Ermeni Toplumundan Dayatmaya Karşı Ortak Tavır

[ A+ ] /[ A- ]

Agos Gazetesi

İstanbul Valiliği kanalıyla Patrikliğe tebliğ edilen ‘patrik genel vekili’ seçilmesi yönündeki karar, Ermeni toplumu tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Hafta boyunca, çeşitli ortamlarda bir araya gelen insanların ana tartışma konusu, hükümetin patrik seçimi kararını rafa kaldıran uygulaması ve Ruhani Kurul’un herhangi bir itirazda bulunmadan patrik genel vekili seçimini yapmasaydı.

Ancak uzun zamandır belki de ilk kez, Ermeni toplumunun büyük bir çoğunluğu ortak bir tavır benimseyerek, bu karara boyun eğilmemesi ve toplumun ruhani önderini kendi oyuyla seçme hakkının elinden alınmasına yönelik bu girişime karşı her platformda mücadele verilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Agos’un görüşlerine başvurduğu kişiler de, aralarındaki çeşitli görüş farklılıklarına rağmen, ortaya çıkan manzaranın kabul edilemez olduğuna ve toplumun bu karara direnmesi gerektiğini savunuyor.

“Patrik seçimi için çaba sarf edilmeli”

ALBER KEŞİŞ (İstanbul Üni. Öğretim Görevlisi)

Patrik seçimi konusunda gelinen noktayı tam bir açmaz olarak değerlendiriyorum. Anlayabildiğim kadarıyla mevcut olağanüstü durumu düzenleyen net bir mevzuat hükmü yok. Sorunun çözümü için taraflar devletten gelecek icazeti bekliyorlardı. Gelen yanıt sorunu daha da karmaşıklaştırdı. Ancak her ne olursa olsun, Genel Patrik Vekilliği’ne bir gecede atama yapılması, diğer patrik adaylarının yok sayılması ve muhtemelen haberdar dahi edilmemeleri, Ermeni toplumu için çok sorunlu bir döneme girdiğimize işaret ediyor.

Çözüm için sorunun doğru teşhis edilmesi şart. Patrik seçimi için, patriklik makamının boş olması gerekiyor. Bu durum, ancak patriğin vefatı, istifası ya da üst otoriteler tarafından görevine son verilmesi halinde mümkün olabiliyor. Bu şartların herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda mevzuat gereği seçime gidilebiliyor. Ancak mevcut durumda, patrik hazretleri rahatsızlığı nedeniyle kendi iradesiyle istifasını verecek durumda olmadığından resmi olarak patriklik makamının boş bulunmaması, patrik veya eş patrik seçimi gibi alternatifleri gündeme getirdiyse de sonuç alınamadı. Maruz kalınan bu yeni ve somut durumu dikkate alarak ilgili mevzuatta gerekli düzenlemelerin yapılması, yasal boşlukların doldurulması ve patrik seçimine gidilmesi yönünde çaba sarf edilmesi en doğru tercih olacaktır.

“Seçim talebi engellenmemeli”

HARUT ÖZER (İşadamı)

Bu sonucun kabul edilmesi mümkün değil. Devlet, 1990 tarihinde, “Patrik seçimini doğrudan ruhaniler yapsın” kararını tebliğ ettiğinde, aldığı büyük tepki üzerine bu talebini iptal etmiş, 1863 Nizamnamesi ve 1961 Talimatnamesi’nde olduğu gibi uygulamaya devam edilmişti.

Bugün şartların uygun, muhatabın hazır olduğuna ikna olan devlet yetkilileri, farklı gözüken, ancak benzer bir sonuç üreten tebligatını yapmıştır. Gelen tebligatı bir oldubitti telaşı ile kabul ederek, “Devlet böyle istiyordu biz de yaptık, sorun çözüldü” diyenler bilmeliler ki, tarihi bir hata yapıyorlar. Çünkü gelen yazı incelendiğinde, Ruhani Kurul, “Müteşebbis Heyet kurulmasının hukuki nedenlerinin oluşmadığı” ifadesini kabul etmiş ve Heyet’i lağvettiğini tebliğ etmiştir. Öncelikle Ruhani Kurul’un böyle bir yetkisi yoktur.

Toplumun seçim beklediği zamanda, Valilik yazısını adres göstererek sivillerin seçim hakkını oldubitti ile ortadan kaldıranlar toplumun yeterince duyarlı davranmayacağını, yapılacak eleştiri ve girişimlerin makama saygısızlık, toplum içi çatışmaya yol açacağı kaygısıyla sineye çekeceklerini sanabilir. Toplumun duyarlığını ciddiye almayanların daha önce olduğu gibi gereken yanıtı alacaklarını düşünüyorum.

Hükümet, Ermeni vatandaşların aidiyet duygularını güçlendiren birçok ilke imza atmışken, bu sorunun bir parçası olmamalı. Toplumun kendi seçimini yapmasına engel olunmamalıdır.

Öncelikle bugüne kadar yaşanan sürecin topluma farklı anlatılmasının sonucunda oluşan bilgi kirliliği halledilmeli. Bunun için basın ve alternatif medya enstrümanları toplumun sesini sürekli aktararak, “T.C. laik ve demokratik bir hukuk devletidir” diyen yetkililerin, azınlıkların Anayasal eşitliğinden söz ederken Ermenilerin ruhani önderlerini seçme hakkını elinden almasının gerekçelerinin adil olmadığını ifade etmelidir.

Müteşebbis Heyet bugüne kadar gösterdiği kararlılıkla görevine devam etmeli ve İçişleri Bakanlığı’na verdiği dilekçesindeki talepleri gerçekleşene kadar tüm yasal yolları denemelidir.

Toplum Patriklik makamına her zaman saygı göstermiştir, meşru bir seçimle o makamın doldurulmasının önünde hiçbir engel yoktur. Patriklik makamı seçimle doldurulduğunda, meşruiyetini halkından alan her lider gibi, patriğimiz de toplum nezdinde protokol değil, gerçek saygıyı hak edecektir.

“Katılımcı ortam sağlanmalı, halk oy kullanmalı”

ARLET İNCİDÜZEN (Gazeteci)

Patriklik yetkilileri, öteden bu yana Patrik II. Mesrob’un sağlık durumu hakkında sağlıklı bir bilgilendirme yapmadı. Patrik II. Mesrob’un sağlık durumunun bu seviyeye gelmesini, nasıl olur da yakınındaki ruhaniler zamanında fark edemez? Bu sorunun yanıtlanmasını bekliyorum. İnsan her gün birlikte çalıştığı birinde değişiklikler olduğunu görür ve gerekiyorsa her türlü tedbiri alır.

Valiliğin seçime izin vermeyen yazısına itiraz etmek yerine, neden bu durum hemen kabullenildi? Bunun için kime, hangi cemaat yöneticisi veya mensubuna danışıldı? Danışmak bir yana, bize, topluma haber dahi verilmeden alınan böyle tepeden inme bir kararı kabul etmiyorum. Patriklik ve cemaat kurumları, böyle tutumlarla toplum bireylerini önemsemediklerini gösteriyorlar. Sonra da bireyleri cemaatten kopmakla suçluyorlar. Patriklik olarak toplumu kucaklayan, topluma danışan, toplumun iradesine başvuran bir kurum olmazsanız, toplumun sizi sahiplenmesini ve aldığınız kararları benimsemesini nasıl beklersiniz? Sakın kimse, “Durum cemaatin umrunda değil” demeye kalkışmasın. İnsanlar gayet duyarlı bir şekilde bu olumsuz duruma çözüm üretilmesini istiyor. Bazen arkadaşlarımızla ne yapabiliriz, duruma çözüm üretilebilmesi için nasıl katkı sunabiliriz diye tartışıyoruz. Toplanıp hep birlikte Patrikhane’ye gitsek mi diye düşünüyoruz.

Yapılacak ilk iş, itiraz için gerekiyorsa hukuki yollara başvurmak, dava açmak. Bu yolla elde edilecek sonuca göre, katılımcı ortam sağlanmalı, halk oy kullanmalı. Aksi halde, halkın müdahil olmadığı bu kararı tanımadığımı beyan ediyorum.

“Hangi hakla böyle davranabiliyorlar?”

TAKUHİ TOVMASYAN (Yayıncı)

Yaşanan son olaylar, kendimi, babası tarafından insan yerine konmamış bir çocuk gibi hissetmeme neden oluyor. Babasına karşı hissettiği sevgi ve saygı ve hatta çok daha fazlasını kaybetmenin hüznünü taşıyorum içimde. Ben, çocukluğumdan beri kilisemize, ruhanilerimize, ayinlerimize, ilahilerimize karşı büyük bir sevgi besledim içimde; çünkü bunlarla birlikte büyüdüm, onları ailem olarak bildim, içimde derin bir muhabbet besledim. Ama yaşanan bu son olaylardan sonra, “Ben böyle bir kiliseyi nasıl sevebilirim, böyle din adamlarına karşı nasıl saygı duyabilirim?” diye düşünüyorum. Bu oynanan bana bir oyun gibi geliyor ve kilise nasıl kendi insanlarına karşı oyun oynayabilir, bunu kabullenemiyorum. Kilisemi elimden almaya çalıştıklarını hissediyorum ama ben onu kaybetmek istemiyorum. Buna hakları yok. Üstelik bütün bunları din adamlığı kisvesi altında yapmaya hiç hakları yok. Onlar öyle davrandıkça, insanları adeta dinden imandan çıkmaya davet etmiş oluyorlar. Yaratılan bu durumu ortadan kaldırmak için, insanlarımızın bir araya gelerek hakkımızı her yolla araması gerekiyor. Bunun için ne gerekiyorsa yapmalıyız, çünkü bu kilise bizim kilisemiz.

“Sivil inisiyatif için kuvvetli bir gerekçe”

HAYKO BAĞDAT (Reklamcı)

Türkiye Ermeni toplumunun Hrant Dink cinayetinden sonra yaşadığı kırılmaya örnek teşkil eden bir durum olarak görüyorum. Geleneksel tavır, ‘macera’ olarak nitelendirdiği hakkını, hukukunu arayan eşit vatandaş olma talebinden, kamufle, itaatkar, işbirlikçi mahkûm insan kalabalığı ritminde yaşamayı öneriyor. Bu, gerekçesini eldeki tanıdık insan malzemesinin yeterliliği üzerinden savunuyor. Daha önce Bedros Şirinoğlu krizinde netleşen bu hal, toplum içindeki safları keskinleştirmişti. Patrik seçimi/ataması zannederim “Yeter yahu!” diyenlerin yeni örgütlenme ihtimallerini kuvvetlendirecektir.

Devlet erki toplumun bilindik yönetimi üzerinden ilişkilenmeyi sürdürecektir. Bu denenmiş ve işe yarayan bir yöntemdir. Bu anlamda, toplumsal baskı eğer Ermeni toplumunun yönetim kadrolarında bir etki yaratmıyorsa, sözü büyütecek ve duyulmaması imkânsız halde güçlü kılacak mekanizmalara ihtiyaç var demektir. Sivilleşme tartışmasında herhalde Patrikliğin sivilleşmesi kastedilmiyordu. İşte sivil inisiyatifin inşa edilmesi için kuvvetli bir gerekçe. Ne bekliyoruz?

“Seçme iradesi gasp edildi”

NIŞAN KARA
(Mühendis)

Ermeni Kilisesi geleneklerine göre patrik veya katolikos seçimi, iki kademeli ve halk iradesiyle demokratik olarak yapılır. Ortodoks veya Katolik kiliselerinde olduğu gibi, patriğin Sen Sinod Meclisi veya papanın Kardinaller Meclisi ile seçilmesi bizler için söz konusu değil.

Beyin faaliyeti durmuş patriğin makamında olduğunu söylemek abesle iştigaldir. Burnumuza sadece entrikanın iğrenç kokusu gelmektedir. Başepiskopos Ateşyan başkanlığındaki Ruhani Kurul’un yaptığı bir hak gasbıdır. Gaspedilen, halkın patriğini seçme iradesidir.

Formel olarak kıyafet kanununu ilgilendiren dini kisve giyme hakkı kötüye kullanılarak toplumun ruhani önderini seçme hakkı elinden alınmıştır. Hiçbir şekilde tevile imkan vermeyen bu durum hakkında, ilgili makamları her kademede ikna etme yönünde çalışmalar yürüterek, patrik seçimi ananelerimize uygun olarak gerçekleştirilmeli.

“Patriklik makamı fiilen işgal ediliyor”

JAN GAVRİLOF (Mimar)

Patrik II. Mesrob’un rahatsızlığının açıklanmasının ardından, bir şekilde Başepiskopos Ateşyan’ın eline geçen ‘yetkili kişi’ konumu, çevresindeki klasik statükocu grupların pohpohlamasıyla da ‘daimi’ bir hale dönüştü. Bu daimilik hevesi, seçim sürecinde aday olan iki ruhaninin ortaya çıkmasıyla, patriğin gerçek seçicisi, belirleyicisi olan halkın kendi yanında olmadığını görünce, ‘yukarıdakilerle’ kim bilir ne tür pazarlıklar sonucunda, Patriklik makamını fiilen işgal etmeye başlamış durumdadır.

Ermeni halkının kendi ruhani önderini seçme talebi reddedilmiş, tartışmalı bir uygulamayla, tek adaylı bir Ruhani Kurul’a seçme yetkisi verilmiştir. Halkın iradesi ve talebi reddedilmiş, sadece dini bir kurul muhatap alınmıştır. Bu olumsuz durumdan sağlıklı bir şekilde çıkabilmek için, Türkiye Ermeni toplumu, sivil toplum örgütleri ve seslerini duyurabilecekleri kuruluşlarla çalışmalar yürüterek, kamuoyu yoklaması yapmalı ve patrik seçimi kampanyası başlatmalıdır. Asırlardır sürdürülen ve doğal hakkımız olan, kendi ruhani önderimizi belirleme hakkımızı talep etmek için derhal somut girişimde bulunulmalıdır.

“Gerekirse hukuki yollara başvurulmalı”

KRİKOR ELMAYAN (Muhasebeci)

Valilik Ermeni Kilisesi’nin iç işleyişini nereden biliyor? Görüşünü neye dayandırıyor? Seçenlerle seçilenlerin inatlaşmaları, düzenlenen toplantılara katılanların, Türkiye dışındaki katolikosluklar için uygulanan ‘eş katolikos’ uygulamasını kıstas alması, yaşadıkları ülkenin yasalarını ve kendi dâhili kanunlarını incelememiş olmaları, akılla izah edilebilir bir durum değil. Valilikten, gelen bu yanlış kararı yeniden gözden geçirmesi, Ermeni Kilisesi kurallarına göre yeni ve uygun bir karar alması talep edilmeli, gerekiyorsa hukuki yollara başvurulmalı. Valilik, “Patrik Genel Vekili seçimi için karar alın, Valiliğe bildirin” diyor. Ruhani Kurul kararıyla “İşi oldubittiye getirin” demiyor. Valiliğin yazısına göre, patrik seçiminde olduğu gibi, patrik genel vekilini seçmek için de halk oylamasına gidilmesi şarttır. Böylesi hayati bir makama oturacak yetkiliyi, sadece manevi evlatlar ve ‘minnet borcu’ olan kişiler seçemez.

Devletin, örf ve adetlerimize uygun olmayan bu kararının ardından Ruhani Kurul’un yangından mal kaçırırcasına hareket etmesi ise kabul edilemez bir tutum.

“Halk, seçim yapılması için ısrarcı olmalı”

SARKİS ADAM
(Diş hekimi)

Bu seçim ve ‘Patrik Genel Vekilliği’ sorgulanır, sorgulanmalıdır. Umarım, Patriklik tarihinde yaşanan talihsiz iki Kaymakamlık (Değabah) döneminde olduğu gibi fırtınalı, çalkantılı ve sancılı dönemler yaşanmaz. Umarım, ilerleyen süreçte ‘Patrik Genel Vekili’nin yetkileri nedeniyle, toplumda bir otorite boşluğu doğarak, toplumun bir aşiret gibi yönetilmesi söz konusu olmaz. Bu aşamada yapılması gereken ilk şey, Valiliğin 29 Haziran 2010 tarihli açıklamasına hukuki yollardan derhal itiraz etmek.

Ruhani önderini seçme hakkını kullanması engellenen halk, yasaların sağladığı hakla, seçim yapılması için ısrarcı olmalı. Toplumsal mutabakat sağlanarak hazırlanacak, ortak bir başvuru metni imzaya açılmalı. Hükümetten, alınan bu kararın bir daha gözden geçirilmesi istirham edilmeli.

“Otoriter zihniyetin yansımaları”

TATYOS BEBEK (Diş Hekimi)

İstanbul Valiliği’nin yazısı ve Ruhani Kurul’un oldubittiye getirerek yaptığı sözde seçim, patrik seçimini tam bir çıkmaza sokmayı başarmıştır. Yaşanan süreçte tartışılabilecek birçok nokta olsa da, üzerinde durulması gereken, Ermeni toplumunun elinden seçim iradesinin alınmasıdır. Toplumun kendi seçtiği delegeleri vasıtasıyla kullandığı irade, resmi bir yazı ve Ruhani Kurul kararıyla hiçe sayılmış, adeta bu hak gasp edilmiştir. Seçilecek vekile kisve giyme yetkisi de verilerek adeta patrik ataması yapılmıştır. İki uygulamanın da yasal bir karşılığı yoktur. Otoriter bir zihniyetin yansımaları olarak gördüğüm bu uygulamalar, demokratikleşme çabalarının yoğunlaştığı günümüz Türkiyesine yakışmamaktadır. Birileri hoşnut olabilir, ama Türkiye Ermeni toplumu buna duyarsız kalmamalıdır. Demokratik haklar çerçevesinde haklarına sahip çıkmalı, yasal yollar sonuna kadar zorlanmalıdır.

“Bu seçim iptal edilmeli”

MARAL BALIMOĞLU (Turizmci)

Bugün gelinen nokta, iki farklı dilekçe verilmesi aşamasında endişelerini dile getirenler için sürpriz olmadı. Meselenin çıkmaza girmesi, devlete bu alternatif “çözüm” için zemin oluşturdu. Kilise tarihimizde var olmayan ‘Patrik Genel Vekili’ unvanı ortaya çıkarıldı. Bu olaylar, “Kapalı kapılar ardında bilmediğimiz bir şeyler mi oluyor?” düşüncesini gündeme getiriyor.

Valilik’ten gelen yanıt üzerine, seçim süreci tamamen cemaat mensuplarının tasarrufundan bağımsız bir şekilde, bir oldubitti ile hâlihazırda vekâlet eden kişinin konumunun resmileştirilmesiyle son bulmuştur.

Bu durumun müsebbiplerinden olan Müteşebbis Heyet’in vicdani muhasebesini yapma ihtiyacını hissederek, halka açık bir toplantıyla cemaate kendini ifade etmesi gerektiği kanısındayım. Ruhani Kurul ise apar topar seçim yapmak yerine en başta bu karara itiraz etmeliydi. Bu olumsuz durumdan sağlıklı bir şekilde çıkılabilmesi için, patrik genel vekili için apar topar yapılan seçimin iptal edilerek, cemaate hakkı olduğu üzere, kendi iradesiyle bir seçim imkânı tanınmalıdır.

Bu unvan ya da konumun kanuni dayanağı olmadığı göz önüne alınarak gerekli düzenlemeler yapılmalı, mevcut patriğin vefatına kadar görevde kalacak bir eş patrik veya Nizamname’de yer alan sair nedenler ibaresine dayanarak, patrik seçimi yapılmalıdır.

“Yurttaşlar olarak dava açmalıyız”


MURAD HAGOP EKMEKÇİ
(Diş hekimi)

Gelinen nokta, Ermeni toplumunun bir avuç statükocu yönetici ve ettikleri kutsal ruhban yeminine sadık kalmayan birkaç ruhbanla devlet yetkililerinin uzlaşarak ve anlaşarak Ermeni halkını devre dışı bırakıp, yapılan bir ‘atama’ eylemidir. AKP hükümetinin son yıllardaki “demokratik açılım” söylemlerine neredeyse inanmaya başlayan Ermeni toplumu, AKP’nin inandırıcılığını yeniden düşünmeye başlamıştır. Adına “seçim” denilen bu sürecin içinde bulunan Müteşebbis Heyet, Vakıf Başkanı veya Ruhani Kurul üyesi, herhangi biri veya bir kaçı vicdanlarının sesini dinleyip hukuk yoluyla bu “seçim”i iptal yoluna gitmeli. Bahsettiğim kişiler süreçte dava açmazsa, bizler sade yurttaşlar olarak dava açmalıyız ve açarız. Bu durumu içlerine sindiremeyen basın-yayın kuruluşları konuyu ayrıntılarıyla halka anlatmalıdır. Seçim sonucunun tanınmadığı deklare edilen bir imza kampanyası düzenlenmeli. Türkiye’deki demokrat kamuoyunu bu konuda bilgilendirmek ve desteklerini sağlamak, olayı sürekli gündemde tutmak, atılması gereken ilk adımlar arasındadır.

“Hakkımızdan vazgeçmemeliyiz”

MİSAK HERGEL
(Muhasebeci)

İki yılı aşkın bir süredir gündemimizde olan ve beklenmedik bir “final”le noktalanan “patrik seçimi süreci” Yanlışlıklar Komedyası oyununu çağrıştırıyor. Ne var ki bu olayda karşılaştığımız gerçek durum, komediden ziyade trajedi. Patrik seçimi konusunda bugün gelinen noktayı çözüm olarak kabul etmek mümkün değil. Genel patrik vekili seçimi operasyonuyla yaratılan bu fiili durum, seçimin telaffuz edildiği süreç boyunca kimilerinin hararetle savunduğu eş patriklikten farklı bir şey değildir. Çünkü, sokakta dinî kisve giyebilme izni de dahil olmak üzere, genel vekiline, patriğin tüm yetkilerini kullanma hakkı tanınmıştır. Anlaşılan o ki, önce devletin zımni desteğini, ardından da Ruhani Kurul’undan ışık hızı ve tam mutabakatla patrik genel vekili sıfatını alan Başepiskopos Aram Ateşyan için halkın seçim istemesinin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Sonuç olarak, geçmişte her vesileyle dillendirdiğimiz, ruhani önderimizi, (şeklen de olsa) demokratik yöntemle, yani seçimle göreve getirme özelliğimizin fos bir böbürlenme olarak algılanmasını istemiyorsak eğer, toplumun bireyleri olarak külahlarımızı önümüze koyup düşünmeli, nerede ve nasıl yanlışlar yaptığımızı görebilmeli, demokratik taleplerimizden asla vazgeçmemeliyiz.

“Kısa zamanda bu yanlış düzeltilmeli”

CANİK ÇAPAR
(Öğretmen)

Patrik seçimi konusunda gelinen noktayı, ben şahsen tasvip etmiyorum. Böyle yangından mal kaçırır gibi, hukukçulara danışmadan, patrik adaylarına haber bile vermeden böyle bir kararın alınması, tarihimize, kültürümüze, geleneklerimize ve demokratik anlayışımızla bağdaşmaz.

Bu “seçime” anlam veremiyorum. Değişen ne oldu? Başepiskopos Ateştan, zaten vekâlet ediyordu. Bu olayların, güvendiğimiz, inandığımız, sayıp sevdiğimiz, kutsal bir makamda cereyan etmesi üzücü. Gönül isterdi ki, bu problemi, daha demokratik, tarih ve geleneklerimize daha uygun bir biçimde çözebilseydik. Hâlâ geç değil. Zararın neresinden dönülürse kârdır.

Seçim konusundan hükümetin açıklamasına itiraz edilmeli. Çünkü laik bir ülkede devlet, din işlerine zaten karışmaz! Ayrıca, yapılan müracaat ‘vekâlet’ için değildi. Hatayı görüp ders almak büyüklüktür. Bize yakışan da budur. Dolayısıyla bu yanlışın en kısa zamanda düzeltilmesi gerekir. Kültürümüze, tarih ve geleneklerimize yakışan bir şekilde davranılmalı.

“Halkın katıldığı seçim yapılmalı”

ANTRANİK CİNGÖZ (Avukat – Patrikliğin eski danışmanı)

Türkiye Ermenileri Patriği değil, ‘ruhani önderi’ seçtirmek devletin poltikasıdır. Bunu 1991 seçimlerinde de gördük. Ancak bugün maalesef o zamanki birlik ve beraberliği göremiyoruz. “Yeni patrik seçimi mümkün değil” deniyor. Bu gerekçeyle de ‘Patrik Genel Vekili seçimi’ yapılması isteniyor. Burada önemli olan hukuki sorun: Hukuken patrik var mıdır? Yani hukuken tasarruf ehliyeti olan bir patrik var mıdır sorusuna cevap aramak gerekir. Eğer Patrik Hazretleri hukuken tasarruf ehliyetini yitirmişse (ki pratikte durum maalesef böyle) artık hukuk açısından bir şahsın vefatı ile eşit sonuçlar doğuran bir durum var demektir. Eğer bu durumu kavrayabilecek güce ve beraberliğe sahip olabilirsek, olay göründüğü kadar da zor olmayacaktır. Bu gücü gösterebilirsek, kolay olmasa da sorun çözülebilir.

Öncelikle, seçimle yönetici görevini üstlenmiş cemaat kurumlarımızın yöneticilerinin asgari müştereklere vararak, karar alabilmenin yollarını bulmak mecburiyetindedirler.

30 yıl kadar bu tür sorunlarla uğraşan ve ilgilenen biri olarak, bu makamın cemaatimiz için önemli olduğunu vurgulamak isterim. Dolayısıyla makama her kim oturacak olursa olsun, halk tarafından seçilmiş olması önemlidir. Bunun dışında hiçbir sonuç kabul edilmemeli.