Hemşince’nin peşinde: Dilimiz, kimliğimiz kaybolmasın…

[ A+ ] /[ A- ]

Evrim Kepenek

Hemşince öğrenen Tuğçe Meriç Özkan, ““Bu dil benim ne işime yarar?” kaygısıyla değil dilimiz kimliğimizdir bilinciyle yaklaşmalıyız” diyor.

Bugün, 21 Şubat Dünya Anadili günü. Türkiye’de onlarca anadili yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Hemşince, Zazaca, Pomakça bu dillerden bazıları.

Mesela, Ubıhça.. Bu dili konuşabilen son insan Tevfik Esenç’in ölümüyle bu dil de toprak altına gömüldü. Tıpkı insanlar gibi diller de bu topraklardan göçüyor.

Anadillerinin yok olmasının birçok nedeni var. İlk akla gelenler, konuşan kimse kalmaması, kuşaktan kuşağa aktarılmaması, “Moda haline gelmemesi”, egemen dilin karşısında asimile olması gibi.

Anadillerinin egemen dil karşısında eriyip gitmesine seyirci kalmayan ve adeta “fırtınaya karşı” anadillerini yaymaya çalışanlar da var.

Tıpkı Tuğçe Meriç Özkan gibi

O Türkiye’ye Makedonya’dan göçen bir ailenin öğretmen kızı. Kendi anadilini konuşamayınca başka dillerin de yok olmasına seyirci kalmak istememiş ve Hemşince öğrenmiş, öğreniyor.

Üstelik Hemşince konusundaki yardımcılarından biri eşi diğeri de 5 yaşındaki kızı Lusin.

Tuğçe’nin eşi Mahir Özkan Hemşin dili üzerinde araştırmalar yapıyor ve bu dilin sonraki kuşaklara aktarılması için mücadele ediyor.

Tuğçe Meriç Özkan, “Kendi ana dilini öğrenemeden büyümüş biri olarak da dili kaybetmenin ne demek olduğunu hep bilerek yaşadım” diyor.

Tuğçe ile söyleştik.

“Önce boş zamanlarımda Hemşince öğrenmeye başladım”

Sizin Hemşince öğrenme merakınız nereden geliyor?

Hemşincenin farkına ilk kez üniversite 3. sınıfta Vova grubunun Gelini şarkısını dinlerken vardım. Daha önce Kazım Koyuncu sayesinde çok kez Hemşince şarkılar dinlemiş olmama rağmen fark etmem 2010 yılına denk geliyor.

Üniversiteden mezun olduğumda iş bulamayınca boş zamanlarımı diller öğrenerek geçirmeye başlamıştım. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde ücretsiz verilen Yunanca ve Makedonca kurslarına gittim.

Bir yandan Mahir Özkan’ın Nor Radyo’daki Hemşin Öyküleri programını dinliyorum bir yandan da Laz Enstitüsü’nün kurulma haberlerini takip ediyorum. Diller arasında böylece yüzerken bir gün bir rüya gördüm. Rüyamda Mahir bana Hemşince öğretiyordu. Hemşinceyle ve Mahir’le tanışıklığımız böylece başlamış oldu.

Sizin için kendi anadiliniz olmayan bir dili öğrenmek neden önemli?

Babam ve ailenin büyükleri çok dilli bir ortamda büyümüş olmalarına rağmen Türkiye’ye göç ettikten sonra dillerini yeni kuşaklara aktaramamışlar.

Kendi ana dilini öğrenemeden büyümüş biri olarak da dili kaybetmenin ne demek olduğunu hep bilerek yaşadım. Sanırım dillerle ilgili hassasiyetim buradan geliyor.

Sizin anadiliniz olmasa da kızınız Lusin’in anadili Hemşince, özelde onunla diyaloğuna nasıl yansıyor Hemşince?

Kendi anadilimle ilişkimden yola çıkarak Lusin’in anadiliyle büyümesini hep destekledim. Bunun için akademik destek bile aldık. Çünkü doğal bir ortam yaratmak, köyden, yayladan uzakken epey zordu.

Çünkü anadili herkesin zaten konuştuğu bir ortamda kendiliğinden olurdu ama bu ortamı ona evde sadece Hemşince konuşan bir kişi varken sağlamak zorlayıcı olacaktı. Dil kaynaklarını koruyarak her iki dille de doğal bir ilişki kurmasını sağladık.

Babası sadece Hemşince konuştu, ben de sadece Türkçe konuştum, Lusinle. Tabii o sırada söylediğim her kelimenin Hemşincesini duyuyordum.

Peki zor bir dil mi sizce? Öğrenmesi nasıl hissettiriyor?

Lusin henüz doğmadan Hadig’de Mahir’in açtığı Hemşince kursuna gitmeye başladım. Gramer konusunda belli bir altyapı oluşmuş oldu. Lusin doğduktan sonra evde de sürekli Hemşince konuşulması işleri kolaylaştırdı.

Çocukla kurulan diyalog temel kelimelerden oluştuğu için yavaş ilerlemek benim de işime yaradı. Bir süre sonra doğal olarak temel cümleleri anlayabildiğimi ve kurabildiğimi fark ettim. Özellikle Türkçe’de olmayan bazı seslerin telaffuzu benim için zordu ama sürekli maruz kalmak o zorluğu aşmama yardımcı oldu.

Eşiniz Mahir ve kızınız Lusin de Hemşince konuşuyor, bu sizin aranızdaki diyaloğu nasıl etkiliyor?

Bazı Hemşince kelimeleri bilsem de kaynağı karıştırmamak adına hep Türkçe konuşmaya devam ettim onunla. Bazen bildiğim kelimeleri konuştuklarında anlamamış gibi yapıyorum. Lusin’in özellikle çevirmesini istediğimde kendi aralarında gülüşüyorlar. Dönüp bana babasıyla girdikleri diyalogları çevirip anlatıyor. Bizim aramızdaki Türkçe konuşmaları da babasına Hemşince’ye çevirip anlatıyor.

Bazen de iki dilde ortak olan kelimelerin farklı söylenişleriyle oyun oynuyoruz. Türkçe ‘börek’, Hemşince ‘burax’ kelimelerinde olduğu gibi. Bununla hem eğleniyoruz hem de dil becerisi gelişmiş oluyor.

Siz Hemşince ve başkaca anadilleri konusunda üzerindeki baskıya tanık oldunuz mu? Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Bu konuda birçok kişinin anadilleri konusunda yaşadığı baskılardan haberdarım ama ben kendi hikayemi anlatayım. Hem annemin hem de babamın ailesi Makedonyalı. Geldikleri yıllarda bilindik göç hikayeleri ve zorlukları onlar da yaşamışlar.

Fakat yerleştikleri yerlerde aileler yakın ilişki kurmuş anadillerini kullanmaktan vazgeçmemişler. O dönem doğan çocuklar şimdiki 50-60 yaşındakilerin dil biliyor olması da bundan kaynaklanıyor. Ama o dönemin çocuklarına yine anadilleri yüzünden ‘gavur’ denmiş, dışlandıklarını hissetmişler.

İşte o nesil kendi çocuklarının yanında anadillerini konuşmaz olmuş. Bugün Balkan göçmenlerinin yaşadığı dil kayıplarının en önemli nedenlerinden biri de bu.

Son olarak bir 21 Şubat Dünya Anadili Günü mesajı alabilir miyiz?

Anadillerinin yaşatılması için hukuki düzenlemelerin yapılması, koruma tedbirlerinin alınması, eğitim öğretim olanaklarının sağlanması elbette çok önemli.

Fakat aile içinde dil bilenlerin çocuklarıyla anadillerinde konuşması her şeyden önce geliyor. Bunun için de ailelerin anadillerini sahiplenmeleri gerektiğini düşünüyorum. “Bu dil benim ne işime yarar?” kaygısıyla değil dilimiz kimliğimizdir bilinciyle yaklaşmalıyız.

Kaynak: Bianet