Kasım YETER
Gökten üç elma düşmüş: Biri bana, biri anlatıcıya, biri de bu öyküyü okuyana.
Nancy Krikoryan’ın ZABEL adlı romanı bu sözle başlıyor. 1915 Ermeni Kırımından çocuk yaşında kurtulup, 1980’li yıllarda Boston’da yaşama veda eden Zabel Kasparyan’ın Suriye çöllerinden İstanbul’daki bir yetimhaneye ölümler, açlık ve hastalıklarla dolu zorlu bir yolculuktan sonra gelişini ve orada zengin bir Ermeni ailesince evlat edildikten sonra Amerika’ya görücü usulle yaptığı evlilik nedeniyle gidişi sonrasında yaşadıklarını geri dönüşlerle anlatıyor.
Zabel’i okurken bir kadının çevresinde acılı bir toplumun yaşam öyküsünü de okumuş oluyoruz. Yaşamının son anlarında yaşlı bir insanda karşılaşılması olası unutkanlık, bellek yitimi gibi sorunlarla beraber, çocukluğunda yaşadığı acı ve korkuyu tekrar yaşadığını anlatan aşağıdaki alıntıyı okuduktan sonra ileriki sayfalarda sizi bekleyen trajediyi az çok tahmin ediyorsunuz.
…….
Zabel,sesini fısıltıya dönüştürerek “Geliyorlar,” dedi.
“Kim?” diye şüphelendi Arsine.
“Türkler,” dedi Zabel. “Kapıyı kıracaklar.”
“Watertown’da Fransız,Yunanlı,İtalyan ve İrlandalı var Zabel; ama Türk yok.”
“Öldürüleceğiz.”
“Saçmalamayı bırak Zabel.Yoksa Joy’un seni Ararat Bakım Evi’ne mi koymasını istersin?”
“Hayır,” dedi Zabel.
“O zaman Türkler konusunu kapat.”
“Geceleri sesler duyuyorum.”
“Onlara sessiz olmalarını söyle.”
“Bebeğini nehre atıp ardından kendi atlayan anneyi hatırlıyor musun?”
“Vay babum. Böyle konuşarak keçileri kaçıracaksın.”
1915 Ermeni Soykırımı’nı anlatan her okuduğum roman,öykü,otobiyografi ya da tarih araştırmasının neredeyse hepsinde aynı veya benzer olayları anlatıyormuş hissi uyanır.Burada,temalardaki bu denli benzerliğin eserin edebi değerini bazen düşürdüğü duygusu uyandırırken,aslında aynı zamanda Soykırımın tarihsel gerçekliğini de yansıtıyor aslında.
Nancy Krikoryan, Zabel’i anlatırken, onun kadim arkadaşı Arsine üzerinden romana kattığı mizahi tat, bu trajik öyküyü okurken yüzünüzde bazı bazı tebessümlerin oluşmasını sağlıyor. Bu trajediyi daha rahat okuyabilme olanağı sağlıyarak romanın da edebi değerini yükseltiyor.
Savaş karşıtı olmak için Ermeniler gibi bir büyük kırım yaşamak gerekmiyor elbette. Ermeniler hakkında egemen yanlı yaklaşımın aksine Ermenilerde savaş,şiddet karşıtlığı oldukça yaygın bir politik yaklaşım.
Ermenilerin yaşadıkları büyük kırımı unutmalarını beklemek nasıl bir safdillik ve haksızlık ise,onların savaş karşıtlığı için daha çok gerekçeleri var. Zabel ve oğlu Jack arasında geçen konuşmada yazar bunu bize göstermeye çalışıyor.
…
“ Neye katıldın?”
“ Orduya, anne,” diye cevapladı.
Tokat mı atsam yoksa ağlamaya mı başlasam karar veremedim. “ Vay babum! Aklını mı kaybettin. Bilmediğin, yabancı bir ülkede dolaşıp sana hiç zarar vermemiş insanlara ateş edip eve bir kutunun içinde mi dönmek istiyorsun? ” Çimenlere çömeldim ve başımı salladım.
…
1915’te yaşananlarla bitmiyor trajedi aslında. Sağ olarak kurtulanların hangi yaşta olursa olsun trajedilerinin sürdüğünü romanı okurken anlıyoruz. Zabel ve arkadaşı Arsine Anadolu’nun Haçin bölgesinde yaşanan kırımda aileleri öldürülünce küçücük yaşlarında yalnız kalırlar. Çeşitli zorluk ve tehlikeler sonunda İstanbul’a ulaştıklarında Türk yetimhanesine yerleştirilirler. Burada isimleri Neriman ve Elif olarak değiştirilir ve Ermenice konuşmaları yasaklanır. Ermenilerin isimlerine bile tahammül edemiyen bir egemen faşist zihniyet.
O yılları ve Ermenileri anlamak için ideal kitap önerilerinden biri Zabel. Romanı okuduktan sonra, daha önce benzer kitaplar okumadıysanız eğer kendinize gelmeniz biraz zaman alacaktır. Romandan geriye size sorular sorular sorular kalacak eminim. Ve bu soruların peşinde yeni kitap arayışları.
Nancy Krikoryan. Bu duyarlı yazara kitabı okuyup bitirdikten sonra içinizden bir teşekkür edeceksiniz. Bir çırpıda okunabilen kitaplardan biri ZABEL.
Pencere Yayınları’nın yaşamımıza hediye ettiği güzel kitaplardan biri daha.
kasimyeter@gmail.com