Etyen Mahçupyan, AKP’yi Meşrulaştırıyor

[ A+ ] /[ A- ]

Ahmet Meriç ŞENYÜZ
BirGün Gazetesi

Hrant Dink’in sağlığında en yakınında bulunanlardan Ermeni Sosyalist Sayat Tekir, “Hrant’ın parazitleri” adlı yazısında Dink cinayetinin peşini bırakmayan tüm solculara Ergenekoncu yaftası asan Mahçupyan’a şu yanıtı verdi: Mahçupyan, AKP iktidarını meşrulaştırmaya çalışıyor, okumak zaman kaybıdır.

Balık Pazarı’nda Ermeni Kültür ve Dayanışma Derneği’ndeyim. Bir odada Nor Radyo’nun yayını yapılıyor. Bir yanda Ermenice tiyatro oyunu provaları var. Her halinden anlaşılıyor ki, burası bir tabela derneği değil. Canlı capcanlı bir şeyler üretmeye çalışan bir topluluk yürütüyor burada işleri. Benim orada bulunma amacım ise, sağlığında Hrant Dink’in en yakınları arasında bulunmuş bir sosyalist Ermeniyle Sayat Tekir’le röportaj yapmak. Tekir, şu an Ermenistan basınına haberler yapan devrimci bir gazeteci. Ona özellikle, Etyen Mahçupyan’ın “Hrant’ın Parazitleri” başlıklı hakaret ve iftiralarla dolu yazısını soruyorum. Sayat, çok özenli kimseyi kırmamaya çalışan bir dil kullanıyor. Of the record çok öfkeli şeyler söylese de kayıt tuşuna bastığımda öfkesine hakim oluyor. Ermeni toplumuna zarar verecek herhangi bir söz söylememek için elinden geleni yapıyor. Onun bu tavrına saygı duyuyorum. Yine de Ermeni toplumu içindeki asıl parazitleri, teşhir etmek için de onu biraz zorluyorum. Sonuçta ortaya ilginç bir röportaj çıkıyor. Keyifle okuyacağınızı umuyorum.

Sayat önce seni bir tanıyalım. Ne iş yapıyorsun, kaç yaşındasın, nerelisin vs.?

28 yaşındayım İstanbulluyum ilk, orta ve liseyi Ermeni okullarında okudum. Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde Fizik okudum. Şimdi de Mimar Sinan Üniversitesi’nde Sosyoloji yüksek lisansı yapıyorum. BirGün’de, CNN Türk’te, Agos’ta, Hrant Dink Vakfı’nda da çalıştım. Şimdi de serbest muhabirlik yapıyorum, ağırlıklı olarak Ermenistan gazetelerine… Nor Zartonk’un kuruluşundan itibaren içinde bulundum. Nor Radyo’nun kurucuları arasında yer aldım.

Hrant Dink’i tanır mıydın?

Evet. Ben 1999’dan beri Agos’a giderim. İlk defa Lise 1’de Ermenice dönem ödevi için Sarkis Sagopyan’la görüşmek için… O zaman Hrant Dink uzun boylu sürekli koşuşturan bir adamdı benim için. İlk izlenimlerim böyleydi tabii daha sonra uzun yıllar devam etti tanışıklığımız.

Nasıl hitap ederdin ona ‘Hrant Ağabey’ mi derdin?

‘Ahparik’ de derdim, ‘Hrant Ağabey’ de derdim. ‘Baron’ da derdim bazen ‘bey’ demek Ermenice. 301 davasında yanındaydık. Hatta, Barış İnce falan da vardı, faşistler bize saldırmıştı. O zamanlar daha samimiydik, ‘Abi’ de derdim. Daha sonraki dönemlerde Yaşam Radyo’da program yaparken röportaj yapmıştık. İki-üç ayda bir görüşürdük mutlaka. Bayramlarda mutlaka arardım. Sadece 2007’deki bayramda arayamadım o yıl da kaybettik içimde büyük bir acıdır o bayramda atlamış olmak.

“En büyük acım son Noel’de aramamış olmak”

Hangi bayram?

6 Ocak Noel… Tam da Noel’de de değil aslında 3’ü 4’ü gibi arardım ki her sene, hem yeni yılını kutlayayım hem Noel’ini kutlayayım diye… 2007’de iş yoğunluğundan atladım, hâlâ da üzülürüm, o yıl niye aramadım diye. En son o beni aramıştı. Aralık gibi, o dönem Ermeni toplumu içinde bir sıkışma bir çatışma vardı, bunu nasıl aşarız diye aramıştı. O zaman Ermeni toplumu içinde muhafazakarlarla, Hrant Dink’in temsil ettiği kesim arasında bir ayrışma vardı. Doğaldır bu her toplum içinde olur.

Elbette Türk toplumunda nasıl oluyorsa Ermeni toplumunda olması da normal…

İşte o süreçte ben daha çok Hrant Abi’nin durduğu yerde duruyordum, onun söylemlerini destekliyordum onunla ilgili olarak aramıştı. Statükoyu korumak isteyenlerin uyguladıkları bazı baskılar vardı. Hrant Abi’yle son konuşmamız öyle oldu.

“Sağcı Mahçupyan’ı niye ciddiye alayım?”

Günümüze biraz gelelim istiyorum tam bu noktada Ermeni toplumu içinde muhafazakar kanadı temsil eden isimlerden Etyen Mahçupyan, “Hrant’ın Parazitleri” diye bir yazı yazdı. Yazıda açıktan ismi geçen Ece Temelkuran’ın dışında, yazının hedefinde, Dink cinayetinde Cemaat’in rolüne vurgu yapan herkes bir şekilde vardı sanırım. Ne düşünüyorsun bu yazı hakkında?

Mahçupyan, liberal, sağcı bir yazar. Ben durduğum yerden baktığımda sağcı bir yazarın yazdıkları beni niye etkilesin diye düşünüyorum. Niye bu kadar önemseyeyim. Zannediyorum ki, Mahçupyan zeki bir insandır. Kendisini nasıl okutturacağını bilen bir insandır. Böyle bir yazıyı solcuların okuyacağını bilir ve onlara okutmanın yolunu da bulur. Görüşlerine saygı duyarım ancak işi yaftalamak ya da hakaret etmek boyutuna vardırdığı için insan tepki vermeden duramıyor. Ece de, Ahmet de, Nedim de sahipsiz değil.

Senin kişisel görüşünü merak ediyorum yazı hakkında… Çünkü o yazıda Cemaatçi olduğu iddia edilen polislerin Dink cinayetinde rolü olduğuna ya da AKP’nin bu konuda ihmallerine dikkat çeken neredeyse herkese ‘Siz Ergenekoncusunuz’ deniyor, özetle…

Sayın Mahçupyan’ın kendi görüşüdür. Ancak bir de gerçekler var. Davanın sonucunu görüyoruz. Kamu görevlileri hakkında hiçbir soruşturma açılmadığını görüyoruz. Böyle gerçekler varken böyle bir değerlendirme yapmak mümkün mü?Ancak biz oradan çekilip onun yazısını bir yana bırakıp manzaraya bakalım. AKP legal ya da illegal kamuyla ilintili olan kimseye soruşturma açtırmamıştır. Kaldı ki, cinayetten önce, şimdi demokrasi havariliğine savunan Cemil Çiçek’in yaptığı açıklamaları da biliyoruz. Evet, Ergenekoncular, ırkçılar, belirli ocaklar bir taraftan bu cinayetin içindedir. Ama evet, AKP de bu cinayetin bir yanından içindedir. En azından soruşturma aşamasında yeterince sorumlu davranmayarak cinayete ortak olmuştur. Adalet yerini bulmadı, sonuçtan memnun değiliz şeklinde timsah gözyaşları döken bir yerdedir AKP. Etyen Mahçupyan’ın yazısını bir yana koyduğumuzda bunu görüyoruz. Kaldı ki Etyen Mahçupyan’ın yazısını bu kadar okumak yerine, insanlar Gramsci okusun, Althusser okusun, Marksist klasikleri okusanlar… Bizim bence Mahçupyan’ın yazılarını okumaktan daha önemli uğraşlarımız olmalı. Mahçupyan’ın yazılarıyla uğraşmaktansa solu nasıl bir araya getireceğiz bunun üzerinde dursak daha iyi ederiz. Hava durumunu okumak bile Mahçupyan’ı okumaktan daha faydalı olur. En azından havanın ne olacağını öğreniriz. Mahçupyan’dan öğreneceğimiz pek bir şey yok.

“Mahçupyan mahkemelerde niye yoktu?”

Nedim Şener’in kitabında Dink cinayetinin yalnız iddia edilen ‘Ergenekon Terörü Örgütü’ ile bağı değil aynı zamanda polis teşkilatı içerisindeki F-Tipi yapılanmayla ilişkisi bütün açıklığıyla ortaya konuyor. Bu ortadayken tek suç iddia edilen ETÖ’nündür diyebilir miyiz?

Başta Ergenekon soruşturmaları başlayınca. Kemal Kerinçsiz, Veli Küçük vs. tutuklanınca gerçekten darbeler ve siyasi cinayetlerle yüzleşileceği umudu doğdu içimizde. Bu davalar sulandı, sulandı, sulandı. Gördük ki, AKP’nin amacı Ergenekon’un yerine, kendi adamlarını yerleştirmekmiş. Hrant Dink davasının sonucu da bize bunu net bir şekilde gösterdi. Ergenekon davasının benim için geldiği en son yer, Ahmet’le, Nedim’in ‘abilerimizin’ tutuklanmasıdır. Ahmet’in de Nedim’in de yazılarını takip ediyordum. Her ikisinin de Dink cinayetini araştırmaktan kaynaklı bir baskıya uğradıklarını görebiliyordum. Ancak, Mahçupyan, “Çorbadaki Kıl” yazısında da, son “Hrant’ın Parazitleri” yazısında sürekli olarak Nedim Şener’i, cinayette polis kanadının üzerine gitmekle ama askeri kanadın üzerine gitmemekle suçladı. Peki, askeri kanadı ortaya çıkarmak için Etyen Mahçupyan ne yaptı? Duruşmalar öncesinde yapılan protestolarda Mahçupyan niye yoktu? Biz orada adalet çağrısında bulunurken, Hrant’ın çok yakın arkadaşı olduğunu söyleyen Mahçupyan niye aramızda yoktu?

Gelmedi mi oralara?

İçeride belki davayı takip etmiştir ama mahkeme önündeki protestolar da yoktu. Dink ailesi protestolara katıldı ama Mahçupyan’ı görmedim. Belki içeride duruşma salonundadır.

Gerçi, ben karar duruşmasını izledim, orada içeride de yoktu Mahçupyan…

Biz 301 duruşmalarında Hrant Abi’ye destek olmaya giderken, faşistlerden, sağcılardan dayak yerken yanımızda yine Mahçupyan yoktu. Yaşları 17’den 60’a kadar uzanan sosyalistler vardı. ÖDP’li gençler vardı. Bunu da unutmayız, göz ardı etmeyiz. Bu çarpıtılacak bir şey değil. Öyle bir dava vardı ve orada yanımızda sosyalistler vardı. Belki içeride duruşma salonundadır, bilmediğim için suçlamak istemem ama biz aileyle dışarıdayken keşke Mahçupyan da yanımızda olsaydı da o sese bir ses de o katsaydı.

Mahçupyan, Hrant Dink’in katledilmesinden sonra Agos’un başına geçti. O dönemde, aralarında Karin Karakaşlı’nın da bulunduğu, Hrant’ın döneminde bu gazeteyi sırtlamış pek çok insanı tasfiye ettiği bir gerçek… Bu konuda ne düşünüyorsun?

BirGün patronsuz bir gazete ama Agos’un genel yayın yönetmeni var. Mahçupyan’ın o dönem Agos’a gelmesi önemli bir şeydir. Ermeni toplumu ciddi tehditler altındayken, kiliseleri saldırılara uğrarken Agos’un başına geçmesi önemlidir. Hakkını yemeyelim. Ancak, kendi bir ideolojisi vardır. Mahçupyan buna göre bir kadro kurmuştur. Sen bir patronsuz gazeteden geliyorsun BirGün’de ben de çalıştım orada öyle bir şey olmaz. Hani yeni gelen yeni kadrosunu kurar falan olmaz BirGün’de, gönderirler o yeni geleni ama Agos farklı… Yeni gelen yayın yönetmeni kendine göre bir gazete yapmıştır. Agos’ta bir hiyerarşi vardır, ona göre bir gazete yapmıştır. Hrant da kendi anlayışına göre bir gazete yapmıştır, Etyen Mahçupyan de kendi anlayışına göre bir gazete yapmıştır. Şimdi Rober de kendi anlayışına göre bir gazete yapmaktadır.

“Hrant’ın Agos’u Hrant’a, Etyen Mahçupyan’ın Agos’û Etyen Mahçupyan’a benziyordu”

Tam da onu soracaktım. Sen Agos’la yakın ilişkisi olan bir insansın o Hrant Dink’in Agos’unu, Etyen Mahçupyan’ın Agos’unu ve Rober Koptaş’ın Agos’unu bize bir mukayese edebilir misin?

Beni sıkıntıya düşürecek sorular soruyorsun. Şöyle söyleyeyim; Hrant’ın Agos’u kendisine benziyordu. Hrant Dink’le, Etyen Mahçupyan’ın kendisinin de farklı olduğunu ideolojik anlamda, duruş anlamında farklı olduğunu söylemek gerek. Bir yerde şöyle yazılmıştı: “Hrant’ın gazetesi Hrant’ a benziyordu Etyen Mahçupyan’ın gazetesi de Etyen Mahçupyan’a benziyordu” diye. Evet Etyen Mahçupyan’ın gazetesi Etyen Mahçupyan gibi içerikliydi, kalabalıktı, birikimi fazlaydı, sayfa sayısı fazlaydı. Etyen Mahçupyan’ın durduğu yerde duruyordu. Hrant ’ın gazetesi Hrant gibi içtendi, sıcaktı, hataları barındırıyordu içinde. Bir sürü hatayı barındırıyordu ama sıcaklık onu örtüyordu ve ilkti.

Peki, Rober Koptaş dönemindeki Agos nasıl, şimdiki Agos yani, bir nebze olsun Mahçupyan dönemine göre bir çizgi düzeltmesi olmuş gibi bir izlenim alıyorum ben. Sen ne düşünüyorsun?

Hrant Dink dönemi senin dediğin gibi çok acımasızcaydı. Zordu Agos’u çıkarmak. Ancak o dönemde gazetenin birçok açıdan çok ama çok sağlam bir duruşu vardı. Mahçupyan döneminde gazetenin geliştiğini inkar edemeyiz ama bana kalırsa çok fazla AKP’cilik yaptı Agos. Rober döneminde ben de tekrar biraz olsun bir düzeltme olduğunu düşünüyorum . Yani AKP ye mesafe açısından. Benim kişisel fikrim bu.

Biraz sıkıntılı bir durum bu benim için çünkü Rober’le görüşüyoruz sık sık. Ancak şunu söylemek durumundayım. Referandum döneminde ben bir okuyucusu olarak gazetenin tavrını pek beğenmemiştim.

Yetmez ama evet, tavrı almışlardı.

Evet, evet bu tavır vardı. Ben pek hoşlanmamıştım bu tavırdan. Ama hani sonuçta diğer fikirlere de az da olsa yer vermişlerdi.

Kendini ifade ettin mi mesela Koptaş’la sohbetlerinizde.

Evet bunları konuştum Rober kendisinin niye anayasa değişikliğine ‘evet’ dediğini temellendirerek anlattı. Onun kendi görüşüydü. Saygı duymak lazım.

Siz Nor Zartonk olarak nasıl tavır aldınız referandumda?

Bizde açıkçası boykot ve hayır tutumları tartışıldı. Biz en sonunda ‘boykot’ tavrına karar verdik.

Deklare ettiniz mi bunu kamuoyuna?

Etmedik ama boykotla ilgili yazılar koyduk, siteye… Yine de, ‘hayır’ diyenler de vardı.

Anlıyorum geniş bir topluluksunuz sonuçta ‘evet’ diyenler de olmuştur.

Hayır evet diyen olmadı. Böyle bir şey hiç tartışılmadı.

“Ece’yi anlıyorum, bu yaftalamaya herkes aynı yanıtı verir”

Bir soru daha soracağım, bu konuyla ilgili, Ece Temelkuran’la bir röportaj yaptım orada Temelkuran, “Etyen Mahçupyan, AKP’yi meşrulaştırmak için kendi arkadaşının yerde yatan bedenini kullanan bir adamdır” anlamında bir şey söyledi. Sonra duyduk ki bu Hrant’ın Arkadaşları çevresinde ciddi bir rahatsızlık yaratmış.

Beni burada en çok üzen şey mevzunun Hrant Dink, üzerinden gidiyor olması. Hani şöyle bir durum var. Mahçupyan’ın bir savı var, Hrant Dink kullanılıyor solcular tarafından. Kullananlar var mıdır? Mutlaka vardır. Ama gerçekten Hrant olan Hrant’ın düşüncelerini savunanlar da vardır ki bunlar bence kıymetlidir. Bir sürü insanın bir sürü başörtülü başı açık ya da işte liberal sosyal demokrat ya da sosyalist binlerce insanız “Hepimiz Hrantız” diyerek gerçekten bir araya gelmesi bu anlamda belki de en güzel cevap. Belki biraz sert bir cevap vermiş Temelkuran ama ben anlayabiliyorum. Böyle bir yaftalama bana da yapılsa belki ben de aynı cevabı verebilirdim. Esas olan konuyu Hrant Dink’ten çıkarıp asıl meseleye gelmek.

Nedir o asıl mesele?

Bir biat kültürü dayatılmaya çalışılıyor, AKP tarafından Türkiye toplumuna… Bunu her yerde görüyoruz üniversitelerde görüyoruz, sosyal hayatımızda görüyoruz hastanelerde görüyoruz yeni sağlık yasalarıyla. Bunu işte, terörle mücadele yasasının değişmesiyle sokakta görüyoruz. Hani artık çok rahat bir biçimde hepimiz terör suçlusu olarak yargılanabiliyoruz. Öbür taraftan sizin gazetenizde de Zahit Akman’la ilgili bir haber vardı geçen hafta. Zahit Akman gibilere de bu adalet sistemi bir türlü şey yapmıyor.

Öte yandan 100’ü aşkın gazeteci ise tutuklu, bizim muhabirimiz Zeynep Kuray da onlar arasında mesela…

Zeynep’i de tanırım mesela hani az çok. Zahit Akman olayında ne oldu? Üç ay hapiste kaldı. Sonra daha fazla tutukluluğu sürerse, tutukluluk cezaya dönüşür dediler ve tahliye edildi. Öbür tarafta senelerdir suçunu bile bilmeden tutuklu yargılanıp, hakim karşısına geçmeyi bekleyenler var. KCK tutuklamalarında gösterilen o kelepçeli fotoğrafın bize demek istediği şey şu: Kürt hareketinden uzak durun yoksa başınıza bunlar gelir. Sonra öğrenciler de tutuklanmaya başladı. Oradaki mesaj; okulunuza dersinize gidin okuyun paşa paşa dindar bir nesil olun. Her şeye itaat edin. İşte böyle bir dönemden geçiyoruz. Neo-liberalizm bu dönemin ekonomi politik anlamda baskın ideolojisi…

“Etyen Mahçupyan biat anlayışının Ermeni toplumundaki izdüşümü”

Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada…

Elbette, İngiltere’de ABD’de gördük bunu biz. Muhafazakar bir hükümet, dindar gençlik yaratmaya çalışan bir hükümet ve din yoluyla biat kültürü yaratmaya çalışan hükümet. Etyen Mahçupyan da, bu anlayışın Ermeni toplumundaki temsiliyeti rolünü üstleniyor esas olarak. AKP döneminde bazı şeyler yapıldı onu inkar etmiyoruz ama bu biat kültürüne teslim olmamızı da kimse beklemesin.

AKP döneminde bazı olumlu adımlar atıldığı konusunda tüm Türkiye Ermenileri hemfikir sanırım zira önceki hükümetler son derece ırkçı ve şovendi ancak öte yandan bu “dindar gençlik” yetiştireceğiz söylemleri rahatsız etmiyor mu Ermeni toplumunu?

Şu anda iktidar bir padişah psikozunda ve karşısındakini de kul zannediyor. Ancak buna karşı toplumsal muhalefet bir araya gelecektir. Yeterli mi değil tabii ki… Yine de şunu görüyoruz AKP’nin politikalarına karşı Ermeni toplumunda da bir tepki uyanıyor. AKP bu tepkiyi de bir yandan yönlendirmek istiyor. Bence Mahçupyan’ın yapmak istediği şey de bu…

Uyanan tepkiyi yatıştırmak mı?

Bir yerde bu bir de şöyle bir gerçek var Ermeni toplumu içinde ciddi bir CHP damarı var. Mahçupyan, bu damarı pasifize etmek için de uğraşıyor. CHP’nin ulusalcı ideolojisini savunmama anlamında değerli yazılar da yazıyor. Ancak öte yandan tek derdimiz CHP zihniyeti mi? Öbür tarafta AKP var MHP var ciddi sıkıntılar var. Genel Sağlık Sigortası ya da “dindar nesil yetiştireceğiz” söylemi onlar da uyandırıyor Ermeni toplumunu…