Değişecek, Değişmesi Kaçınılmaz Ortadoğu

[ A+ ] /[ A- ]

Temel DEMİRER

“Bazıları ışık, bazıları gölgenin peşine düşer.” [1]

Son günlerde, okuyup yazdığım başlıca soru(n), Ortadoğu olup çıktı…

Mesela ‘Bu Ülke’ye, “ABD ve T.‘C’ Deyince Ortadoğu…”; ‘Kaldıraç’a, “Hedef(deki) Suriye”; ‘Newroz’a, “Eşik”teki Ortadoğu ve T.‘C’…”; ‘Esmer’e de “Büyük Ortadoğu Savaşı”na Doğru (mu?)” başlıklı yazıları kaleme aldım…

Ayrıca masamın üzerinde okunmak için sırasını bekleyen, Sincan 1. Nolu F Tipi’nde yatan Sedat Ot arkadaşımın el yazmasıyla 157 sahifelik “Din, Siyasal Mücadeleler ve Ortadoğu’da Siyaset” başlıklı yapıtı var…

Aslı sorulursa Ortadoğu’da tarih hızlanırken ya da “Arap Baharı”nın “Hazan”a yönel(til)en güzergâhında tarihi kötü yanı üretirken başka türlüsü de mümkün değildi…

Tam da bu günlerde okudum Garbis Altınoğlu’nun, ‘Seçme Yazılar-Ortadoğu’[2] başlıklı çalışmasını, altını çize çize…

Hacimli ve kapsamlı çalışma, geçmiş bağıntılarıyla yakın tarihi alt üst edercesine, bilgimize sunuyor…

Hem de “Avrupa Merkezci” bakış açıları yerle yeksan ederek…

Örneğin “Literatürde, üç kıtanın (Avrupa, Afrika, Asya) birleştiği, kabaca batıda Mısır’dan doğuda Hindistan’a ve kuzeyde eski Sovyet cumhuriyetlerinden güneyde Umman (ya da Arap) Denizi’ne kadar uzanan bölgeye ‘Ortadoğu’ deniyor. ‘Ortadoğu’ terimini ortaya atanlar, Britanya ve Fransa gibi sömürgeci ülkelerdi; kendilerini dünyanın merkezi sayan bu devletler farklı bölgeleri Londra ve Paris’e uzaklıklarına göre isimlendiriyorlardı,” saptamasında işaret ettiği gibi…

Kanımca “16. Yılında İran Devrimi” (s.13), “Gazap Üzümleri” (s.33.), “Ortadoğu’da Son Tango” (s.41.), “… ‘Çöl Tilkisi’ Operasyonu” (s.59.), “İsrail’in Stratejik ve Taktiksel Hedefleri Işığında Hariri Suikastı’nın Anlamı (s.171.), “Hedef Ülke İran (s.189.), “İran Seçimlerinin Ardından” (s.385.), “Filistin Dersleri (s.355.), “… ‘Yaz Yağmurları’ Operasyonu” (s.265.), “5. Yılında 5. Afgan Savaşı” (s.303.), “Arap Devrimi Üzerine Gözlemler” (s.415.), “Kuzey Afrika ve Ortadoğu Devrimi Üzerine Bir Tartışma” (s.423.), “Libya’da Neler Oluyor?” (s.439.), “Ortadoğu Girdabında Suriye Kördüğümü” (s.489.) başlıklı yazılarıyla okuyucusuna derinlikli bir tarih dersi veren Garbis Altınoğlu, aynı zamanda da soruna mündemiç “5N, 1K”yı da yanıtlıyor…

Bu çabanın önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Alexis de Tocqueville’in, “Tarih, birkaç hakiki resimle çok sayıda kopyanın bulunduğu bir resim galerisidir,” sözüyle betimlenmesi mümkün olan resmî söylence ve maruzatlarla kendisi olmaktan çıkartılmış Ortadoğu tarihinin, ezilenlerden yana yeniden tanzimi ve tasnifi gerekiyor ki, yazarın da yaptığı bu.

Bir parantez açıp, Eric Hobsbawm ‘Kısa XX. Yüzyıl 1914-1991, Aşırılıklar Çağı’ başlıklı yapıtından, “Geçmişin ya da daha çok, kişinin çağdaş deneyimini önceki kuşakların deneyimine bağlayan toplumsal mekanizmaların yok olması, geç 20. yüzyılın en karakteristik ve ürkütücü fenomenlerinden biridir. Yüzyılın sonunda çoğu genç erkek ve kadın, içinde yaşadıkları zamanın geçmişiyle her türlü organik ilişkiden yoksun, bir tür sürekli şimdiki zaman içinde yetişti,” uyarı/ tespitini aktarmalıyım.

Söz konusu tespitin XXI. yüzyılda, Ortadoğu’da günümüz Türkiye’sinde de geçerli olduğu kanısındayım. Çünkü resmî tarihin belleksizleştirici müdahaleleri yerleşik bir “değer”(?!) hâlini alırken, resmî tarihle yüzleşerek, onu ezilenlerden yana okuyup/yazmak, yani ezilenlere mal etmek müthiş önem kazanıyor…

Ancak bununla yani ezilenlerin siyasal tarihi ile sınırlanmak yeterli olmuyor. Çünkü “Her insan her an bir kanıda olmak zorundadır, yaşamının yapısı her şeyden önce sahip olduğu kanılara bağlıdır; insanlığın en keskin değişimleri de kanıların değişimidir, inanışların güçlenmesi ya da zayıflamasıdır,”[3] diyen Jose Ortega y Gasset’in uyarısını göz ardı etmeden siyasal tarihin, devrimci sosyoloji ve din antropolojisi ile de ilişkilendirilmesi gerekiyor…

Ki, bunun bilincinde olan Garbis Altınoğlu çalışmasındaki “Arapça Bilen İmam Hatipli Uzman Çavuşlar Irak’a!” (s.113), “Başörtüsü Savaşı: Bir Uygarlıklar Çatışması mı?” (s.131.), “… ‘Terörist’ Muhammet, ‘Demokrat’ Batı” (s.237), “Karikatür Eylemleri Üzerine Bir Değerlendirme” (s.251.), “Her Fırsatta Anti-Semitizm Bildirisinin Anımsattıkları” (s.371), “Kur’an Yakma, İslâm Düşmanlığı ve Kültür Kırımı” (s.403), “Anti-Emperyalizm ve Müslümanlarımız” (s.467.), “Usame Bin Ladin’in ‘Ölümü’ Neye ve Kime Hizmet Ediyor?” (s.479.) yazılarında soruna değiniyor.

Yazarın çalışmasındaki bir diğer önemli yan; “Slavoj Zizek’in, “Demokrasi ile kapitalizm arasındaki evliliğin kırıldığı bir zaman geliyor,”[4] diye betimlenen bir kopuş güzergâhında yani V. İ. Lenin’in, “Emperyalizm, sermayenin ulus devletin sınırlarının ötesine geçmesi demektir; yeni bir tarihsel temelde ulusal baskının yayılması ve yoğunlaşması demektir,”[5] diye tanımladığı “ahvâl ve şerait”te devrimci yönteme sarılan kesinliğidir…

Hem de Noam Chomsky’nin, “Entelektüellerin binlerce yıldır süregelen görevi insanları, pasif, itaatkâr, cahil ve güdümlü hâle getirmektir,” diye dalga geçip; Soren Kiergegaard’ın da, “Soyut aydının tipik örneği kurgular ya da kuramlar üreten, felsefi bir dizge formüle eden ama gerçek olaylar alanından uzakta kafasındaki fildişi kulelerde, varoluştan bütünüyle yoksun olan ve arı soyutlamalardan ya da evrensellerden oluşan kuramsal dünyasında saklanan Hegel’ci rasyonalisttir. Soyut aydın dünyayı yalnızca uzak ve nesnel bir yolda gözlemekle yetinip hiçbir zaman ona katılmaz. Dünyaya sanki tarih sona ermiş gibi davranarak üzerine somut değil soyut düşünür,” diye mahkûm ettiği postmodern zamanların kalemşörlerine inat aydınlatıcı ve entelektüel bir çalışma…

Gerçekten de postmodern hezeyanların, liberal belkemiksizliğin dört yanı kuşattığı ucuzlukların “modern zamanlar”ında bilinemezcilik, gizemcilik, şüphecilik, tekbencilik gibi anti-felsefe anlayışları karşısında yazarın, “Kitabın; sömürgeci devletler tarafından aşağılanmış ve boyunduruk altına alınmış gerici ve despotik rejimler altında ezilmiş, emperyalist İşgal, saldırı ve müdahalelere hedef olmuş, kam ve gözyaşları iç savaşlar, askeri darbeler ve kıyımlarla akıtılmış olan Ortadoğu halklarının yakın tarihine ve kurtuluş savaşımlarına bir ölçüde ışık tutacağını umuyorum,” demesi karşılıksız değildir.

Nihayet yerküre petrol kaynaklarının üçte ikisini barındıran Ortadoğu’da halklar, bir kez daha insanlık tarihinde önemli bir rol oynamaya aday gözükürken; “Varolan devasa güç dengesizliğine rağmen bölge halkları ve onlara önderlik eden direniş örgütleri, çok büyük özverilerle yürüttükleri bu eşitsiz savaşta Yanki emperyalistleri ve onların ortak ve uşaklarına ağır darbeler indirdiler ve indirmeye de devam ediyorlar. Devrimci bir önderlikten yoksun olan bu halklar, objektif olarak, özelde ABD emperyalizminin tüm insanlığı maddî ve manevî olarak köleleştirme ve genelde emperyalizmin insanlığı bir dejenerasyon ve barbarlık batağına çekme girişimine karşı direnişin en ön hattında yer alıyorlar. Kökleri uzak geçmişin derinliklerine uzanan Ortadoğu ve özellikle Ortadoğu halkları bir kez daha insanlık tarihinde önemli bir rol oynamaya aday gözüküyor. Gelişmelerin bence olumlu olarak yanıtlayacağı soru şu: Acaba Ortadoğu halklarının bu direniş süreci, emekçi insanlığın uyanışına, gerçek uygarlık bayrağını yükseltmesine ve onun yeni ve daha devrimci bir Rönesans’ın eşiğine varmasına katkı yapabilir, onun yolunu açabilir mi?” sorusuyla yazar, hepimize bir kez daha bir Japon Atasözü’nün, “Yedi defa düşsen bile sekizincide yine ayağa kalk”; Sigmund Freud’un, “Bil ki, önemli değildir kaç kez yenildiğin… Çünkü asıl önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğabildiğin,” sözlerinin anımsanması gerektiğine işaret ediyor…

Malum, “Dara xwezîya şîn nabe,” der bir Kürt Atasözü; Türkçesi de “Keşkenin ağacı yeşermez,” demektir!

O hâlde değişecek, değişmesi kaçınılmaz Ortadoğu’yu daha iyi kavramak ve müdahale etmek için okuyun Garbis Altınoğlu’nun çalışmasını…

NOTLAR
[1] T. S. Eliot.
[2] Garbis Altınoğlu, Seçme Yazılar-Ortadoğu, Belge Yay., Ekim 2011, 520 sayfa.
[3] Jose Ortega y Gasset, Sistem Olarak Tarih, Çev: Neyyire Gül Işık, Türkiye İş Bankası Yay., 2011, s.4.
[4] “Slavoj Zizek: Kapitalizm Demokrasi Getirmez”, Cumhuriyet, 29 Ocak 2012, s.7.
[5] V. İ. Lenin, Toplu Eserler, cilt:27.