Fehim Taştekin: Ya bizim barışımız?

[ A+ ] /[ A- ]

Fehim Taştekin

Kuşkusuz Türkiye bu savaşla birlikte Azerbaycan üzerinde bir nüfuz kapasitesine kavuştu. Aliyev bundan böyle her adımında bir gözüyle Moskova’ya diğer gözüyle Ankara’ya bakmak durumunda. Beri taraftan ateşkes anlaşmasının oluşturacağı yeni durumun Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerine etkisi de önem kazanacak.

Son sözü başa çekelim; insanlar ölmeden, şehirler yıkılmadan, kitleler dört bir yana savrulmadan Karabağ sorunu çözülemez miydi? Sayısını bilmediğimiz binlerce asker ve sivili toprağa gömdükten sonra yıkılmış şehirlere ve yerlerinden edilen insanların yüzlerine bakarak her iki tarafın da sorması gereken soru bu: Tarihin bağrındaki feci anıları diriltmeden, birlikte yaşamayı seçerek barışı inşa edemez miydik?

Tarih daha feci koşullarda barışı inşa etmeyi başaran hikâyelerinden mahrum değildir. 9 Kasım’da Rusya’nın ağırlığını koyarak sağladığı ateşkes anlaşmasında yer alan maddeler, Karabağ’ın statüsü dışında daha önce belirlenen çözüm parametrelerinden çok da farklı değil.

Ermenistan süreci zamana yayarak Karabağ ve işgal altındaki rayonlarda statükoyu kalıcı hale getirmeye çalıştı.

Buna karşın Azerbaycan petrol gelirleriyle askeri kapasitesini artırdıkça savaşı tek çıkış yolu haline getirdi. Buna Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kafkasya’ya dalma hevesleri eklenince savaş halklara tam anlamıyla dayatılmış oldu.

Ermenistan’ın Batı yanlısı Başbakanı Nikol Paşinyan’ın AGİT’in arabuluculuğunda tarafların güçlü bir uluslararası destekle el sıkışabileceği çözüm parametrelerini unutuvermesi, üstünü üstlük Batı blokuna güvenip Rusya’nın gölgesinden çıkabileceğini sanması, Rusları sinir eden siyasetine rağmen Kremlin’in 1992-1994’den farklı davranmayacağını zannetmesi Erivan adına ciddi hesap hatalarıydı. Rusya lideri Vladimir Putin’in öncelikleri de yanlış okundu. Azerbaycan’la enerji ve askeri yanlarıyla stratejik boyutlar kazanmış ilişkilerini, BM kararlarına “işgal altındaki topraklar” diye geçmiş rayonlar için heba etmeyeceği ta başından belliydi. Dahası savaş Ermenistan topraklarına sıçramadığı sürece Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (CSTO) “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” ilkesini çalıştırmayacağını vurguladı. Yani açık ya da gizlice silah verse de Ermenistan’la askeri ittifakın Karabağ ve işgal altındaki rayonları kapsamadığını belirtti.

Beri taraftan Moskova, Türkiye’nin Kafkasya’da maceralara çıkmasına ve Suriye’den cihatçı taşımasına seyirci kalamayacağını da gösterdi.

Sonuç; Ermenistan, Ermenilerin geleceğini güvence altına alabilmek için tuttuğu toprakları kaybetti.

Azerbaycan lideri İlham Aliyev siyaseten çocuklarına, hatta torunlarına yetecek bir zafer kazandı.

Rusya kısmen hayal kırıklığına uğrattığı kısmen mutlak bir hezimetten kurtardığı Ermenistan’ı jeopolitiğin gerçekliğiyle kendisine yeniden mahkûm etti.

Yine Rusya, Sovyetlerden kalma Gebele üssünden çekilerek veda ettiği Azerbaycan’a tekrar asker sokmuş oldu. Putin bu sonuçtan dolayı Erdoğan’a teşekkür etmiyorsa nezaketsizlik yapıyordur!

Rus medyasında zafer payesini Türkiye’ye veren yorumlardan geçilmese de kanaatimce Rusya’nın ağabeyliği acı derslerle teyit edildi.

9 Kasım’da varılan ateşkes anlaşmasının detaylarına gelince;

– Ağdam bölgesinin yanı sıra kuzeyde Ermenistan sınırındaki Kazah bölgesine bağlı topraklar 20 Kasım’a kadar Azerbaycan’a iade edilecek.

– 15 Kasım’a kadar Kelbecer, 1 Aralık’a kadar 5 km derinliğindeki koridor hariç Laçın bölgesi Azerbaycan’a devredilecek.

– Anlaşma 5-7 Kasım’da Azerbaycan’ın kontrolüne geçmiş olan Şuşa’yı etkilemeyecek.

– Rusya Karabağ dahilinde ve Laçın koridorundaki temas hatlarında 1960 asker, 90 zırhlı ve 380 araç ve özel teçhizattan oluşan barış gücü konuşlandıracak. (Saatler içinde konuşlanma başladı.)

– Rus barış gücü bölgede 5 yıl kalacak. Taraflar 6 ay öncesinden aksi tutum bildirmezse 5 yıllığına otomatik uzatma olabilecek.

– 3 yıl içinde Laçın koridorunda Karabağ’ın başkenti Stepanakert’i (Hankendi) Ermenistan’a bağlayacak yeni bir yol inşa edilecek.

– Mülteciler ve iç göçmenler BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kontrolünde Karabağ ve rayonlardaki topraklarına geri dönecek. (Ermeni Azerbaycanlı ayrımı yapılmadan hem 1990’lar hem de son savaşta yerlerinden olanlar kast ediliyor.)

– Ermenistan, Azerbaycan’ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında ulaşım bağlantılarını sağlayacak. Bu bağlantı üzerindeki kontrolden Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin (FSB) Sınır Muhafız Birimi sorumlu olacak.

Anlaşmada Karabağ’ın stratejik ikinci büyük kenti Şuşa’da durumun değişmeyeceği belirtilirken Ermenilerin 44 günlük savaşta önemli ölçüde çekildiği Cebrail, Füzuli, Zengelan ve Kubatlı’dan açıkça bahsedilmeyip tarafların mevcut askeri pozisyonlarında kalacağı vurgulanıyor.

Karabağ için hayati önem arz eden Laçın koridoru ile Ermenistan üzerinden Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasında açılacak ulaşım hatlarında kontrol Rusya’da olacak. Her iki taraf da Rusya’nın eline bakacak.

1999-2001 arasındaki müzakerelerde toprak değişiminin yanı sıra işgal edilmiş topraklardan çekilmeye karşılık Karabağ’ın özerk statüsünün tanınması ve uluslararası barış gücü konuşlandırılması gibi öneriler tartışılmıştı. 2016’daki çatışmalardan sonra Rusya tam olarak bugün hayata geçirdiği planı önermişti: Ermenistan işgal ettiği topraklardan çekilsin, araya Rus barış gücü girsin ve Karabağ Ermenilerinin güvenliği sağlansın. Bu plan uygulansaydı belki Şuşa, Karabağ Ermenilerinin kontrolünde kalacaktı.

Ermenistan’ın çekileceği bölgelerde Ermeni yerleşim alanları inşa edilmişti. Sığınmacıların geri dönüş hedefi de dikkate alındığında yerelde bir direnç gelişebilir.

Ermenistan’da isyanla karşılaşan Paşinyan’ın alaşağı edilmesi halinde Erivan tarafında da anlaşmanın uygulanmasına yönelik güçlükler çıkabilir. Tabii Rusya faktörü sürecin gidişatında etkili olmaya devam edecektir.

Karabağ’ın statüsüne dair boş kâğıt da çatışma potansiyeli arz ediyor. Pazarlık özerk bölgeden başlayıp özerk cumhuriyet ve bağımsız cumhuriyete kadar uzanıyordu. Önceki çözüm kriterinde statünün referandumla belirlenmesi önerilmişti. Aliyev de özerk bölge statüsünden bahsetmişti. Ancak zafer konuşmasında, “Bu anlaşmada Karabağ’ın statüsü hakkında tek bir kelime yoktur. Ne oldu Paşinyan? Cehenneme gitti statü, olmayacak” diye kestirip attı.

Anlaşmanın garantörü olarak Rusya taraflar üzerindeki etkisini geleceğe taşıyor. Bunu Türkiye ile diyalogda kalarak ama oyuna da fazla ortak etmeden yaptı. Aynı şekilde Minsk çerçevesini kullanıyor gibi hareket etti ama diğer iki eşbaşkan ABD ve Fransa’yı işin içine fazla karıştırmadı. Şuşa’nın el değiştirmesinin hemen ardından maddeleri taraflara kabul ettirerek Karabağ’ın tamamen düşmesini de önlemiş oldu. Şuşa’nın düşüşünden hemen sonra bir Rus helikopterinin Azerbaycan güçlerince vurulması Moskova’ya sonuç alma şansı verdi.

Sonradan statü pazarlıkları nereye varır bilinmez ama Azerbaycan’ın “Karabağ’ı tamamen alarak toprak bütünlüğünü sağlama” hedefi belirsiz bir geleceğe ötelendi. Bu açıdan “gururlu bir başkomutan” tavrından ziyade kendini çocuksu bir coşkuya kaptıran Aliyev’in, Paşinyan’la el kol hareketleri eşliğinde dalga geçerek yaptığı zafer konuşmasının arka planında bir kara delik duruyor. Bu coşkunun etkisi biraz geçince Azerbaycanlı muhalif cephe Aliyev’e “Neden Şuşa’da durdunuz, tüm Karabağ’ı almadınız, neden toprak bütünlüğümüze Rusları ortak ettiniz” sorularını sormaya başlayacaktır.

Rus barış gücü hem savaşın yeniden başlamasının önünde bir bariyer hem de Karabağ’ın mevcut haliyle korunmasının garantisi. Kafkasya’da en son 2008’de Tshinval’deki Rus barış gücüne saldırı olduğunda Rusya, Gürcistan’ı sadece Güney Osetya’dan değil Abhazya’nın Kodor Vadisi’nden de çekilmek zorunda bırakmıştı. 2008 kendini hâlâ hatırlatan önemli bir derstir.

Ermenistan halkı ve siyasetiyle büyük şok yaşıyor. Ateşkes ilan edilinceye kadar Şuşa’nın dahi hâlâ ellerinde olduğuna inandırılan halkın asla hazır olmadığı bir sonuç. “Kaynaklarımız tükendi” diyen Paşinyan kararın komuta kademesinin oluruyla alındığını belirterek baskıyı savuşturmaya çalışıyor. Karabağ lideri Haraik Harutyunan da Şuşa’dan sonra bütün Artsakh’ı (Karabağ) kaybetmemek için ateşkesi kabul ettiklerini söylerken sonuçtan Ermenistan ordusunun zayıflığını ve savaştan kaçan subayları sorumlu tuttu. Her halükarda Ermenistan siyaseti türbülansa girdi. Erivan’da yarın ne olacağını kimse bilemez.

Türkiye’nin kazancı rölatif. Kuşkusuz Erdoğan zaferin paydaşı olarak bunu nüfuz ve siyasi kazanımlara tahvil edecektir.

Fakat Türkiye’nin maceracı dış politikalarının bir sonucu olarak Rusya, Suriye ve Libya’dan sonra Azerbaycan topraklarına da asker sokmuş oldu. Rus sınır muhafızları güney sınırlarından sonra kuzeydoğu sınırından da Türkiye’ye selam veriyor olacak.

Askeri planlama, stratejik taktik, İHA ve SİHA desteğiyle sahadaki güç dengesini bozan Ankara’nın elinde teselli babından iki sonuç var:

Birincisi Türkiye’nin ateşkesi gözleme merkezinde olma ihtimali. Bu konu ayrı bir mutabakatla belirlenecek. Rus tarafı barış gücünde Türkiye’nin olmayacağını, gözlem merkezinin de Karabağ’ın dışında kurulacağını söylüyor.

İkincisi Türkiye’ye Ermenistan bağlantılı Azerbaycan ve Orta Asya koridoru açılacak.

Biri sus payı, ötekisi destan!

Nahçıvan’dan Azerbaycan’a öngörülen şey Laçın’dekine benzer bir koridor-yol değil; Ermenistan’ın belirleyeceği geçiş hatları. Kontrol yine Ruslarda olacak. Laçın koridoru ile Nahçivan hattı birbirine sigortalanmış gibi.

Önceki müzakerelerde Ermenistan’ın Meghri bölgesinden Nahçıvan’a yol verilmesi Laçın koridoruna karşılık Bakü’nün en önemli talebiydi. Bu aynı zamanda Türkiye’nin Orta Asya düşlerini süsleyen bir koridordu. Fakat bu uygulamada Türkiye’nin düşlerine hizmet eder mi? Bu biraz Rusya’nın işleri nasıl götürmek istediğine biraz da Ermenistan ile Türkiye ilişkilerinin nasıl şekilleneceğine bağlı.

Bu savaşın gelecek stratejilere yansımaları da olacaktır. İddialı çıkışlarına rağmen beklentilerinin altında kalan Ankara’nın dondurulmuş çatışma bölgelerinde savaşın kilidi açtığına dair çıkarımlarının altını çizmek lazım. Bunun Rusya’yı endişelendirecek boyutları var. Belli ki Türkiye’nin Rusların hassasiyet gösterdiği Karadeniz havzası ve Kafkasya’ya ilgisi kesilmeyecek. Bu da Moskova’yı yakın çevre ve arka bahçe stratejisini yeni dinamikler ışığında gözden geçirmeye itebilir.

Kuşkusuz Türkiye bu savaşla birlikte Azerbaycan üzerinde bir nüfuz kapasitesine kavuştu. Aliyev bundan böyle her adımında bir gözüyle Moskova’ya diğer gözüyle Ankara’ya bakmak durumunda.

Beri taraftan ateşkes anlaşmasının oluşturacağı yeni durumun Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerine etkisi de önem kazanacak. Şimdilik ilişkileri tanımlayan tek kelime; düşmanlık. Erdoğan 2009’da Erivan’la ilişkileri normalleştirmeye dönük protokolü çöpe atarken Ermenistan’ın işgal altındaki topraklardan çekilmesi şartını koşmuştu. Bütün stratejik hesaplar, tarihsel arka plan, BM kararları bir kenara Ankara’nın bu savaştaki rolüyle Ermenilerle ilişkilerde 1915 yarasının üzerine kalın bir tabaka daha eklenmiş oldu. Meseleye biraz da karşı taraftan bakılmalı. Ayrıca Ermenistan daha fazla Rus kapısına itildi.

Çok feci sonların ardından da barışa illaki bir kapı vardır. Her hal ve koşulda zorlanması gereken bir kapı.

Kaynak: GazeteDuvar