Mayriglerimize ve Hayriglerimize Çağrı #KampArmenYıkılmasın #KampArmen

[ A+ ] /[ A- ]

10422589_466506906838783_7495697997287805557_n

Arno Kalaycı – Nor Zartonk

Bir sabah Kamp Armene, Atlantis’imize, Tuzla Çocuk Kampı’na dozerlerle girdiler. Kampın üçte birini yıktılar. Tuzla’nın duyarlı insanları koşup yetişti. Peşi sıra biz de yetiştik. Yedi gün oldu, Nor Zartonk olarak oradayız. Neresiydi Kamp Armen? Sahi, neden oradayız?

Tarihimizi biliyoruz. Bizi nasıl kılıçtan geçirdiklerini, kendi ana yurdumuzdan nasıl silindiğimizi, kendi tarihimize, kendi kimliğimize dahi nasıl yabancılaştırıldığımızı biliyoruz. Sen de biliyorsun. Hrant Dink öldürüldüğünde, Sevag Balıkçı öldürüldüğünde, Samatya’da Ermenilere yönelik saldırılar gerçekleştirildiğinde, Maritsa Küçük öldürüldüğünde kimseler duymasın diye yatak odalarınızda fısıltıyla neler konuştuğunuzu biliyoruz. Korkuyorsunuz, aradan 100 yıl geçtiği halde Çart’ın sürdüğünün farkındasınız. Çocuklarınızın “kötü şeyler” yaşamasından, bir gün yeniden ansızın evlerinizden toplanmaktan, 6-7 Eylül pogromunda yaşadıklarınızı yeniden yaşamaktan, yeni Hrant’lar vermekten korkuyorsunuz. Sizi öyle iyi anlıyoruz ki…

Bizleri, kucaklarken, çocuk avuçlarımızı tutarken bir yandan da “mama(anne)” deme bana sokakta dediğiniz çocuklarız biz. Oysa insan annesiyle anadilinde konuşmazsa nasıl insan olur? Dışarıda Ermenice konuşma, mümkünse adını söyleme, tanımadıklarınla konuşma, kavga etme, dayak da yesen sus dediğiniz çocuklarız biz. Herkes evladına “Aman evladım olaylara karışma sakın.” derken siz bunu iki kez daha söyleme ihtiyacı duyuyorsunuz. Niyesini çok iyi biliyoruz. Hrant’tan, Sevag’dan, Maritsa’dan biliyoruz. Sözde ya da değil, soykırım sözcüğünü duyduğunuzda yüreğinizin nasıl hopladığını, her 24 Nisan’ı, her 19 Ocak’ı nasıl tedirgince geçirdiğinizi biliyoruz.

E peki o zaman neden Kamp Armen’deyiz? Neden “rahat” durmuyoruz. Neden sizi yeni telaşlara sürüklüyoruz?

Biz artık çocuklarımızı böyle büyütmek, böyle yaşamak istemiyoruz. Biz artık anadilimizi sokakta konuşamadığımız için evde de konuşamaz hale gelmek, zamanla unutmak istemiyoruz. Sizin korkularınızla yaşamak istemiyoruz. Biz artık kaderimize razı gelmek istemiyoruz. Çocuklarımıza, bize mama, hayrig dahi diyemeyecekleri, adlarını Ermenice olmayan bir başkasıyla değiştirmek zorunda kalacakları bir dünya bırakmak istemiyoruz.

Neresiydi Kamp Armen? Sen de iyi biliyorsun. O Büyük Felaket’in peşi sıra binlerce yıl yaşadığımız topraklardan neredeyse kazınmıştık. Kılıçlardan arda kalanların ne şartlarda yaşadığını kendi yayalarından dedelerinden biliyorsun. Biz de biliyoruz, “Aman aklı ermez. Bakarsın sokakta, okulda olmadık yerlerde konuşur, anlatır da başına bir hal gelir.” Diyerek anlatmadıklarınızı kitaplardan okuyarak öğreniyoruz. Hiç uslu durmuyoruz. O kılıç artıklarının, o güzel insanların yetim çocuklarının, çocuk emeklerinin inşa ettiği Atlantis’ti Kamp Armen. Hrant Dink, Hrant ahparig böyle derdi. Bahçesinde ceviz ağacının, çilek fidanlarının, meyvenin sebzenin eksik olmadığı, az ötesinde denizine girildiği, çocuklara dayanışmanın, sevginin, paylaşmanın, kardeşliğin, ezgilerimizin, anadilimizin öğretildiği, kendimiz için ne istiyorsak başkaları için de istememiz gerektiğinin öğretildiği yani toprağında “başka türlü” bir dünyanın yeşerdiği yerdi Kamp Armen.

Biliyoruz ki, eğer şimdi bizler, sizin çocuklarınız, başka türlü bir gelecek bırakmak istiyorsak çocuklarımıza yolu Kamp Armen’den geçiyor. Hayır, orası yalnızca bir bina değil, bizim Atlantisimiz. Çocuklarımız kaybolmasın diye kaybolmuş bir uygarlığın yeniden inşa edildiği yer orası. Yoktan, yok oluşumuzdan var ettiğimiz, insanca yaşamaya dair umudumuz… Toprağı işlemeyi, çimento harcı karıştırmayı, çalışmayı, emeğin ne denli kutsal ve en büyük yaratıcı olduğunu öğrendiğimiz yer orası. İnsanın anayurdu anadilidir derler ya, Kamp Armen anadilimizin yaşadığı yerdi. Çocuk gülümseyişlerimizin ve büyüyünce özlemle anacağımız dizlerimizdeki yaraların iyileştiği yerdi Kamp Armen. Bin beş yüz, evet bin beş yüz Ermeni çocuğunun çocuk emeğiyle gökyüzüne yükselmiş bir cennetti orası. Zamanın ötesine geçildiğinde ulaşmayı arzuladığımız cennetin, yer yüzündeki görünümüydü Kamp Armen. Belki sizin, belki eşinizin, belki arkadaşlarınızın, belki kuzeninizin çocukluğunun geçtiği, belki ilk kez aşık olduğu, arkadaşlığı, dayanışmayı öğrendiği, anadilinde ezgiler öğrendiği, belki yeni ezgiler yazdığı cennetti Kamp Armen.

Bu yedi günde orada ne yaptık? Ne büyük yaramazlıklar yaptık biliyor musunuz? Ezgilerimizi dinledik, Koçari Ermeni halk oyununu öğrenmeye çalıştık, gerçi ben hala pek de beceremiyorum ama… Sonra, Kampı temizledik, toprağı düzledik, yakında fideler dikeceğiz. Ayıptır söylemesi, bahçedeki marulu, dereotunu, naneyi toplayıp salata yaptık, afiyetle yedik. Kamp Armen’in odalarına, oranın tarihini yaşayan ve yaşatan insanların isimlerini verdik. Mesela ben bunca zaman Rakel Dink’in odasında kaldım. Bazı arkadaşım Hrant Dink’in odasında bazılarıysa Garabet Orunöz adlı odada kaldı. Hrant ahparigle Rakel kuyriğin odalarını yan yana koyduk. Kampın eski müdürü Baron Hrant Güzelyan’ı da unutmadık… Bir sürü isimi daha yaşatmaya çalışıyoruz orada; Silva, Besse, Sevag… Başka ne yaptık? Üniversitelerden hocalar çağırdık. Galatasaray’dan, Sabancı’dan, Boğaziçi’nden hocalarla dersler yaptık yıllar sonra Kamp Armen’de. Ama Ermenice dersini unutmadık. Sevag Balıkçı’nın maması, Ani Balıkçı bizi kırmadı, Hayeren dersi yaptık onunla. Sonra tiyatro oynadık, Kamp Armen’in ve çocuklarının hikayesini oyunlaştırdık. Bu arada küçücük çocukların cıvıltısı doluştu Kamp’a eskiden olduğu gibi. Resim atölyeleri, ebru atölyeleri yaptık. Sonra, Vomank diye bir grup var ya, duymuşsundur, onlarla birlikte Hayeren şarkılar söyledik, çok güzeldi… Garabet Orunöz’leKamp’ın tarihini konuştuk… Daha bir sürü iş yaptık sayamadığım ve en önemlisi, bunların hepsini dayanışmayla yaptık. Birlikte yaptık. Ve biz bunları yaparken Hrant Dink’in cenazesinde yürüyen onurlu insanlarla birlikte yaptık.

Biz Kamp Armen’deyiz. Tarihimize, anadilimize, geleceğimize, çocukluğumuza sahip çıkmak, sizin yaşadıklarınızı yeniden yaşamamak, kaderimize razı gelmemek için oradayız. Hrant Dink’in mirasına, yolu Kamp Armen ile kesişen bin beş yüz çocuğun emeğine sahip çıkmak için. Kendilerinin kazdığı kuyunun tulumbasından su akıtacağım diye elleri nasır tutan çocukların, çocuk hayallerine sahip çıkmak için oradayız.

Düşleriniz yerle yeksan olmasın, anadilimizi özgürce konuşabilelim diye, tarihimizi yeniden hatırlayabilelim diye, güvercin tedirginliğimiz son bulsun diye, hala varız diyebilelim diye Kamp Armen’deyiz.

Nor Zartonk’lular, bizler, sizin anılarınıza, çocukluğunuza sahip çıkmak için bir haftayı doldurdu Kamp Armen’de; peki ya siz çocuklarınıza sahip çıkmayacak mısınız?