Elif Görgü
Evrensel Gazetesi
“Ben Elazığ’ın Maden ilçesinde doğdum. Annemin Ermeni olduğunu ve 1915’li o karanlık yıllarda tüm ailesinden ayrılmak zorunda bırakıldığını biliyorum. Annem, ailesinden kalanların Marsilya’da ve Amerika’da olduğunu söylerdi. Kendisinin Elazığ’ın Tadım köyünden ve isminin Yeksapet Tumasyan olduğunu biliyorum. Bundan başka bilgim yok.
“Ben Elazığ’ın Maden ilçesinde doğdum. Annemin Ermeni olduğunu ve 1915’li o karanlık yıllarda tüm ailesinden ayrılmak zorunda bırakıldığını biliyorum. Annem, ailesinden kalanların Marsilya’da ve Amerika’da olduğunu söylerdi. Kendisinin Elazığ’ın Tadım köyünden ve isminin Yeksapet Tumasyan olduğunu biliyorum. Bundan başka bilgim yok. Annem 1978 yılında öldü. Anne, baba ve kardeşlerine hasret gitti. Annemi her düşündüğümde onun ailesine hasret ölümü beni çok üzüyor. Anne tarafımdan akrabalarımı bulmak istiyorum. Bu konuda yardımcı olmanızı rica ediyorum. Ekrem Ü.”
Köklerini, kökenini bulma ihtiyacı en çok da o köklerden zorla koparılıp parçalanmış; başka topraklarda, farklı çiçekler açmak zorunda kalmışlar için önemli olmalı.
Aslını aramaktan, arayıp bulduysan bundan mutlu olmaktan korkmak ise bizim ülkemizde en çok Ermenilere, hatta resmi tarih kurumuzun başkanının deyişiyle “maalesef Ermeni dönmesi” olanlara özgü olsa gerek. Malum, Hrant Dink suikastını tetikleyen süreç, Sabiha Gökçen’in aslen Ermeni olduğunu ileri sürmesiyle başlamıştı. “Terörist” demek yetmeyince “Ermeni dönmesi” diye eklemek de alışkanlıktı ülkemizde. Hatta Van YYÜ Üniversitesi eski Rektörü Yücel Aşkın’ın da yaptığı gibi mesela, dedenizin Ermeni olduğu “ortaya çıkartılınca”, onun ülkeye ne kadar yararlı bir Ermeni olduğunu ispatlamanız gerekiyordu. Tıpkı Kürtseniz, atalarınızın Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda ülke için nasıl savaştığını söylemek zorunda hissetmeniz gibi…
Cesaret edenler…
Bütün bunlara rağmen ailesinin köklerini arama “cesareti”ni gösterenlerin sayısı da giderek artıyor. Artıyor olmalı ki Agos gazetesine, akrabalarını arayanların verdiği ilanlarla başlayan süreç, Paris’ten Berlin’e, oradan Lübnan’a kadar genişleyen uluslararası bir proje haline geldi.
“Akrabamı Arıyorum” projesinin ilk denemesi 2006 yılında Galata Görünürlük Projesi kapsamında bir performans denemesi olarak başladı. Projeyi bir günlük bir “etkinlik” olmaktan çıkararak uluslararası çapta büyüten Hadig ve Nor Zartonk grupları ise Ermeni gençlerden oluşuyor. İlanlar artık Agos’un yanı sıra yeni kurulan “www.akrabamiariyorum.com” internet sitesinde de yayınlanıyor. Afişler ise sadece Galata sokaklarını değil, Almanya, Fransa ve Lübnan’daki otobüs duraklarını ya da elektrik direklerini de süslüyor; kurumaya yüz tutmuş, terk edilmiş kökleri yeşertmek için İngilizce, Arapça ve Fransızca olarak da sesleniyor.
Bir gerçeği görünür kılmak için…
Proje koordinatörü Aris Nalcı, projeyi yurtdışına yaymanın çok da zor olmadığını, “Dünyanın her yerinde Ermeni var sonuçta” diyerek açıklıyor. Başta bu ilanların altında başka niyetler aranmasından çekinildiğini, ama bunun aşıldığını da ekliyor. Asıl amacın, bir yandan insanların gerçekten akrabalarını bulmalarını sağlamak, ama diğer bir yandan ise böyle bir toplumsal gerçekliği de görünür kılmak olduğunu vurguluyor Nalcı: “Sokaklara verdiğimiz ilanların sayısı ne kadar çok olursa olsun, o ilanla akrabana ulaşma umudun belki de yüzde 1. Ama zaten o yüzde 1’lik umut, seni bunu yapmaya iten güç. Dolayısıyla da birilerini bulmaktan öte, başka bir işe de yarıyor bu ilanlar. Bakın ‘birileri akrabalarını arıyor’u vurguluyor. İnsanlar güç alıyorlar.”
Proje fikri nasıl ortaya çıktı?
2006 yılında Galata’da Görünürlük Projesi adında etkinlikler dizisi yapıldı. Bizim de aklımıza Akrabamı Arıyorum projesi geldi. Akrabasını arayan insanların Agos’a verdikleri ilanların bir şekilde sokaklara, halka inmesi biçimindeydi bu. O zaman bir performans eylemdi. O dönem 500 ilan yapıştırabildik. Hatta İngiltere’den turistik amaçla gelen biri, tesadüfen kendi akrabasını buldu bu ilanlarla. Bu sene yine Görünürlük Projesi çerçevesinde etkinliği tekrarladık. Bu sefer Agos gönüllü muhabirlerinden oluşan iki ekip var, Hadig ve Nor Zartonk isimli. Ermeni toplumunun genç ve sivil iki hareketi. Bu arkadaşlarla nasıl daha da geliştirebiliriz diye konuştuk. Projeyi Paris, Almanya, Beyrut ve Türkiye’de yapalım dedik. Herkes arkadaşlarına ulaştı. Dünyanın her yerinde Ermeni var sonuçta. Proje “görünürlük projesi” kapsamından uluslararası başka bir işe dönüştü. Berlin’de, Köln’de, Paris’te; Ermenilerin ve Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde çalışıldı. 5 bine yakın ilan dağıtıldı. İlanlar Fransızcaya, Arapçaya, Almancaya çevrildi. İmece usulü çalıştık. İnternet sitesini açtık. Ancak kullanışlı olmadığını fark ettik sitenin, daha işlevsel olması için bir forum, facebook gibi alan oluşturmak gerekiyor. Önümüzdeki sene büyük ihtimalle Ermenistan’da ve Ermenice olacaktır.
Bu şekilde akrabasını bulanlar var mı? Haberiniz oluyor mu?
Zaten bulanlar bize haber veriyor ve Agos’ta o ailenin hikayesini de anlatıyoruz. Bunların bariz örneği Avukat Fethiye Çetin’dir. BBC’de program yapan 50 yaşında meşhur bir talk şov sunucusu var. O, Kapalıçarşı’da akrabasını bulmuştu. O, bunun üzerine bir belgesel çekti ve bu belgesel BBC’de yayınlandı. Daha çok örnekler var. Binaların sahiplerini arayan da var, mirasçısını arayan da…
Bugüne kadar Agos’a gelip de ‘Benim de anneannem var’ demeyen yok gibi. Çok iç içe geçmiş kültürlerden, çok iç içe geçmiş geleneklerden bahsediyoruz.
Çok eskide kalmış yakınlarını bulmak neden önemli?
Herkes ister köklerini öğrenmek. Yoksa Ermeni toplumunun ‘aman herkes ananesini bulsun’ diye bir çabası olduğunu sanmıyorum. Çünkü daha konservatif yapıya sahip bir toplum. Tam tersi, ‘aman bulmasın sessiz kalsınlar’ gibi bir eğilim var. Ama insanların kimliklerini araştırıp bulması, bence önemli bir yol kat ettiğimizi gösteriyor; birileri kimliklerini merak ediyor. İnsan bilmek ister, bu insanın yapısında olan bir şey. Bilmek istemeyenin kesin bir şeyi vardır, unutmak istediği bir şey vardır.