Aram Tîgran’ı Anarken

[ A+ ] /[ A- ]

A. Hicri İZGÖREN
Özgür Gündem Gazetesi

“Gücüm yetse, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapardım” diyen, sürgünde doğup, sürgünde yaşamını yitiren ve hasretini çektiği Amed’de defnedilmesine bile izin verilmeyen Kürt müziğinin duayeni Ermeni asıllı sanatçı Aram Tîgran, ölümünün 3. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anılıyor.

Müziğe adanmış bir ömürdü onunkisi… Qamişlo’da başlayan bu ömür 8 Ağustos 2009 tarihinde Yunanistan’da noktalandı.

1915 ‘Büyük felaket’ler yılıdır. Ermeni Katliamı yaşanıyor o yıllarda. Sason’un Bianda Köyü de bundan payını alıyor. Kocaman köyde sadece birkaç kişi hayatta kalabiliyor. Bunlardan birisi de Aram’ın babasıdır. Ve katliamdan kurtulan baba Tîgran, Suriye tarafındaki Qamişlo’ya kaçmayı başarıyor.

Qamişlo’da dünyaya gelen Aram, küçük yaşlardan başlayarak müzikle uğraşır. Tîgran, Kürt kültürü içerisinde, Kürtçe’nin konuşulduğu bir ortamda büyüdü. Bir Kürt ailesi tarafından korunup kollandığı için, kendisini Kürtlere hep borçlu hisseden bir bilurvan ve neyzen olan babasının isteği ve yönlendirmesiyle Tîgran da kendisini Kürt müziğine adadı. Henüz 6 yaşındayken ud çalmaya başladı ve ilk derslerini babasından aldı. Qamişlo’da bitirdiği liseden sonra üç yıl da yüksek öğrenim gördü. Kimi udîlerden aldığı derslerle Kürt makamları konusunda uzmanlaştı.

Kendi anlatımlarına göre; 1969’da da Yerevan’a yerleşen Aram, burada 1985 yılına kadar yine Kürtlerin her akşam can kulağıyla dinledikleri Yerevan Radyosu’nda çalışır. Bu yıllar Aram’ın dinlenip tanınmasında önemli bir dönemdir.

1990 yılı geldiğinde Avrupa’ya göçer. Bundan sonraki yaşamında, Ermenice, Kürtçe, Arapça ve Türkçe olarak tam 400’den fazla şarkının derlenip okunduğu çileli ama verimli bir dönemdir Aram için.

2006 yılında ilk kez bir festival için Diyarbakır’a geldiğinde annesinin ve babasının doğduğu köyü secdeye kapanarak ziyaret eder. Verdiği bir röportajda duygularını şöyle anlatmıştı: “O dağlara, ağaçlara, derelere, evlere baktığımda içim titredi. Ağladım. Canım acıdı. Babamı annemi, onların yaşadıklarını anımsadım. Biz nasıl bu topraklarda büyüyemedik diye hayıflandım” demişti.

Tîgran, sesiyle olduğu kadar Kürt müziğinin gelişimi için yaptığı çalışmalarla da Kürt toplumunun yüreğinde haklı bir yer edindi. Halkların dostluğunun en somut örneğiydi. Aram Tigran, kültürlerin ayrıştırıcı değil, birleştirici olması gereğine olan inancıyla, Ermeni olmasına rağmen Kürt müziğine yaptığı hizmet ve kattığı kıymet son derece değerlidir.

Şarkıları Kürt coğrafyasının tümünde büyük bir beğeni ile halka mal oldu ve halen de Kürt müziğinin en önemli şarkıları arasında yer almaktadır.

Kürt olmadığı halde Kürt kültürü ve müziğine büyük emek veren, Aram Tîgran 53 yıllık müzik yaşamında Kürtlerin çektiği acıları sürekli dillendirirken, Kürt müziğinin yanında anadili olan Ermenice, Arapça ve Türkçe olmak üzere birçok dilde şarkılar seslendirdi.

Sanatsal açıdan ucuz, çabuk tükenen, çabuk tüketilen türden bir müzik anlayışı değildi onunkisi. O’nu bir ekol haline getiren,özgün ve kalıcı bir sanat anlayışına sahip olmasıydı. Sonraki kuşaklara bırakılabilecek en büyük miras da bu olsa gerek.

Büyük sanatçı Aram Tîgran sürgünde doğduğu gibi yine sürgünde yaşamını yitirdi. Kendi topraklarında gömülmeyi vasiyet etse de sürgünlük bir kereyle bitmiyor kimi zihniyetlerde demek, nesiller boyu her an her şekilde devam ediyor. Yüreklere ezgiler fısıldayan bir Ermeni’nin, memleketi olan bir coğrafyaya gömülmesi “sakıncalı” bulundu. O da Nazım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve daha birçok hasretlik gibi sürgünde yatıyor şimdi.

Anısına saygıyla.