kadastro tespiti sırasında kimsenin üzerine yazılamayan yerler vardır. Yani aslında bir kilise vakfınındır da, kilise belge sunmadığı için, geçmişte kilisenin olup da doğrudan kilisenin üzerine yazılmayan yerlerdir bunlar. Eğer malik hanesi boş ve vakıf da bu yerin geçmişte kendisine ait olduğunu ispat ederse, o mülkü iade edecekler.

> Üçüncü bir düzenleme de vakıfların elinden çıkmış mülklerin iadesine dair. Fakat burada şart var: Bir şekilde tapusu iptal edilmiş ve kamu üzerine; yani hazine veya vakıflar genel müdürlüğü üzerine geçmiş olan mülkleri iade edeceklerini söylüyorlar talep halinde. Eğer hazineye ve VGM’ye geçen mülkler satılmışsa, bunları tazmin edecekler. Bu şekilde iade edilecek olan mülk sayısı çok az. Zaten ön şartlar var; kamulaştırma kapsam dışında tutuluyor ki çok büyük haksızlık yapılmıştır bu alanda.

> Önemli bir konu da, tapuları iptal edilip eski sahiplerine dönen mülkler de iade edilmiyor. Tuzla örneği mesela. Bir başka olumsuz bir şart da, vakıflar meclisinin onayı aranacak olması. Niye böyle bir onay arıyorlar, anlaşılır değil.

> Kararname kamuoyuna yansıdığı gibi ‘devrim’ şeklinde yorumlanması abartılı, maalesef devrim değil. Ama yine de bir kazanımdır.

> Daha önceki uygulamalar sırasında da üzerinde durduğum bir konu vardı: Bu tür ihtilaflarda süre konuşmaması gerekir. Bu bir hak ihlalidir, mülkiyet hakkının ihlalidir. Diyelim iki yıl sonra bir belge buldum, ne olacak?

“Meclis’in kararları olumlu olacak”

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, Vakıflar Meclisi’nin 36 Beyannamesi’nde yer alan mülklerle ilgili müracaatlara olumlu yanıt vereceğini söylüyor.

• 12 aylık başvuru süresi kısa değil mi?
Bu süre yeterli. 1936’da beyan edilen mallarla ilgili olarak 12 ay yeterli, hatta fazla bile, zira bunlarla ilgili başvurular bizde zaten var. Ve bu başvurular zaten değerlendirildi. Rayiçle ilgili uygulamayı ise ilk defa getirdik ve bir süre koymayı da düşünmüyoruz.

• Belge toplama ve işlem yükümlülüğü hafifleyecek mi?
36 Beyannamesi’nde kayıtlı olan ve kamulaştırma, satış ve trampa dışında bir nedenle el değiştiren mallar için bir belge aramıyoruz zaten. Tabii şu var; 36 Beyannamesi’ne giren malların tapu bilgileri o günkü şartlara göre hazırlanmış. Biz istiyoruz ki onun noktasal olarak tapudaki bilgilerini de bize versinler. Beyannamedeki şu taşınmazımız tapuda şuna denk geliyor denmesi gerekir. Bunu başka bir mülke tecavüz etmemek için yapıyoruz. Beyannamedeki kayıt bilgilerini yeterli görüyoruz. Bunun dışında satın alınmış, bağışlanmış, vasiyet edilmiş malların belgelerini mutlaka istiyoruz. Biz zaten vasiyeti mahkeme kaydında, satışı tapuda görebiliyoruz. Bize tapu bilgisini versinler, biz tapuda sorgulamayı yapıyoruz. Ama deniyor ki Fatih’te bir dükkân… Bu asla bir gayrimenkul tanımı değil. Bazen de bir tapu bilgisi veriliyor, bakıyoruz tapu bilgisi doğru çıkmıyor. Bu bilgiye karşılık gelen gayrimenkul yok. Bu durumda bizim neresi olduğunu bilmediğimiz malı birisine vermemiz söz konusu olamaz.

• AİHM’deki dava sayısının ciddi şekilde azalacağını öngörüyor musunuz?
Biz AİHM’deki davalar için bu değişikliği yapmadık. Hakkaniyete uygun bir düzenleme yapmak istedik. Öte yandan AİHM’deki davalarla ilgili elimizde bir envanter yok. Bu envanter Dışişleri’nin elinde vardır. AİHM’deki davalarla Dışişleri ilgileniyor. Dışişleri bize başvurup açılan bir davayla ilgili bilgi ya da belge istiyor, biz o davadan o şekilde haberdar oluyoruz.

• Kamulaştırma, satış ve trampanın dışarıda bırakılması sizce ne kadar adil?
Kamulaştırma gasp değildir. Sadece azınlık vakıfları ya da mallarıyla ilgili olarak da kamulaştırma yapılmıyor ülkemizde. Kamulaştırma yapılmışsa bedeli de ödenmiştir.

• Peki ya o bedel çok düşükse, malın değerinin çok altındaysa?
Bedel düşükse o zaman mahkemeye başvurup bu hakkın peşine düşülebilir. Mezarlıklarla ilgili düzenleme ise 1936’dan önce yapılmıştır. 36’dan önce yapılan işlemler bu düzenlemeye girmiyor. Eğer kamulaştırma bedeli ödenmeden kamulaştırılmış mallar varsa getirsinler, bunun bedelini ödeyelim.

• Kamuoyunun yakından takip ettiği Tuzla Kampı’nın durumu ne olacak?
Bu konuda ancak tavsiyede bulunabilirim. Tuzla Kampı ile ilgili hukuki girişim başlatılmalıdır. Mülk eğer Tuzla Kampı örneğinde olduğu gibi üçüncü şahıslara satılmışsa, ancak mahkemede hak aranabilir.

• Tüzel kişiliği olmadığı için malları iade edilmeyen Süryani ve Katolik Vakıfları’nın durumu?
Biz Süryani Vakıfları’na 36’da tüzel kişilikleri olmadığı için beyanname vermemiş olsalar da tüzel kişilik verdik. Süryani Vakıfları’nın tüzel kişiliği vardır. Katoliklerde ise Ermeni Katolik cemaatinin tüzel kişiliği vardır. (Geçmişte, Fransız ve İtalyan Katolik kiliselerinin mülkleriyle ilgili de pek çok sorun yaşanmıştı. Örneğin, bugün Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun yer aldığı, ‘Papazın çayırı’ adıyla anılan arazi de bunlardan biri – Agos)

Değişiklikte, ‘Vakıflar Genel Meclisi’nin olumlu kararı ile yürürlüğe girer’ deniyor. Bu ‘olumlu karar’ ifadesi kaygılara yol açıyor.
Kararname çok açık. 36 Beyannamesi’nde adı geçen ve kamulaştırma, satış ve trampa hariç tüm işlemlerde vakıf lehine sonuçlanacak. Vakıflar bize güvensinler, biz bu kararnameyi çıkartırken bir haksızlığa son vermek için yola çıktık ve Meclis’in kararları da olumlu olacaktır. Bu konuda kimsenin şüphesi olmasın. Belge konusunda da bize bir tapu bilgisi sunmaları yeterli olacaktır. Bize sundukları tapu bilgisiyle beyannameye bakıp kararı vereceğiz. Başka bir şey istemeyeceğiz, yeter ki tapu bilgisi sağlıklı olsun. Daha önce olumsuz karar verdiğimiz örneklerde yasal düzenleme yoktu, bunun için olumsuz karar verdik. İşte bu yasal düzenlemeyle birlikte 36 Beyannamesi’nde belirtilen malları geri vereceğiz. Bürokratlar da sonuçta yasal düzenlemeye uymakla yükümlüdür.

• Gayrimüslim kamuoyuna bir mesajınız var mı?
Özellikle 2003’ten bu yana gayrimüslimlerin sorunlarının çözümü yönünde önemli adımlar atıldı. Son KHK da bu sürecin bir parçası. Gayrimüslim vatandaşlarımız rahat olsunlar. Bu konuda gerçekleşecek uygulama da iyi niyetli bir şekilde sonuca ulaşacak. Ben cemaatlerin Başbakan’a verdiği iftar yemeğinde onların zaten güven içinde olduklarını gördüm. Bu güven haklı bir güvendir. Önümüzdeki dönemde de bize güvenmeye devam etsinler. Sorunları hep birlikte çözeceğiz.