”Bana Fettullahçı Diyen İnsana Yapacağım Şey Gülümsemektir”

[ A+ ] /[ A- ]

mahçupyan

Nor Radyo’nun Anuşabur programı için Etyen Mahçupyan ile yapmış olduğumuz röportajın ikinci bölümünü sunuyoruz.

Son günlerde Türkiye’nin gündemine giren asker ve sivil yargı ile ilgili konular hakkında ne düşünüyorsunuz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Bu Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesi bu çift başlı yargı meselesi. Çünkü Türkiye’de hiçbir zaman normal bir demokrasi olmadı. Her zaman bir vesayet rejimi olarak ortaya çıktı. Bu vesayet rejiminin en önemli ayakları Türk Silahlı Kuvvetleri ile sivil siyaset arasındaki ve yine Türk Silahlı Kuvvetleri ile sivil bürokrasi arasındaki ilişki idi. Bu bağlamda hukuksal çerçevenin dışında bir çok uygulama alanı ortaya çıktı. En basit örnek JİTEM’dir. Yıllarca olmadığı iddia edilen ama aslında var olan bir kurum. Dolayısıyla şunu söylemiş oluyoruz, Türkiye’de ordunun resmi söylemi aslında gerçeği söylemedi. Toplumu yanıltmaya çalıştı. Öte yandan bu insanların nasıl hayatta kalabildiği, nasıl bu kuruluşun devam ettiğini sorduğumuz zaman da ister istemez askeri yargıya geliyoruz. Çünkü askeri yargının koruması olmadıkça hiçbir zaman bu tür bir hukuk dışı kurumsallaşma, yapısallaşma olamaz. Gene Şemdinli olayındaki iki suçüstü yakalanan kişinin şu anda tutuksuz yargılanması ve o davanın askeri yargıda beraate doğru gidiyor olması gene çok kritik bir gözlem, kritik bir kanıt. Dolayısıyla Türkiye’de askeri yargı aslında askeri disiplinin ima ettiği suçların yargılanmasından ziyade askeri ideolojik olarak koruyan ve askerin yaptığı ideolojik eylemlerin hukuk dışına çekilmesini sağlayan da bir aygıt. O yüzden tamamen hukuk dışı olan bir yargı mekanizması var bence ve bir an önce de ortadan kalkması gerekiyor.

Bu dönemde AKP’nin bu sivil yargı askeri yargı tartışmalarındaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ETYEN MAHÇUPYAN: AKP çeşitli reformlarda çok zik zak çizen bir parti hüviyeti çizmiştir geçmişte. Bunu kendi hedefleri açısından, kendi siyasi parti olmasının getirdiği tedirginlikler, duyarlılıklar ve çıkarlar açısından değerlendirmek lazım. Ama zaman zaman da bu tedirginlikleri aşan duruşlar da sergilediler. Bu şu anda sergiledikleri duruş da doğrusu onlardan birisi ve geri adım atmamaları son derece önemli bir şey. Çünkü şunu hiç unutmamak lazım, laik kesimden destek almayan bir AKP’nin herhangi bir reformda çok derine gitmesi mümkün değil. Eninde sonunda parti çıkarları veya muhafazakar kesimin zaten eğilimli olduğu daha devletçi yaklaşımların etkili olma ihtimali çok yüksek. Ama bu sefer hem laik kesimden mesela TÜSİAD’dan gördüğümüz, AKP çok destek almıyor. CHP’nin tavrı zaten belli ama ona rağmen AKP şu anda dik durabiliyor. Bence bunun arkasında önemli olan desteklerden birisi bu sefer medya. Çünkü medyada da göz ardı edemeyeceğimiz önemli bir değişim var. Asker yanlısı medyanın bile o kadar artık asker yanlısı olmayı kabullenemediği bir sürece doğru adım adım geldik. Tam orada değiliz belki, yani tam anlamıyla özgür, özerk ve hakikaten özgürlükçü bir medyamız yok hala ama gene de eskisi gibi çok fazla kendine yontan ve çifte standartlı davranmayan bir medya da var. Tabii şunu da söylemek lazım, medyada da büyük bir çeşitlenme oldu. Hükümet kendisine yandaş olabilecek de bazı medya organlarını görmeye başladı etrafta. Bunun da getirdiği bir destek var. Öte yandan önemli desteklerden birisi de AB halen. Özellikle son yerel seçimlerden sonra kapatma davasının da halen tam bitmemiş olduğu dikkate alınırsa, şu anda AKP üst organlarında AB reformlarının artık taviz verilmeden yürütülmesinin doğru olduğu fikri var. Yargı üzerindeki tartışmayı da kendileri açısından doğru bir kaldıraç olarak gördüklerini düşünüyorum. Ama bunun da öyle bir garantisi yok. Her an farklı bir yöne doğru da gidebilir.

Destekleyenleri söylediniz. Peki siz AKP’yi destekliyor musunuz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Ben AKP’yi uzun bir zamandan beri destekliyorum. AKP’nin yaptıklarını beğendiğimden değil ille de ama şöyle bakıyorum; Türkiye’nin demokratlaşması diye bir hedefimiz varsa bunun sosyolojik olarak gerçekçi modeli nedir? Bunun sosyolojik olarak gerçekçi modeli, bence Türkiye’deki muhafazakar kesimin, çoğunluğu oluşturan kesimin demokratik taleplerinin kamusallaşmasıdır ve bunu taşıyan bir parti varsa bu parti üzerinden olacak bu. Tabii ki eğer özgürlükçü bir laik sol parti olsa idi ve AB yanlısı bir parti olabilse idi bu çok muhtemelen ben orayı daha fazla destekliyor olacaktım. Çünkü o tür bir yaklaşımın getireceği referansların ve kıstasların AKP’yi de aşacağını hayal ediyorum. Ama bugün öyle bir durum değil, yok ve o yüzden de biraz da var olanların arasından bir tercih gibi düşünmemiz lazım bu olayı.

AKP’yi demokrat olarak nitelendiriyor musunuz? Yerel veya genel seçimlerinde, aday seçimlerinin parti içi demokrasi ile değil Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi belirlediği ilkelerle doğrultusunda yapıldığı konusuda ciddi eleştiriler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Evet kesinlikle doğru bu gözlemler. Yani AKP diğer partilerden farklı olarak daha demokrat bir parti değil, iç işleyişinde hele hiç değil. Ama insanlar kendilerinin demokrat olup olmamasından bağımsız olarak, tarihsel olarak demokratik işlevler yüklenebiliyorlar. Türkiye’de de şu anda Tayyip Erdoğan ve AKP bir demokratik işlev taşıyor. Yani AKP’nin tamamen çıkarcı bir biçimde, tamamen bencil bir biçimde istediği bazı şeyler Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından kritik eşikler oluşturuyor ve o yüzden benim gibi insanlar ve ben AKP’ye destek olmak istiyoruz. Çünkü AKP bu reformlarda ne kadar ilerleyebilirse Türkiye o kadar daha normalleşecek ve o normalleşme de yeni bir siyaset üretecek. O siyasette bugünkü AKP’ye çok yer olmayacak. Belki AKP’liler bunun çok farkında değiller ama o kendi açtıkları eşikte belki de kalacaklar ve geçemeyecekler. Ben Anadolu’ya gittiğimde şunu çok net görüyorum, bugün AKP seçmeninin belki üçte biri AKP’den daha ileride. Daha özgürlükçü. O yüzden de eninde sonunda ya AKP daha demokrat bir parti olmaya doğru gidecek ya da o kesim başka alternatifleri çıkarabilecek ama şu anda öyle bir eşik geçiyoruz ki, öyle bir geçiş döneminin içindeyiz ki burada çok fazla seçme şansımız yok. Burada var olan dalganın üzerinden bir kere burayı geçmemiz lazım. O zaman da AKP’nin yaptığı yanlışlar çok önemini yitiriyor. AKP’nin sonuçta geriye baktığımızda yaptığı yanlışların hiçbirisi kalmayacaktır tarihe ama bütün yaptığı o olumluluklar bir sonraki Türkiye’deki durumu yaratacak ve üretecek. O yüzden de benim bakışım elimden gelen desteği vermekten yana. Ama bu dediğim gibi bu onları eleştirmeme engellemiyor veya onları beğenmemi sağlamıyor.

Bu Pazar seçim olsa AKP’ye oy verir miydiniz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Evet kesinlikle veririm.

Peki bundan önceki genel seçimlerde kime oy vermiştiniz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Baskın Oran’a oy verdim tabii o zaman çünkü o çok özel bir durum.

Siz eleştirmiştiniz Baskın Oran’ın aday olmasını.

ETYEN MAHÇUPYAN: Hayır eleştirmedim. Baskın Oran’ın aday olmasını niye eleştireyim? Yani Baskın Oran eğer girebilseydi parlamentoya harika bir şey olacaktı ama olmadı. Benim yazılarımda önemli olan şey anlama çabasıdır. Yani benim yazılarım o dönemde Ermeni cemaatinin nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunu ve nereye baktığı ile ilgili bir çabaydı ama galiba bir çok insan bir anlama çabasını saf kendi hali ile algılamaktan çok aciz. İlle onun siyasi normatik bir yanının olduğunu düşünüyor. Yani benim için o dönemde denklemler basitti. Birinci tercih, Baskın Oran’ın Meclis’e girmesi, eğer girebilecekse. Ama eğer Baskın Oran’ın olmadığı bir dünyadan söz ediyorsak kesinlikle AKP’ye oy verilmesi gerektiğidir ve bu da yine daha önceki soruya verdiğim cevap gibi, yine AKP’nin ille de iyi, demokrat vs. olmasından değil, sonuçta diğerleri oy verilemez durumdalar. Çok açık gerçek bu. Diğerlerine oy vermek bence giderek daha hastalıklı bir ilişkinin ima edilmesini söylüyor bana Türkiye’de ve mümkün olan en hızlı bir şekilde ben toplumun o noktadan uzaklaşmasını ve dolayısıyla o partilere de kendilerini düzeltme şansının verilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.

AKP’nin Kürt ve Ermeni sorununa bakışı ile diğer etnik problemlere bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Orada tipik bir siyasi parti bakışı var. Kendisini, kendi geldiği haklarını da içerecek şekilde bir Türkiye’de genel demokratikleşmeden yana olan bir parti bu, bununla ilgili adımlar atmaya niyetli olan bir parti.

DTP ile görüşmedi hala.

ETYEN MAHÇUPYAN: Evet. Ama burada kendi pozisyonunu riske atacak hiçbir şey yapmak da istemeyen bir parti.

O zaman bir şey yapacağını söyleyemeyiz ki…

ETYEN MAHÇUPYAN: Evet. Belki de yapmayacak çünkü gerçekçi durum bu. Şöyle bir şey var, eğer bir şey yapmadığınız zaman kaybetmiyorsanız o hiçbir şeyi yapmazsınız ve şu anda eğer bütün diğer partiler özgürlükler açısından AKP’den daha gerici ise AKP zaten çok fazla bir şey yapmayacak demektir. Bugün hala mesela Kürt kesimi AKP ile konuşmak talep ediyorsa, sadece iktidar olduğu için değil çünkü onları dinlemek isteyen de sadece AKP aslında. Bunu AKP içindeki Kürtlerle konuştuğunuzda çok net görüyorsunuz. O zaman AKP çok bir şey yapmadan, çok az bir şey yaparak zaten birincil muhatap olmayı devam ettiriyor, bir siyasi partinin de temel hedefi budur. AKP’yi zorlayan hiçbir şey yok bugün. AB bile bugün AKP’yi zorlayamıyor çünkü geliyor o insanlar bakıyorlar en iyisinin bu olduğunu söylüyorlar. Şimdi öyle olduğu zaman tabii ki bu AKP’ye büyük bir hareket alanı, büyük bir özgürlük ve tabii ki rehavet getiriyor. O zaman da reformlar, hem niyet eden bir parti görünümü veriyor, bir de reformlara baktığın zaman hem de bunun gereklerini doğru dürüst yapmayan bir parti. Her an geri adım atabilecek bir parti hüviyeti gösteriyor ama gerçekçi durum da bu.

Tekrar size yönelik eleştirilere gelecek olursak, Zaman gazetesinde yazmıştınız. Şahsen sizi ilk defa Samanyolu TV’nin açık oturum programlarımda görmüştüm. Şu anda Taraf’ta yazıyorsunuz. Bir kesim sizi Fettullah Gülen’le birlikte siyaset yaptığınızı iddia ediyor. Buna ne diyorsunuz? Bunu neye bağlıyorsunuz? İnsanlar neden bunu söylüyorlar?

ETYEN MAHÇUPYAN: İnsanlar çok kolay bir şekilde kanaate varmak istiyorlar ve düşünme alışkanlıkları pek fazla yok, düşünmekten de ürküyorlar. Çünkü düşünmeye başladığınız zaman bir süre sonra kaçınılmaz olarak kendinizle ilgili düşünmeye başlarsınız. Ve insanlar Türkiye’de kendileri ile ilgili düşünmek istemiyorlar.

Türkiye’de genel bir yaftalama, herkes bir taraftadır diye böyle bir kutuplaştırma eğilimi var mı sizce?

ETYEN MAHÇUPYAN: Bu tür bir kolaycılık tabii ki var ama bu sadece Türkiye’de olan bir şey değil. Dünyada da bir sürü toplumda sıradan basit bakışlar buna benzer yaklaşımları getirecektir. Çünkü hayat çok karmaşıktır ve o karmaşıklığı siz algılamakta zorlanıyorsanız, öyle bir gücünüz yoksa, öyle bir enerjiniz yoksa buna karşılık ille de kanaatlere sahip olmak istiyorsanız, ille de bir şeyleri bildiğiniz söylemek istiyorsanız o zaman tabii ki insanları böyle kutulara falan koymak isteyebilirsiniz. Ama bu sizi bile tatmin etmeyecektir herhalde. Şimdi bana Fettullahçı diyen insana yapacağım şey tabii ki gülümsemektir. Çünkü bu gülünç bir şey ve insanın yüzüne de bunun çok gülünç bir şey olduğunu söylemek de pek uygun olmaz.

Peki neden bu gazeteleri ve televizyonu tercih ettiniz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Ama bu bir teklif. Bu profesyonel bir iş ve oradan gelen bir teklif vardı. Maddi yönü çok önemlidir. Sonuçta ben hayatımız yazı yazarak kazanıyorum. Zaman gazetesi ben orada yazmaya başlamadan çok daha öncesinden bir iki kere teklifte bulunmuştu fakat olmamıştı. Ayrılmam için bir neden değildi. Sonradan bu teklif, en azından maddi olarak anlamlı hale geldi. Ama şunu da söylemem lazım, Zaman gazetesinde yazmış olmaktan ve o camia ile ilişkide olmaktan da gayet memnunum. Hala arkadaşlık ilişkilerim var ve şu çok açık bir kere çalışanın hukukuna, hakkına riayet eden ve o saygıyı gösteren gruplardan biri. Medyada çok sık rastlanan bir bakış değil bu. En azından benim deneyimim böyle. Dolayısıyla da hiçbir gocunma yok. Halen Zaman’ın yorum sayfasında da ayda iki tane yazı yazıyorum ve bunu da devam ettirmek istiyorum.

Biraz Taraf’ı değerlendirelim, Taraf’ta da yazı yazıyorsunuz ne düşünüyorsunuz Taraf gazetesi ile ilgili? Son dönemlerde yine belgeler ortaya çıkardı. Epey bir sansasyon yaratıyor bu gazete.

ETYEN MAHÇUPYAN: Taraf gazetesi medyadaki yelpazede bir boşluk yakaladı. Aslında çoktan olması gereken bir gazetecilik türünü yapamadığı için Türkiye’deki medyanın tekelci yapısı, medyanın devletle olan ilişkileri buna izin vermediği için bir boşluk oluşmuştu. Taraf da oraya oturdu. Hala çok iyi bir gazetecilik yaptığını söyleyemeyiz, hala çok eksikleri var ama en azından dürüst bir duruşu var ve hayata da özgürlükçü bir açıdan bakıyor. Bu ona bir paye kazandırdı. Umarım kalıcı olur, aksi halde yelpazenin o bölümü neredeyse tamamen boş kalacak.

Taraf gazetesi ilk çıktığı dönemlerde siz hem yazı yazıyordunuz hem de ayrıca spor bölümünde at yarışı değerlendirmelerinizi sunuyordunuz. Hiç kimse size demedi mi ‘sen entelektüel bir adamsın, at yarışında ne gibi bir işin var?’

ETYEN MAHÇUPYAN: Tabii bunu diyecek birisi ya at yarışı bilmiyordur ya da entelektüel değildir. Çünkü benim bir sürü entelektüel at yarışı meraklısı arkadaşım var. At yarışı bir yerden sonra son derece entelektüel bir uğraş. Tabii şunu söylemek lazım entelektüellik sizin baktığınız şeye entelektüel bakabilmenize bağlı bir şey. Dolayısıyla her şey entelektüel bir uğraş haline dönüşebilir eğer orada daha derine giden ve daha anlam bulan bir yaklaşımınız varsa. Ama at yarışı özellikle öyledir. At yarışı ile ilgili mesela yurtdışında da çok iyi briçcilerin kitaplarında at yarışı bölümleri vardır çünkü en zor oyun, belki en karmaşık oyundur. Ama hayatla ilgili çok öğretici de bir oyundur at yarışı. İnsana haddini bildiren, tevazuyu öğreten bir oyundur. Bence kaybetmeye alışarak kazanmanın ne kadar meşakkatli olduğunu kavratan bir oyundur.

At yarışı tahminleriniz tutuyor muydu?

ETYEN MAHÇUPYAN: Bu öyle bir şey ki belirli aralıklarla, yani oyun gücünüze bağlı olarak bunun bir temposu var. Burada önemli olan karda olmaktır. Yoksa şunu veya bunu kazanmak değil. Çünkü beklediğiniz, beklenen getiriye göre bir oyun tutturabilirsiniz. Bile bile bazen kazanacak bir atı da yazmayabilirsiniz. Yani burada bazen tutmaktan ziyade uzun vadede karlı olmak diye bir şeyi olması lazım. Ben henüz zararda değilim. Kabaca 30 yıldır oynuyorum. Yazmayı bıraktım çünkü yazmak çok meşakkatli bir iş. Çok ağır bir iş emek olarak. Çünkü her sabah belirli bir zaman aralığını verip, dersinizi çalışıp yazmanız gerekiyor. Herhangi bir program normal olarak bir saatimi alıyor benim, bazen bir buçuk saatimi alıyor. Bunu yazmayı da düşünerek çalıştığınız zaman belki de iki saate yakın zamanınızı vermeniz lazım. Şimdi günde iki tane program olduğunu düşünün o zaman bütün sabahınızı buna vermeniz lazım ama benim iş yüküm Agos, Taraf ve TESEV’den dolayı o kadar dağınık ki, böyle bir şey yapmam mümkün değil. Bir de şöyle bir tarafı var at yarışının her gün yapmayacaksanız at yarışı ile ilgilenen insan için anlamlı olmaktan çıkıyor. Ben de her gün yapamayacak hale geldiğimi hissettiğimde bırakmak durumunda kaldım ama ileride hayal olarak sırf at yarışı yazdığım bir şey düşünebilirim.

Siz senaristlik de yaptınız bir dönem. En azından bazı filmlerin danışma kurullarında oluyordunuz. Böyle bir proje var mı ve yeni bir kitap var mı?

ETYEN MAHÇUPYAN: Yok. Aslında senaristlik yaptık dememem lazım doğrusu senaryo çalışmalarına katıldım. Çünkü senarist değilim. Ama benden profesyonel olarak talep edilen şeyler oldu, ben de onları profesyonel olarak yaptım. Bundan sonra olur mu olmaz mı çok bilemiyorum ama o da çok müthiş bir enerji ve emek alan bir şey. Öyle bir imkanım olur mu? Şu anda öyle bir şey öngöremiyorum doğrusu. Şu anda bir kitap da düşünmüyorum. İnsanların söyleyeceği şeyleri söyleyebilecekleri bir zaman aralığı oluyor. Ben esas söylemek istediklerimi söyledim aslında. Buradan sonra onları tekrarlamak niyetinde de değilim. Belki bir zaman sonra tamamen farklı noktalarda hissedersem kendimi ve farklı bir şey söyleyeceğimi düşünüyor olursam anlamlı olabilir ama şu anda öyle bir proje de yok.

Bu zamana kadar Agos ya da Taraf içinde veya bir tartışma toplantısında keşke şunu yapmasaydım dediğiniz şeyler oldu mu?

ETYEN MAHÇUPYAN: İrili ufaklı sürekli oluyor, her gün oluyor. O çok kaçınılmaz bir şey ama öte yandan da şöyle bakıyorum yani büyüterek keşke yapmasaydım diyebileceğiniz, hani başkasına zara vermedikçe…

Onu demeye çalışıyorum, özeleştiri yapıyor musunuz?

ETYEN MAHÇUPYAN: Şöyle bir şey özeleştiri, her an ben bunu doğru yaptım mı? Başka türlü yapabilir miydim? Niye yapmadım? Diye sorabilirsiniz. Her an özeleştiri mekanizması yürüyor zaten. Bundan öğrenirsiniz ama öte taraftan bunu ileriye doğru problematik bir olay olarak taşımanın çok anlamı yok eğer birine hakikaten istemeden zarar vermişseniz, tabii ki bunun acısından kolay kurtulamazsınız. Hiçbir zaman geçmeyebilir. Bir tek sadece öyle durumlardır önemli olan, onun dışında benim öyle bir etkim olduğumu hiç sanmıyorum çevreme. Çünkü hem Agos’da hem TESEV’de hem de daha önceki iş hayatımda hemen hemen hiçbir kararı tek başıma vermem ve bütün kararlarda çevremdeki insanların tatmin olmasını talep ederim. Tatmin olmamışsa da başka bir karara doğru yürümekten çekinmem dolayısıyla bunlar hepsi beraber yaptığımız işlerdir. Ama beraber yapmak ille doğruyu yapmak anlamına da gelmez bazen, beraber de yanılabilirsin de ama hayat budur zaten. Hayat doğruları yaparken de keyifli yanlışları yaparken de keyifli. Yeter ki suistimal olmasın ve kasıtlı yanlışlıklar yapılamsın.

Agos’da geçtiğimiz dönemlerde yaşanan Sevan Nişanyan üzerinden yaşanan hadise vardı. Bu olay bir çalışanın da ayrılmasına yol açtı. Sizin bunun üzerine feministlerle ilgili yazdığınız yazı feminist çevrelerce çok eleştirildi. Bununla ilgili çok fazla da konuşmadınız ama ne düşünüyorsunuz? Bir çalışanın buradan ayrılması ile ilgili…

ETYEN MAHÇUPYAN: O çalışan sonuçta kendi isteği ile ayrıldı, ayrılması gerekmiyordu. O kendisini ayrılmak zorunda hissettirdi, öyle hissetti. Çünkü kendisini çok fazla bağlamıştı fikirleri ile ve yapmak istediği ile. Yapmak istediği de gazetenin bir karar alması idi. Şimdi herhangi bir çalışanı gazetenin ille bir karar almasını bu kadar önemsemeye başlarsa o karar alınmadığı zaman da istifa etmek zorunda hissederse bu tabii üzücü bir şey ama yapabilecek bir şey yok çünkü burada ben dahil hiç kimsenin bireysel kararı gazetenin kararı değil.

Demin ben tek başıma almıyorum kararları dediniz, orada da mesela o çalışan var mıydı? Her Agos çalışanı karar alma sürecinde etkin rol oynuyor mu?

ETYEN MAHÇUPYAN: Her Agos çalışanı kendisini ilgilendiren meselelerde karar alma sürecinin parçası olmaya çalışılıyor ve onu oraya getirmeye çalışıyoruz. Ama gazeteden bir yazarın atılması veya o yazarın devam etmesi gibi bir karara buradaki 30 kişinin oylaması ile olabilecek bir şey değil. Burada bir yayın kurulu var. Yayın Kurulu sonuç olarak o dönem altı kişiydi, üçü kadın üçü erkek ve bu altı kişi hem fikir oldu o yazarın devam etmesi durumunda. Şimdi o durumda da dışarıdan bakan birinin çok fazla söyleyebileceği bir şey olduğunu sanmıyorum. Eğer bizi ikna edebilseydi o süreç tabii ki başka türlü bir karar da çıkabilirdi ama o süreç çok ikna edici bir süreç de olmadı, bir de öyle bir tarafı var. Eğer kendilerini feminist olarak ortaya çıkartan o insanlar farklı davranabilselerdi, mesela daha demokratça davranabilselerdi, gazete yönetiminin de bu konuda esas belirleyici fikre sahip olması gerektiğini dolayısıyla onların ikna edilmesi gerektiğini düşünebilselerdi o zaman belki biz ikna olurduk. Ama böyle bir yöntem izlemektense bu böyle yapılması lazım ya yaparsınız ya yaparsınız cinsi bir yaklaşım yani epeyce otoriter bir yaklaşım yani bizim, benim kabul edebileceğim de bir şey değildi. Bu tür bir yaklaşımla çok demoratik bir talebin seslendirilmesi da zaten ironik bir çelişki içeriyor.

Sorun sadece yaklaşım mı?

ETYEN MAHÇUPYAN: Yaklaşım çok belirleyicidir. Bir de tabii ki içeriğin de ikna edici olması lazım. İkisi birlikteydi. İkisi de bence maalesef yeterli düzeyin dışında veya altında kaldı.

Son olarak Agos için neler düşünüyorsunuz gelecekte? Özellikle Türkçe sayfaların arttığını görüyoruz ama Ermenice sayfalar artmadı. Bununla ilgili bir çalışmanız olacak mı? Daha önce bir kitap eki yoktu, şu anda bir kitap eki var. İlerleyen dönemlerde neler düşünüyorsunuz Agos’a dair?

ETYEN MAHÇUPYAN: Şu bir kere çok açık, bu bir kere cemaat gazetesi hiçbir yerden finansal destek almayan bir cemaat gazetesi. Kendi yağıyla kavrulmak durumunda. Dolayısıyla Agos’un yapacağı şeyler hayali şeyler olamaz. Agos’un yapacağı şeyler maddi olarak zarara sokmayacak şeyler olmak durumunda. Gerçekçi olmak zorunda projeler. Biz şu anda öyle bir dengeyi götürüyoruz. Dolayısıyla da daha fazlasını, şu andaki satış rakamımızla götürmemiz, büyütmemiz çok gerçekçi değil. Ama bunu taşıyabileceğimizi sanıyorum ben. Bu kitap ekini bundan sonra hep taşıyabileceğimizi sanıyorum. Agos’da yenilik olarak yapabileceğimiz şeylerin en ilginçlerinden birisi çok muhtemelen yurt dışındaki yayınlarla daha organik ilişkilere doğru gitmek, onları beslemeye çalışmak. Türkiye haberleri ile beslemeye çalışmak. Yurt dışından belki haber ve de köşe yazısı, makale, yorum almak üzere bir çaba içerisine girmek. Ermeni diasporasını da işin içine sokarak düşünüyorum. Yani yurt dışındaki Ermenilerin nasıl düşündüğü, nasıl baktığını da buraya taşımaya çalışmak buna karşılık Türkiye’deki insanların görüşlerini de yurt dışındaki, diasporadaki Ermeni yayın organlarına doğru taşımak. Böyle bir şey olabilir. Belki önümüzdeki dönemde tamamen aylık olarak bir İngilizce ve Ermenice Agos derlemesinin çıkabilmesi mümkün olabilir. Ama bütün bunlar ek finansman meseleleri ve sırf Agos’un isteği ile olabilecek şeyler değil. Bunu mümkün kılabilecek olan bir takım dirsek temaslarımız şu anda sürüyor. Cemaat üyelerini şunu hiç göz ardı etmemesinde yarar var, burası sonuçta bir işletme, maaş ödeyen bir işletme. Burada çalışan bazı insanlar sadece buradan aldıkları paralarla geçiniyorlar. Dolayısıyla onlara karşı çok önemli bir sorumluluğumuz var. Burada bir sürü ailenin ekmek yediğini düşünüyoruz o yüzden de karlı bir gazete yapmamız lazım. Karlı bir gazete olabilmesi için iyi bir gazete olması lazım ve daha çok satabilmemiz lazım. Bunun için uğraşıyoruz ve sizin radyonuzdan da böyle bir çağrıda bulunalım: Abone ol Abone yap. Teşekkürler

Teşşekürler