Yeni yönetmeliğin anatomisi

[ A+ ] /[ A- ]

Ohannes Kılıçdağı

Azınlık Vakıfları Seçim Yönetmeliği tipik bir Türkiye hikayesi olarak nihayet çıktı. Bir Türkiye hikayesi diyorum çünkü insan kaybettiği eşeğini bulduğuna mı sevinsin, eşeğin topalladığına mı üzülsün şaşırıyor. Bunca zaman sonra seçim yapabilme ihtimalinin ortaya çıkması sevindirici elbet, çoğu kişi gibi ben de Ermeni toplumuna büyük zarar veren seçimsizlik sürecinin bir an evvel bitmesini istiyorum. Öte yandan, çıkarılan yönetmelikteki bazı risklere, belirsizliklere dikkat çekmek de işimizin gereği ve aynı zamanda topluma karşı olan sorumluluğumuz.

Yönetmeliğin bana göre en kritik maddesinden başlamak istiyorum ki o da “Seçim öncesi işlemler” başlığı altında yer alan 10. madde. Buna kritik dememin sebebi, maddeyi kaleme alanların niyeti öyle olmasa da, azınlık vakıfları üzerinde son derece kuvvetli bir Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) vesayeti yaratmasıdır. Ne kastettiğimi daha iyi anlatabilmem için maddenin ilk üç fıkrasını buraya aynen almakta fayda var:

“Seçim öncesi işlemler

MADDE 10– (1) Vakıf, seçime ilişkin yönetim kurulu kararını, seçim çevresini, seçim tarihini, vakıfta kayıtlı seçmen listelerini, seçim tertip heyetinin kimlerden oluştuğunu, seçim tarihinden en az altmış gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne yazı ile bildirir.

(2) Seçim için gerekli bilgi ve belgeler incelendikten sonra bölge müdürlüğünce ilgili vakfa seçimin yapılabileceğine dair yetki belgesi verilir. Yazı ekinde eksik veya mevzuatına uymayan belge bulunması halinde vakfa, eksikliklerin tamamlanması veya mevzuata uygun olmayan belgelerin düzeltilmesi için yedi gün süre verilir.

(3) Bu süre içinde de eksiklikleri tamamlayamayan veya belgelerini düzeltmeyen vakıflar ile yönetim süresi dolmasına rağmen seçim kararı almayan vakıfların yönetim kurulu seçimi; yönetim kurulunun görev süresinin dolmasından itibaren otuz gün içinde bölge müdürlüğünce belirlenen seçim tertip heyeti marifetiyle yapılır.” (Vurguyu ben ekledim.)

En kestirme şekilde söyleyecek olursak, adı “izin” olmasa da bu madde bu haliyle azınlık vakıfları seçimlerini “yetki belgesi” adı altında fiilen VGM’nin yani devletin iznine bağlamakta, VGM’ye istemediği seçimi bloke etme, yokuşa sürme imkanı vermektedir. Bu daha evvelki düzenlemelerde hiç olmayan, önemli bir geri adımdır. VGM, “yetki belgesini” vermez veya geciktirirse ne olacak? Zira, maddede ilgili vakıf gerekli belgeleri teslim ettikten sonra yetki belgesinin verilmesi için bir süre de öngörülmemiş. VGM, yetki belgesini ne kadar sürede vermekle yükümlü olacak? 3 gün mü, bir hafta mı, bir ay mı? Sonrasında da VGM, eksiklik görürse düzeltmesi için ilgili vakfa yedi gün süre veriyor, o süre zarfında düzeltemezse o vakfın seçimini VGM’nin atayacağı seçim tertip heyeti düzenliyor. Bir sonraki, yani 11. maddedeki “Seçim tertip heyeti üyelerinde aynı cemaat mensubu olma zorunluluğu aranmaz” hükmüyle beraber düşündüğümüzde o vakfın seçiminin VGM tarafından atanacak bürokratlar tarafından tertip edilmesinin önünde kanunen hiçbir engel yoktur.

Bir şeyin altını tekrar çizelim. Bu söylediklerim, maddeyi yazanların kötü niyetli olduğunu anlamına gelmez. Tam tersine, belki benim yazdıklarım hiç akıllarından dahi geçmemiştir. Gelgelelim, bir kanun, yönetmelik vs. sadece onu kaleme alanların niyetiyle değil içinde barındırdığı potansiyel olasılıklara, nerelere evrilebileceğine göre de değerlendirilir. Kanunu yazanlar gider ama kanun kalır. Yarın bir gün kötü niyetli birileri iş başına geldiğinde bu yönetmeliği dediğim şekilde kullanabilir.

Bu madde konusunda çuvaldızı Ermeni toplumuna da batırmamız gerekiyor çünkü bu maddenin böyle çıkmasının sorumlusu biraz da Ermeni toplumu, daha doğrusu Ermeni toplumu içindeki kimi vakıf yöneticileri. Özellikle, geçmiş senelerde usulsüzlüklerden dolayı defalarca iptal edilen Beyoğlu Surp Yerortutyun Vakfı seçimlerini hatırlayacak olursak ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Ermeni toplumu vakıf seçimlerini kendi içinde huzur ve düzen içinde gerçekleştirmeyince idare için de böyle bir düzenleme yapma imkanı doğmuş oldu. Fakat, Ermeni toplumunun kusurları dahi olsa bu madde ileride başka sorunlara yol açmaması için bu şekilde kalmamalı. Seçimlerde olası usulsüzlüklerin tamiri için bir seçenek VGM’nin Ermeni veya diğer azınlık topluluklarından gelecek şikayet üzerine harekete geçen bir ilk hakem rolünü üstlenmesidir. Yoksa, kategorik olarak her seçimde VGM’den yetki belgesi alma mecburiyeti seçimleri fiilen izne bağlamak demek olur. Bu da vakıfların geleceğini orta ve uzun vadede ipotek altına alır.

Yeri gelmişken şunu bir kere daha hatırlatalım ki bu süreç baştan beri söylediğimiz şekilde şeffaf biçimde yürütülseydi bu ve bundan sonra belirteceğimiz konularda belki bir orta yol bulunabilirdi. Şimdi ise yürürlüğe girmiş bir yönetmeliği tekrar ele almak gibi daha çetrefilli bir işten bahsediyoruz.

Gelelim seçim çevresi meselesine. Burada da gene üzülelim mi sevinelim mi türünden bir durum var. Bir ileri, bir geri adım…Biliyorsunuz seçimlere dair en büyük çarpıklıklardan biri, kimi vakıflarda yönetici seçimlerinin bir avuç seçmeni kalmış semt veya ilçe bazında yapılmasıydı. Hele ilgili vakfın uhdesinde önemli miktarda gayrimenkul veya gelir varsa bu hepten anlamsız ve adaletsiz bir duruma sebep oluyordu çünkü Ermeni toplumunun tümüne ait mülkler ve gelirler o bir avuç kişinin inisiyatifine kalmış oluyordu. Yeni yönetmeliğin semt veya ilçe bazında seçime izin vermeyerek bunu engellemesi olumlu ve ileri bir adım. Öte yandan, iptal edilen yönetmelik isteyen vakıflara seçimlerini il bazına taşıma olanağı veriyordu. Yeni yönetmelikte ise bu imkan sadece İstanbul ili dışındaki vakıflara tanınmış. İstanbul’dakiler isteseler bile İstanbul genelinde seçim yapamayacaklar ki bu da geri bir adım. İstanbul’daki vakıf seçimleri, milletvekili genel seçimlerinde kullanılan kabaca, Anadolu yakası ve Adalar, Zeytinburnu’nun doğusu ve batısı olmak üzere üç bölge esasına göre yapılacak. Bu, her ne kadar ilçe bazında seçim yapmaktan daha iyiyse de, milletvekili seçim bölgeleri haliyle Ermeni toplumunun (ve diğer azınlık topluluklarının) demografik dağılımı göz önüne alınarak belirlenmediği için bölgeler arasında nüfus ve vakıfların dağılımı açısından büyük bir dengesizlik söz konusudur. Sonuçta, amacın seçim tabanını genişletmek olduğu düşünülürse bölge ilçeden, il de bölgeden daha iyi. Bu sebeple de seçimlerini İstanbul genelinde yapmak isteyecek vakıflara bu imkanın sağlanması gerekir.

Seçim çevresinin getirdiği bir başka durum da adaylarla ilgili zira “seçim çevresinde ikamet etme” şartı yalnız seçmenler için değil adaylar için de öngörülüyor. Bu, seçenekleri kısıtlayan bir durum olsa da süreci kitleyecek bir sorun olmaz ama vakıf yönetim kurullarının yedi kişiden oluşacağı düşünülürse belli bir bölgedeki tüm vakıflar için o bölgeden yeterli sayıda aday çıkmama sorunu yaşanabilir. Buna bir çözüm olarak da mülkü ve iş yükü az vakıfları iş yükü daha fazla vakıflarla gruplama yoluna gidilebilir zira yeni yönetmelik bir kişinin üç vakıfta birden yönetici olmasına el veriyor. Yani, aynı yedi kişi hem iş yükü fazla bir vakfa ve onun yanı sıra iş yükü az bir veya iki vakfa aynı anda aday olur, seçilir ve bu vakıfların yönetimini bir arada yürütür.

Yönetmelikte olması gereken ama olmayan bir başka husus da yöneticilerin görev yapabilecekleri dönem sayısına bir sınırlama getirilmemesidir. Demokrasilerde büyük ve küçük bütün yönetici seçimlerinde bir kişinin üst üste görev yapabileceği dönem sayısına bir sınırlama getirilir ki o da genellikle iki dönemdir. Dolayısıyla Ermeni vakıflarında da bir kişi iki dönemden uzun süre görev yapmamalıdır. Hele hele bir kişinin 25-30 sene başkanlık veya yöneticilik yapması son derece büyük bir çarpıklıktır.

Yeni yönetmelikte ilerleme sağlanamayan bir başka konu da seçim tertip heyetidir. Öteden beri şikayet konusu olan, seçim tertip heyetinin tekrar aday olma ihtimali olan mevcut yönetimler tarafından atanmasıydı ki bunun sakıncası çok açık. Maçın hakeminin takımlardan biri tarafında tayin edilmesi gibi. Maalesef, yeni yönetmelikte bu durum değişmemiş. Aslına bakacak olursanız, yönetmelik seçim tertip heyetlerinin nasıl oluşturulacağından hiç bahsetmemiş. Sadece 10. maddedeki vakıfların diğer hususların yanı sıra seçim tertip heyetinin kimlerden oluştuğunu VGM’ye bildireceği ibaresinden bu heyetin iş başındaki yöneticiler tarafından belirleneceğini anlıyoruz ama nasıl, hangi yöntemle belirleneceğine dair bir hüküm yok. Ayrıca, 11. maddenin 2. fıkrasındaki “Seçim tertip heyeti; her bir seçim için, beş asıl, iki yedek üyeden oluşur” (vurgu benim), ibaresini göz önüne alacak olursak her bir vakıf ayrı ayrı seçim tertip heyeti mi belirleyecek? Eğer öyleyse, dört ay içinde Ermeni vakfı sayısı kadar yani 54 tane seçim tertip heyeti oluşturmak gibi tuhaf ve zor bir gereklilik ortaya çıkıyor.

Tarafsız bir seçim tertip heyeti şüphesiz hayati bir gerekliliktir; bu sebeple de iş başındaki yönetimler tarafından belirlenmemelidir. Ayrıca, her bir seçim için ayrı bir seçim tertip heyeti belirlemek azınlık topluluklarının toplumsal halleriyle uyumlu olmayan, zor ve gereksiz bir iştir. Onun yerine, belli bir dönem bütün seçimlerde görev yapacak, vakıfların oyuyla belirlenecek ve görev süresi boyunca bütün seçimlerde çalışacak tek bir seçim tertip heyeti oluşturulması daha mantıklıdır. Görev süresi dolan heyetin yerine yenisi seçilir. Böylece, her seçimde herşeyi yeniden öğrenecek birçok heyet yerine toplumun demografik bilgisine hakim tek bir heyet daha verimli çalışacaktır.

Bütün itirazlara, sorulara rağmen henüz doyurucu bir yanıt alınamayan bir konu da hastanesi olan vakıfların seçimlerinin ayrılarak, farklı bir düzenlemeyle ileri bir tarihte yapılacak olmasıdır. Bunun için görünürde hiçbir sebep yoktur. Buna doyurucu bir cevap alamadıktan sonra da geriye ihtimal olarak mahiyetini tam bilemediğimiz birtakım karanlık pazarlıklar kalıyor. “Sağlık Bakanlığı görüşü alınacak” deniyor. İyi de, bu hastaneler zaten Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve denetlemelerine tabi olarak çalışıyor. Şimdiye kadar hastane-bakanlık ilişkisinde bir sorun olmadı ki. Kimse kusura bakmasın, bu kılıf bu minareye uymuyor. Ayrıca, ben size başka bir şey söyleyeyim. Herşey yolunda giderse sene sonuna kadar bütün vakıf yönetimleri seçimlerini yapmış, eski veya yeni ama seçilmiş yöneticilerden oluşan yani taze halk desteğini arkasına almış yönetim kurullarını oluşturmuş olacaklar. Biri hariç: Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı. Peki, bu vakfın seçimle güven tazelememiş yöneticileri hangi hakla ve sıfatla, bırakın başkanlığını yapmayı, ERVAB’ta bulunacaklar? ERVAB’taki diğer vakıf yöneticileri onlara, “Biz seçilerek halk desteği almış yöneticileriz. Biz seçilmişler olarak niye sizle bir olalım? Gidin, seçilin öyle gelin”, derlerse haklı olmayacaklar mı? Olacaklar. Seçilmiş biri neden seçilmemiş birinin sözünü dinlemek zorunda olsun? Kimse, “onlar da seçildi”, demesin. O seçimin son kullanma tarihi geçeli yıllar oldu.

Peki, şimdi ne yapılması gerekiyor? Bir yandan yönetmelikteki yukarıda bahsettiğimiz aksaklık ve eksikliklerin giderilmesi gerekiyor ama öte yandan da seçimsizlik süresinin uzamasına da kimsenin tahammülü yok. Böyle bakınca iki şeyin beraber yapılması gerektiği söylenebilir. Birincisi, yönetmelikte düzeltilmesi, eklenmesi gereken hususlar resmi olarak kayda geçirilmeli. Daha somut söyleyecek olursak, bu hususlar altında vakıfların imzası olan resmi bir dilekçe şeklinde yazılıp VGM’ye verilmeli. İlerideki muhtemel idari ve adli süreçler açısından bugün bu adımın atılması hayati öneme sahiptir. Böylece, ileride atıfta bulunmak üzere yönetmeliğe bir şerh konulmuş olur. Bunu yaparken diğer azınlık topluluklarıyla istişare halinde olmak, mümkünse ortak bir dilekçe vermek daha da iyi olur. Yapılması gereken ikinci şey de haftaya seçim varmış gibi hazırlanmak. Seçimlerden evvel yapılması gereken çok sayıda teknik iş var. Bunların yanı sıra, alternatif yönetim kurulları listelerinin ortaya çıkması da çok çok önemli. Aksi takdirde, seçimlerin bir manası kalmaz. Ortada büyük ve heyecan verici bir proje var: Türkiye Ermeni toplumunun geleceğini yeniden şekillendirmek. Bunun için takip edilmesi gerekli ilkeleri ve yönetici profilini de başka bir yazıda ele alalım.

Kaynak:Agos