Dersim Katliamı hala Kürtlerin hafızasında

[ A+ ] /[ A- ]

Jaclynn Ashly

Jacobin dergisi yazarı Jaclynn Ashly, Dersim’e giderek Dersim Katliamı’nın izini sürdü. İhbar sonucu yakalandıklarını söyleyen Bego, ailesinin kurşuna dizildiğini ve kız kardeşinin gözü önünde kafasından vurulduğunu hatırlıyor.

Ağırlıklı olarak Kürt Alevilerin yaşadığı Dersim’de çok sayıda güvenlik noktası bulunuyor. Güvenlik görevlileri yoldan geçen araçları durdurarak kimlik kontrolü yapıyorlar. Bizim de aracımızı durduran polisler, araçta bulunan Metin Albaslan’ın kimliğini kontrol ettikten sonra onu yanlarına çağırdılar. 2 yıl boyunca cezaevinde kalan Metin, Türkiye’de zorunlu olan askerliği yapmadığı için uyarıldı ve merkeze götürüldü.
Türkiye’de zorunlu askerlikten kurtulmanın tek yolu bedelli askerlik. Bu yapmak için de 5 bin dolar para vereniz gerekirken, yine de 1 ay boyunca askeri birliğe katılmak zorundasınız…

‘Katliam her şeyimizi aldı’

(…) Çevirmen yardımıyla konuştuğum ve Zazaca sorularımı yanıtlayan 90 yaşındaki Bego, Dersim Katliamı’nı düşünmenin çok acı verici olduğunu söylüyor. Türkçe bilmeyen Bego, “Katliam her şeyimizi aldı. Ne dersek diyelim önemi yok. Kimse bizi dinlemiyor. Kendimizle konuşuyoruz. Hepsi geçmişte kaldı” diyerek 1938 yılında 9 yaşında olduğunu söylüyor.

(…) Askerlerin köylerine yaklaştığı haberini alan Bego ve ailesi evlerini terk edip saklanmışlar. Daha sonra ihbar sonucu yakalandıklarını söyleyen Bego, ailesinin kurşuna dizildiğini ve kız kardeşinin gözü önünde kafasından vurulduğunu hatırlıyor. Bu sırada Bego da 3 parmağını kaybetmiş. Acıdan bayılan ve öldü sanılan Bego askerler tarafından nehre atılıyor ve bu sayede katliamdan sağ kurtulmayı başarıyor.

“Nehirde kilometrelerce sürüklendim, daha sonra kendimi nehrin dışına atmayı başardım” diyen Bego akrabalarının evine gittiğini ve onlar tarafından saklandığını ifade ediyor.

Bego kadın, çocuk ve yaşlıların asla savaşın bir parçası olmadığını söylüyor ve ekliyor: Rovaik Köyü’ndeki herkes, şimdilerde toplu katliam yeri olarak biliniyor, askerler tarafından katledildi. Hiç kimse sağ bırakılmadı… Dağlara bakmamaya çalışıyorum. Ne zaman dağlara baksam aklıma öldürülen ailem geliyor. Tekrar tekrar acı hissediyorum. Bu acıyı asla unutmadım.”

‘Dağlı Türkler’

(…)Kürt dili, kıyafetleri, kültürü ve isimleri on yıllar boyunca Türkiye’de yasaklı kaldı. 1991 yılına kadar Kürtler ‘Dağlı Türkler’ olarak kabul ediliyorlardı.

1934 yılında yasallaşan iskan kanunuyla birlikte dönemin hükümeti Kürtleri ve diğer azınlık grupları ülkenin batısına zorla göç ettirmenin yasal yolunu yaratmıştı. Hollandalı antropolog Martin van Bruinessen’e göre Türk hükümetinin amacı Kürt şehirlerini insansızlaşmaktı. Yasanın ardından 1935’te Türk yetkililer arasında isyancı olmakla ünlenen Dersim’de insanlar sürgün edilmeye başlandı.

Türkiye’nin baskıları Dersim’de sürpriz olmayacak şekilde bir isyana yol açtı ve 1937 yılında Seyid Rıza öncülüğündeki isyan hava bombardımanları ve zehirli gaz saldırılarını içeren bir dizi zalimce saldırının ardından kanlı şekilde bastırıldı.

Çeşitli kaynaklara göre askerler kadın ve çocukları da katletti. Bazılarını diri diri yaktı… Türkiye’nin askeri operasyonları 1938’in sonuna doğru bitti. Bruinessen, Türkiye’nin Dersim katliamını diğer Kürtlere karşı bir uyarı olarak kullandığını söylerken, Modern Kürt Tarihi (A Modern History of the Kurds) kitabının yazarı David McDowall Dersim’deki nüfusun yüzde 57’sinin katledildiğini iddia ediyor.

Hiçbir şey değişmedi

Bego’nun eşi 84 yaşındaki Gülizar, katliam döneminde yaşında olduğunu söylüyor. Katliamı daha sonra dinleyerek öğrendiğini söyleyen Gülizar, bir gün askerlerin babasını götürdüğünü ve kendisinden asla haber alınamadığını ifade ediyor. Tüm erkek akrabaları isyana katılan Gülizar, zorla ‘batılı tarzdaki’ kıyafetlerin kendilerini giydirildiğini belirtiyor. ‘Fakat katliam yeni başlamıştı’ diyen Gülizar devam ediyor: “Türk askerler hayvanlarımızı öldürdü, tarlalarımızı ateşe verdiler. Katliamdan sonra hiçbir şeyimiz kalmadı. Çok aç olduğumu ve sokakta yiyecek bir şeyler aradığımı hatırlıyorum… Katliamdan sonra hayat aynı şekilde devam etti. 30’larda, 40’larda gene bizi öldürdüler. 70 ve 80’lerde bize işkence yaptılar. 90’larda köylerimizi yok ettiller. Şimdi de bizi hapse atıyorlar. Hiçbir şey değişmedi.”

Dersim’in kayıp kızları

1938 Dersim Katliamı’nın ardından yüzlerce Alevi Kürt kızı ailelerinden çalınarak asker ailelerine verildi. Ayrıca sayısız çocuk zorla ailelerinden alınarak yatılı okullara gönderildi.
İnsanlar hala kayıp akrabalarını aramaya devam ediyorlar.

Helikopterler

Yol boyunca bana eşlik eden Metin ve arkadaşları beni balık tutmaya davet ettiler. Harçik Deresi’ndeki balık tutma etkinliği üzerimizde uçan helikopterin sesiyle kesiliyor. Yanımdakiler bunun rutin bir kontrol olduğunu söylüyorlar.
(…)1974 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK, 1984 yılında Türkiye’ye karşı bir gerilla savaşına başladı. Ordu güçleri ve PKK militanları arasındaki silahlı çatışmalar hala devam ediyor. Uluslararası Kriz Grubu’na göre (ICG) 1984 yılından beri 40 bin kişi hayatını kaybetti. Bu insanları binlercesi gene sivildi.

1990’larda PKK’nin sonunu getirmek için Türkiye çok sayıda askeri operasyon düzenledi. Bu süreçte ordu ve devlet yetkilileri yüz binlerce Kürdü zorla topraklarından sürmenin yanı sıra binlercesini katletmekle de suçlanıyorlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre (HRW) 90’lı yıllarda gazeteciler öldürüldü, yüzlerce köy yok edildi, insanlar kaybedildi.(…)

2015 sonrası

2015 yılından PKK ve Türk hükümeti arasındaki barış görüşmesi sona erdi. Kürt aktivistler Türkiye’yi IŞİD’i desteklemekle suçluyorlar. Aktivistler Suruç Katliamı’nda Türkiye’nin de sorumluluğu olduğunu iddia ediyorlar. Barış sürecinin bitmesinin ardından, yaklaşık bir sene sonra Birleşmiş Milletler’e göre yarım milyon Kürt evini terk etmek zorunda kaldı. 2015 Temmuz’undan bu yana yaşanan savaş nedeniyle 5 bin 123 kişi hayatını kaybetti. Üstelik ölen insanların arasında yüzlerce sivil de bulunuyor.

Toplu mezarlar ve kemikler

Dersim’deki birçok kişi gibi Hüseyin de direniş ve katliamın hikayeleriyle büyüdü. Hüseyin’in annesi Zarife 1938 yılında dünyaya geldi. Zarife’nin ilk nefesi ailesinin aldığı son nefese olacaktı. Katliam sırasında Türk askerleri Canan ailesi olarak bilinen Zarife’nin tüm ailesini öldürdüler…

Katledilen insanların acısını yüreğinde yaşayan Hüseyin, yıllardır onlar için bir anıt mezar istemiş…
Dersim İsyanı’nın öncü ismi Seyit Rıza’nın heykeli 2010 yılında dikildi. 3 sene sonra da Roboski Katliamı’nda katledilen sivilleri anmak için bir anıt inşa edildi.

Katledilen atalarına anıt mezar dikmek için yıllarca mücadele eden Hüseyin 2014 yılında 3 işçiyle birlikte bir anıt için kazı yaptıklarını söylüyor.

“Toprağı kazıyordum. Birden küreğim bir kayaya çarptı. Kayayı kaldırdığımda kemikler buldum. Kafatası, ayak ve kol kemikleri vardı. Bunlar atalarımın kemikleriydi biliyordum” diyen Hüseyin daha sonra hıçkırarak ağladığını anlatıyor. Yaşadıklarını anlatamayacağını söyleyen Hüseyin: “Katledilen insanların hissettiklerini hissedebiliyordum. Yakıldıklarını görebiliyordum. Çocukların çığlıklarını, silah seslerini duyabiliyordum.”

Bulduğu kemiklerin Türk yetkililer tarafından duyulmasını istemeyen Hüseyin avukatlara ulaşır. Bölgeye gelen avukat Cihan Söylemez, Dersim’de daha önce de kemiklerin bulunduğunu söylüyor. 2012’de Erzincan’ın dağlık bir bölgesinde yüz insanın askerlerce katledildiğini ve burada kemiklerin bulunduğunu belirten Av. Söylemez soruşturma taleplerinin mahkeme tarafından reddedildiğini ifade etti.

1938 yılında askerlerin köy köy dolaşarak insanları katlettiğini söyleyen Av. Söylemez sözlerine şöyle devam ediyor: “İnsanlar hayatta kalmak için dağlara ve ormanlara saklandılar. Geri döndüklerinde katledilen köylüleri gördüler. Katliamdan sağ kurtulanlar yapabildikleri en iyi şekilde insanları gömdüler. Bu mezarların çoğu toplu mezar durumunda ve insanlar buraların yerlerini hatırlıyorlar.”

300 toplu mezar

Dersimlilere göre şehirde en az 300 toplu mezar bulunuyor. İnsanlar sık sık bu toplu mezarları ziyaret ediyor, mum yakarak dua ediyorlar.

Bulduğu kemikleri İstanbul’da bir laboratuara gönderen Hüseyin aylar sonra kemikleri teslim alır ve çok istediği anıtı kemikleri bulduğu yere inşa eder.

Adalet aramadığını söyleyen Hüseyin, “Bu ülkede adalet bulamazsınız. Onu aramanın bir mantığı yok.”
Kazılarını genişletmek isteyen Hüseyin 2016 yılında yaşanan darbe girişiminin ardından artan baskıyla durmak zorunda kalır. İlan edilen Ohal ile birlikte AKP hükümeti Kürtçe kanalları, gazeteleri ve ilişkili kurumları kapatarak, HDP’li belediye eş başkanlarını tutuklar…
Türkiye’deki Kürtler bir kez daha korkunun gölgesinde sessizliğe itilirler. En ufak bir eleştiri bile terörle ilişkilendirilebilir…

Kaynak: Yeni Yaşam (*Yazı Mehmet İnanç’ın çevirisiyle, ABD’de sol-sosyalist perspektiften makaleler yayımlayan https://jacobinmag.com sitesinden kısaltılarak yayımlanmıştır.